|
Hayvana da yazık, insana da…

Son zamanlarda “sokak köpeği” olarak isimlendirilen sahipsiz hayvancağızlarla ilgili akıl almaz haberler okuyoruz. Hatırlayacaksınız, en son Kayseri’de 25 köpeğin saldırısı sonucu bir lise öğrencisi hayatını kaybetti.


Tespit edebildiğim kadarıyla memlekette iki türlü düşüyor köpekler sokağa. Birincisi zaten sokakta doğanlar ve tabiri caizse sokağın raconunu böylelikle bilenler. İkincisi ise bir şekilde sahiplenildikten sonra sahibi tarafından sokağa tekrar salıverilenler.

Konuştuğum uzmanlar, “çeteleşme” faaliyetinin daha ziyade bu ikinci gruptan köpeklerin marifeti olduğunu anlattı. Sokağa salınmak bu hayvanlarda bir şekilde öfkeye, paniğe, şaşkınlığa sebebiyet verebiliyormuş. Dahası “racon” da bilmedikleri için “sokakta yaşamak” bu hayvanlar için bir tür büyük sınava dönüşebiliyormuş.

Aslında bu argüman pekâlâ insanlar tarafından oluşturulan bir takım çeteleşmeler için de kullanılabilir ama konumuz o değil malum. Dolayısıyla “bir ünlem işareti” koyalım buraya ve devam edelim yolumuza.

Bir hayvanı sahiplenmek yahut satın almak (ki kedi-köpek cinsleri için bu ikincisine fena halde karşıyım) gerçekten büyük sorumluluk. Aileniz iki kişiyse üç, üç kişiyse dört fert oluyorsunuz. Gününüzü, tatillinizi, hayatınızı ailenizin bu yeni ferdine göre belirliyorsunuz. Bir süre size “iyi fikir” olarak gelen hayvan beslemeden sıkılıp ondan kurtulmak istediğinizde ise çoğunlukla evcil hayvan için felâket sayılabilecek bir vicdansızlık biçimine dönüşüyor verdiğiniz karar.

Şunu şöylece söylemek lazım: Modern insan için “evcil hayvan besleme düşüncesi” genellikle özenti ve hayranlık ile başlayıp yine genellikle bıkkınlık ve kurtulma fikriyle son buluyor.

Oyuncak ya da hobi olsa sıkıldığınızda tavan arasına kaldırıp kurtulursunuz. Fakat söz konusu bir canlı olunca işler epeyce değişir değil mi?

Sosyal medyada hemen her gün hayvanseverlerin “sahipleri tarafından sokağa atılmış hayvancağızlar”ı sahiplendirme çağrılarını ve çabalarını görüyorum.

Ne yapılması gerekir peki? Nasıl olmalı bu işler?

Öncelikle kıymetli dostum Ersin Çelik’in radikal önerisi ile başlayayım. Ersin diyor ki “evcil hayvan sahibi olmak isteyen insanlara bir çeşit yasal düzenleme ile bazı şartlar konulsun. Niçin evcil hayvan almak istediğini belirtsin insanlar, evcil hayvana bakıp bakamayacakları tespit edilsin. Evin küçük çocuğu istedi diye alınıp üç gün sonra sokağa bırakılacak hayvanların sahiplenilmesinin önüne geçilsin.”

Bana her bakımdan ilginç geldi bu öneri. Pratikte uygulanamaz belki ama bir çeşit “evcil hayvan bakabilir ehliyeti” zannediyorum modern insanın vicdansızlığının önüne bir miktar geçebilir.

Diğer yandan belki şunu ısrarla anlatmak lazım insanlara: Hayvanseverliğin yegâne yolu bir hayvana sahip olmak değildir.

Ne demek istiyorum? Şunu: Kızım mesela, neredeyse konuşmaya başladı başlayalı eve kedi almak istiyordu. Biz bunun yerine “sokak hayvanlarını besleme, onlara göz kulak olma” fikrini aşıladık ona küçüklüğünden bu yana. Şimdi sokağımızın bütün kedileriyle ve kıdemli köpeğiyle arasında gayet şık bir ilişki var. Şimdi büyüdü de. İsterse bir, hatta iki kedinin tüm sorumluluklarını üstlenebilecek durumda. Fakat gördüğüm kadarıyla sokak hayvanlarının dertleriyle dertlenmek ona yetiyor da artıyor.

Bir hatırlatma da bu konuda üzerine düşeni layıkıyla yapmayan yerel yönetimlere olsun. Yasada “sokak hayvanlarının kısırlaştırılması ve sonra tekrar kendi doğal ortamlarına salınması” sarahaten belirtilmesine rağmen çoğu yerel yönetim bu işle ilgilenmiyor. Kısırlaştırma olmayınca sahipsiz hayvan sayısı artıyor, sahipsiz hayvan sayısı arttıkça sorunlar katlanıyor.

Allah göstermesin, bir yavrumuzu daha kurban verip “vah tüh” etmemek için hayvanseverlerin, yerel yönetimlerin ve ilgili bakanlığın el ele verip bir eylem planı yapması şart…

#Sahipsiz hayvanlar
#Hayvanseverler
#Belediyeler
5 yıl önce
Hayvana da yazık, insana da…
Meşrulukla doğruluğu birbirine karıştırmak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?