|
“Hiç kimsenin hakkında gözümüz yok fakat hiç kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz”

Epeyce bir zamandır Sayın Cumhurbaşkanımız sömürgecilik olgusunu gündeme getirerek eski sömürgeci devletlerin tekrar aynı emellerle siyaset yürüttüğüne vurgu yapıyor. Kamuoyunda etkili olan çevrelerin aksi yöndeki beyanları ve propagandalarına rağmen Erdoğan’ın eski sömürgeci devletlerin yeni dönem sömürgecilik faaliyetlerine vurgu yapması oldukça önemlidir. Türk ve İslam dünyası doksanlardan sonraki “tek kutuplu dünya” siyasetinin hedefindeydi. O yıllarda Türkiye, Haçlı Seferleri olarak nitelenen saldırıları tek başına göğüsleyemediği için doğrudan varlığına yönelen tehditlerle baş etmeye çalışmıştı. Fakat bugün Erdoğan’ın sömürgecilik döneminin kirli izlerini üzerinden atamayan devletlerin sonunun geldiğine ve Türkiye’nin dünyanın bütün mazlum milletleri adına hareket ettiğine yönelik vurgusu çok açık bir farka işaret eder. Erdoğan Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğan Türkiye’nin mazlum milletlerle dayanışmasından bahsediyor, coğrafî derinlik ve dayanışmayı hatırlatıyor. Aynı konuşmalarda coğrafyanın Türkiye için bir yük olmadığı, bilakis güç kaynağı ve destek olarak görüldüğü ifade ediliyor. Bunlar yeni siyaset anlayışının derinliğine işaret etmesi açısından oldukça önemlidir. Farklı çevrelerin Türkiye’nin yalnızlığından bahsedip korku yaymaya çalıştığı bir ortamda coğrafyanın dinamiklerinin Türkiye lehine harekete geçtiğinin hatırlatılmasını yeni siyasetin göstergeleri olarak görebiliriz.

Türkiye hem masada hem de sahada oldukça aktif bir siyaset yürütürken edilgen olduğu düşünülen coğrafyanın güç kaynağı ve destek olarak gösterilmesi ayakları yere basmayan bir iddia değildir. Muhalif siyasî çevreler sürekli bir istihza ile Türkiye’nin yeni dönem siyaset anlayışını değerinden düşürmeye çalışıyor. Coğrafyanın dinamiklerinin harekete geçmesini göz önünde bulundurduğumuzda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözünün ete kemiğe büründüğünü söyleyebiliriz. Bir karşılaştırma yapacaksak gözlerimizi doksanlar sonrasına çevirmemiz gerekir. Türkiye’yi içeriden teslim alanlar, bu tarihten sonra büyük coğrafyayı yeni emperyalist düzene teslim etmek için harekete geçmişti. İstediklerine ulaşamadılar, coğrafyamız çözülmedi ve bugünkü kazanımlarımız ortaya çıkmaya başladı. Türkiye’nin bugün hem sahada hem de masada aktif bir siyaset takip etmesi anlamsız değildir.

Erdoğan’ın son on yılda içeriye ve dışarıya yönelik konuşmalarında bir bütünlük olduğunu görürüz. BM Genel Kurulu’nda hitabı veya dışarıya yönelik farklı platformlardaki konuşmaları ile içeriye yönelik konuşmaları bütünlük oluşturur. Belki seçilen kavramların her ortamda tekrarlanmaması veya ton farkı sebebiyle birebir örtüşmeden bahsedemeyiz fakat bütün konuşmaların birbirini tamamlar mahiyette olması yeni siyasetin belli bir dönem ile sınırlandırılamayacağını veya taktiksel olmadığını gösterir. Bu da Türkiye’nin yapmak istedikleri konusunda kesin bir kanaate ulaştığını gösterir. Açıkça ifade edilen hedeflerle güç kaynakları arasında tenakuz olmadığını söyleyebiliriz. “Hiç kimsenin hakkında gözümüz yok fakat hiç kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz” cümlesi ile ifadesini bulan bu yeni siyasetin dışarıda bütün taraflarca ciddiye alındığı açıktır. Türkiye’nin mavi vatan ve coğrafya genelindeki varlığı çok açık bir mesaj olarak görülüyor. Erdoğan’ın son on yılda farklı platformlardaki konuşmalarının bu açıdan dikkatle incelenmesi gerekir.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Uluslararası Doğu Akdeniz Konferansı’nın açılış konuşmasındaki sözlerini bölgemizde yaşananları tanımlama açısından önemsemek gerekir: “Bazı eski sömürgeci güçler, bu bölgeyi yeni imparatorluklarının doğum yeri olarak görüyor. Başkaları, burayı bir sonraki küresel çatışma noktası olarak değerlendiriyor. Doğu Akdeniz, Türkiye için ise Mavi Vatanımızın bir parçasını teşkil ediyor.”

Bu cümleler, bölgesel ve küresel ölçekli hareketliliklerle ilgili olarak herhangi bir tanımlama sorununun yaşanmadığını gösterir. Batı basınına da akseden “yeni imparatorluklar” kavramı bizim için hem pratik hem de teorik bir meseledir.

Bu çerçevede efendi köle ilişkisinin tezahürlerini uzakta aramanın bir gereği yok. “Bütün kabahat bizde, suçu emperyalizme atmayalım, suçlu biziz, geriyiz” gibi cümleler kölelerin efendiler karşısında içselleştirilmiş terbiye sınırlarını gösterir.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Fahrettin Altun
#Sömürgecilik
#Doğu Akdeniz
4 yıl önce
“Hiç kimsenin hakkında gözümüz yok fakat hiç kimseye de hakkımızı yedirtmeyiz”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi