|
Kabile asabiyetinden ideolojik mahalle taassubuna…

Son zamanlarda mahalle kavramı ideolojik ve siyasi bir muhtevaya büründürüldü.

İdeoloji ve siyasetin şekillendirdiği bu mahallecilik anlayışının mekansal olarak bir karşılığı yok. Tamamen zihinsel bir uydurmasyon. Somut görünürlüğü, düşmanlık ve fanatizm biçiminde karşımıza çıkıyor.

Zihinlerdeki kamplaşmanın düşmanlığa dönüştürülmesi olgusunu, mahalle kavramı üzerinden meşrulaştırıyor.

Bakıyorsunuz fiziksel olarak aynı mahallede oturanlar, bu ideolojik ve siyasi mahallecilik anlayışı dolayısıyla birbirlerine diş bilemeye başlıyorlar.

Tamamen kurgusal ve soyut ideolojik kabilecilik anlayışı üzerinden şekillenen bu mahalle taassubu, “Onların burada ne işi var?” tarzındaki somut bir nefret söylemini tetikleyebiliyor.

Kimi üniversitelerin ve hatta şehirlerin topyekun bu ideolojik fanatizmle başkalarına kapatılmak istenmesi veya bir başka deyişle hayat tarzları, ideolojileri ve siyasi tercihleri farklı olan insanların istenmeyenler sınıfına dahil edilmesi, insanlık adına utanç verici bir olgu.

Birilerinin istediği şey, ideolojik-siyasi gettoculuktur.

Herkesin kendi mahallesine çekilerek bir diğerine karşı düşman nazarlarla konumlanmasıdır.

Yok edilmek istenen şey, diyalogtur.

Birbirimizi tanımanın ve birbirimizle diyalog halinde olmanın birbirimize dair imal edilmiş önyargıların ve düşmanlıkların temelsiz olduğu gerçekliğinin görülmesi sonucunu doğuracağını bilen ideolojik-siyasi kabile şefleri bilerek bu mahalle taassubunu körüklemektedirler.

Bu oyunu hep birlikte bozmanın vaktidir.

Aslolan tanış olmaktır. Önyargısız ve yürekten birbirimizi tanıyabilmektir. Bunun yolu diyalogdan geçer. Birbirlerine gözlerini ve kulaklarını kapatanlar gerçekte gereksiz yere birbirlerini tüketirler. Sadece birbirlerini değil insanlık değerlerini de yerle yeksan ederler.

Cahiliye dönemindeki kabile asabiyetinin günümüzde ideolojik kabile asabiyeti ekseninde bu tarz bir mahalle taassubu biçiminde karşımıza çıkması, hepimizi ilgilendiren bir insanlık sorunuyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.

Kendi adıma ben bu anlamdaki bir mahalle aidiyetini bizi düşmanlaştıran tehlikeli bir sorun olarak görüyorum.

Geçmişin ilkel kabilecilik anlayışına günümüzde ideoloji-siyaset giydirenler bilsinler ki insanlık değerlerinin karşısına diktikleri bu mahallecilik duvarının altında gün gelir kendileri kalırlar.

Birbirimize ve dahi ülkemize yazık etmeyelim.

Yeryüzü hepimize yetecek kadar geniştir.

Yüreklerimizi birbirimize açalım.

Birbirimizi gören gözlerimiz, duyan kulaklarımız olsun.

Unutmayalım: Sevgi kazandırır, nefret kaybettirir.

Dostluk kazandırır, düşmanlık tüketir.

“Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz!” diyen o yüceler yücesi rahmet Peygamberimiz’in (sav) dilini kuşanalım.

Her birimizin bir diğerine ve ülkemizin de hepimize ihtiyacı var.

Düşmanlıktan beslenenler için kendime ve durduğum mahalleye dair ayrıca bir çift söz söylemem şart.

Herkes/hepimiz için yazdıklarımın o ideolojik-siyasi kavgadan ve düşmanlık dilinden beslenen azınlıkçı güruh tarafından anında “Mehmet Metiner kendi mahallesini sert eleştirdi!” biçimine dönüştürülmesi, hepimizi ortaklaştıracak insani ve medeni bir zeminin oluşmasından rahatsızlık duyanların patolojisini ortaya koyuyor.

Dini bir devlet ideolojisine dönüştüren, dini hayat tarzını devlet marifetiyle metazori yöntemlerle dayatmayı düşünen ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi imha edilmesi gereken öteki olarak gören totaliter zihniyete sahip insanlardan oluşan bir mahallenin mensubu değilim çok şükür.

Benim mahallem, bütün bir yeryüzüdür.

Yeryüzünde yaşayan tüm Allah’ın kullarına dönüktür yüzüm.

Hiç kimseye farklı aidiyetlerinden ve tercihlerinden dolayı düşman değilim.

İnancımdan dolayı beni düşman görüp beni yurdumdan söküp atmayı düşünmeyen herkesle bir arada barış içinde yaşamayı öngören bir anlayışa sahibim.

Sözüm herkes/hepimiz içindir.

Başta da kendi nefsimedir.

Kendini hatadan ve günahtan münezzeh görenler daima başkalarını suçlayarak kendilerine en büyük kötülüğü ederler.

Değişime herkes öncelikle kendisinden başlamalıdır.

Başkası adım atmıyor diye aynı yanlışı yapmak gerektiğine inanmayanlardanım.

Herkes kendine yakışanı yapar.

Hiç birimiz kendimizi bir diğerine bakarak konumlandırmamalıdır.

Başkasının yanlışı benim yanlışımın gerekçesi olamaz.

Aslolan doğru olanı söylemek ve yapmaktır.

Birbirimize yürekten uzattığımız hiç bir el havada kalmaz.

Yürekten atılan hiç bir adım karşılıksız kalmaz.

Yeter ki yüreğimizi kuşanarak birbirimize uzanalım.

Hangimizde eksiklik ve yanlışlık varsa bir diğerini suçlamadan kendimizi evvela düzeltme yoluna gidersek eminim ki çok şey değişecektir.

#Kabile
#Asabiyet
#İdeoloji
3 yıl önce
Kabile asabiyetinden ideolojik mahalle taassubuna…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi