|
Halimiz, imkânımız ve vazifemiz

Müslümanın ferde, aileye, cemiyete, ümmete ve insanlığa yönelik vazifeleri vardır. Müslüman bunları gücünün yettiğince ifa etmekle yükümlüdür. Allah Teâlâ kulunu, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmıyor. Zafer, başarı, kurtulma ve kurtarma ihtimallerinin güçlü olmadığı durumlarda canı ve malı tehlikeye atmak da caiz değildir.

Vazifeyi ifa için güce ihtiyaç vardır. Vazifelerin topluma yönelik olanlarını başarabilmek için örgütlenmek gerekir
.
Başta devlet olmak üzere vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri, eğitim ve öğretim yapılanmaları, çeşitli birlikler başlıca örgütlenmeler ve güç odaklarıdır.

Başarının birinci şartı aynı temel değerleri benimsemiş ve aynı hedefe yönelmiş bulunan örgütlerin birlik kurup vazife taksimi (iş bölümü) yapmalarıdır. Müslüman gruplar pireyi deve yaptıkları, öncelikleri ıskaladıkları, ehem ve mühim dengesini kuramadıkları, olmazsa olmaz ortak değerlerde birleşmek yerine ikinci derecedeki tercihler, ictihadlar, yorumlar sebebiyle birbirlerine düştükleri, zaruret fıkhını ihmal ettikleri sürece ferdi aşan vazifelerin ifası mümkün değildir.

Düşman bu gerçeği iyi kavradığı içindir ki, tarih boyunca ümmetin arasına ajanlarına sokuyor, bu ajanlar dar görüşlü ve kısmen cahil önderlerle işbirliği yapıyorlar, ümmeti parçalayıp birbirine kırdırıyor ve bundan azami faydayı sağlamaya bakıyorlar.

Bugün İslam dünyasının haline bakınca insanın içi kanıyor. Büyük çoğunluğunda istibdad hakim, müstebidler de kendilerini oraya getiren ve orada tutan iç ve dış güçlerin emrindeler. Aklı başında Müslümanların büyük emekler ve fedâkârlıklarla elde ettikleri birikim ve kat ettikleri yol düşmanın gözüne batınca bir kısım cahilleri veya kiralık aktivistleri devreye sokuyor, sözde zulümden kurtulmak ve şeriatı hakim kılmak için silahlı ayaklanmaya kalkışıyorlar, dindaşlarını düşman ilan edip katlediyorlar, çok çirkin ve nefretlik davranışlar sergiliyorlar, sonunda kendilerine de, doğru yolda yürüyen Müslümanlara da onarılması güç zararlar veriyorlar.

Doğrusu nedir?

Doğrusunu bulmanın vazgeçilemez yolu ve çaresi ülkelerin iyi yetişmiş, bilge, ilmiyle amil, erdemli alimlerinin sıkça bir araya gelerek müzakereler ve danışmalar yapmalarıdır. Bu alimler ve birlikleri (örgütleri) ümmetin tabanı ile saygı ve güven ilişkisi içinde oldukları sürece çatlak seslerin önemli bir zararı olmayacaktır.

Bu ihtiyacı saklı tutarak şartların oluşmasına kadar geçecek sürede yapılacak şeylerle ilgili bazı düşüncelerimi paylaşabilirim:

Saltanat, askeri dikta, istibdad ile yönetilen ülkelerde zulmün elindeki orduya karşı zayıf, iç ve dış destekten mahrum silahlı çıkışlar eğer proje değilse intihardır, cinayettir. Buralarda yapılacak şey eğitim ve öğretime ağırlık vererek kamil İslam insanları yetiştirmeye çalışmak ve daha ziyade dış imkanları kullanarak zalim yönetimi sıkıştırmak, tavize zorlamaktır.

Laik demokratik siyasi sistemleri uygulayan ülkelerde Müslümanların vazifelerini yerine getirebilmeleri için önce her bir ferdin ve mensup bulunduğu ailenin mümkün olan son sınıra kadar İslam’ı hayatlarında uygulamaları, bunun için zaruri olan eğitim ve öğretimi her çareye baş vurarak elde etmeleri gerekiyor. Bu ihtiyacı devletin karşılamadığı veya karşılayamadığı noktalarda sivil toplum örgütleri devreye girecek ve eksikleri ikmal edecektir.

Müslümanlar insanlara İslam’ı sevdirebilmek için onda var olan güzellikleri sergileyecek, zalimler ve saldırgan İslam düşmanları dışında bütün insanlara sevgi, merhamet, yardım, dayanışma duygu ve davranışları içinde yaklaşacaklardır.

Çıkmaz yol olan silahlı ayaklanma, terör, bölücülük yerine laik demokrasiden İslâmî demokrasiye geçişi sağlamak üzere siyasi örgütlenme tercih edilecekse -ki, bana göre edilmelidir- Müslümanlar, bu yola giren kardeşlerine maddi ve manevi destek verecek, o yolda başarı neyi gerektiriyorsa ehlinin istişaresi ile tespit edildikten sonra bunlar yapılacak, fikir ve tavsiye bakımından muhalif olmak serbest olmakla beraber fiilde bölücülük ve ayrılıkçılık yapılmayacaktır.

Müslüman topluluğu temsilen siyasi faaliyet yapanlar istişareyi terk eder, zaruri ve gerekli olmadığı halde İslam’a uymayan tasarruflarda bulunur ve bunda ısrar ederlerse yine yetkili sivil danışma heyetinin kararı ile vazife devrine karar verilecektir. Bu karar verilirken onaylanmış bir farklı kadronun var olup olmadığı, geçişin eldeki imkanları ötekilere kaptırmadan mümkün olup olmadığı göz önüne alınacak ve kavgaya, tefrikaya, meşru olmayan davranış ve yöntemlere asla yer verilmeyecektir.

#Allah
#Müslüman
#Laiklik
#İslam
#Toplum
4 yıl önce
Halimiz, imkânımız ve vazifemiz
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset