|
Kadın hakları vizyonu

Bizim fikirlerimizin şekillendiği zamanlar kadın hakları bilincinin güçlendiği zamanlara denk gelir. Ayakları üzerinde duran, kendi kararlarını alabilmeyi ve ekonomik özgürlüğünü önemseyen bir kuşak olarak yetiştik. Bu fikirlerimiz hayat ile de örtüştü. Çağın gidişatı da bu yöndeydi. Hayat da öyle gelişti. Bizim çocuklarımız da elbette bu fikirlerle büyüdüler. Ama bizim dönemimiz geçiş dönemiydi. Her geçiş döneminde olduğu gibi çatışmaları sertti. Biz de öyle bir iklimde yetiştik. Her mahallede engellenmeye direndik. Kendi mahallemiz dâhil!

Bizim gibi ebeveynlerin çocukları ise daha mutedil ortamlarda daha yumuşatılmış tartışmaların içinde büyüdüğü için olsa gerek bizim kadar “ kendisi olmak’’ meselesinde ısrarlı olmadılar… Eh bu noktada ısrarın bedelleri de oldu elbette. Belki bu bedellere tanık oldukları için daha çatışmasız noktalarda durdular. Çok iyi okullarda okuyup mesleğini yapmamak, daha sakin, çatışmasız hayatlara talip olmak gibi bizim kuşağın anlamakta zorlanacağı halleri oldu. Bizim kuşaktaki dünya meselelerini aşırı ciddiye almak temayülüne hiç sahip olmadılar. Elbette fark olacak ancak benim kuşağım ile yeni kuşağın kadın konusuna bakış farklarını bir araya gelerek konuşmak isterim. Belki öyle bir konuşma kadın meselesinde neden anlaşamadığımızı ortaya koyar. Elbette ortalamadan söz ediyorum, marjinal ekiplerden değil…Çünkü onlarda kadınla ilgili değerlendirmelerde müthiş bir geriye gidiş var. Başörtüsü sorunu çözüldü, gerisine önemsiz bir teferruat olarak mı bakıyorlar bilmiyorum! Eğer böyle bakıyorlarsa çok yanılıyorlar, siyaseten çözülse de sivil hayatta toplum başörtüsü üzerinden eskisinden çok ayrışmaya başladı…

KADINLAR HALK FIRKASI…

Kadınlar Halk Fırkası’nı bilirsiniz. Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının Cumhuriyet Halk Partisi’nden önce kurduğu bir kadınlar partisidir. Kadınların birçok kazanımında yazılarıyla etkili olmuş, kamuoyu oluşturmuşlardır. 1935’te kadınların seçme seçilme hakkı kazanmasından sonra artık yapacak bir şey kalmadı diye lağvedilir. Oysa asıl iş ondan sonra başlayacaktır. Halk kesimlerinin bu fikirleri kabul etmesi kolay olmaz… Keşke kalsaydı!

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İstanbul Sözleşmesi’ni savunan da karşı çıkan da kusurlu görenler üç ayrı kategoride dostlarım var. Bunların içinde mantıklı olan izahları dinlediğimde gördüğüm o ki; sözleşmenin geri çekilmesi Türkiye’de hiçbir şeyi değiştirmeyecek, sadece konuşma malzemesini azaltır. Üzülerek belirteyim ki bu kesimin tepkilerinde rasyonel veriler değil, sübjektif yorumlar hâkim. Ayrıca Türkiye verileri iddiaları desteklemiyor.

Asıl olan İstanbul Sözleşmesi değil hepimizin ihtiyacı olan kanunlar…

Kadına yönelik ayrımcılığı engelleyen, eşit hakları teşvik eden, cinsel tacizden töre cinayetlerine, gebelikten, memur alımına her sahayı düzenleyen kanunların çıkarılmasının AK Parti iktidarı döneminde hızlandığı bir gerçek. Kadın haklarının bilinci bir devlet vizyonu olarak ortaya koyulması bu iktidar döneminde gerçekleşmiştir. Bu ülkede daha az kadın cinayeti olsun, daha az kadın şiddet eziyet görsün, aileler yerle bir olmasın diye uğraşanlardan birisi olarak bu dönemde yapılanların bazılarını not düşeyim istedim.

Bir not olarak Türkiye’de şiddetten cinayete ayrımcılığı belgelendiren ölçüm ve değerlendirmeler 2006’dan bu yana yapılmış, bu veriler ayrımcılığın kayıt dışı boyutunu gözler önüne sermiş, sosyal politikalar konusunda ciddi bir veri tabanı oluşturmuştur. Kısa notlarla yapılanlardan bazıları:

9 Ocak 2003: Aile Mahkemeleri kuruldu

2003: Yeni İş Kanunu’yla işveren işçi ilişkisinde cinsiyet nedenli ayrım suçları yasalaştı. Bu kapsamda; hamilelik ve doğumun iş akdinin feshi için geçerli sebep oluşturamayacağı, işyerinde cinsel tacize ilişkin hükümler düzenledi.

2003: Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, “töre cinayetleri” olarak bilinen durumlarda failin cezasında indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten kaldırıldı, cezası ağırlaştırıldı. Evli kadının çalışması hususunada eşinden izin alma şartı kaldırıldı. BM sözleşmelerinden kadın lehine olanlar TBMM tarafından onaylandı.

2004: Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” konulu 10. Madde’sinde yapılan düzenlemeyle, “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü getirildi. Devlet personel alımlarında kadın-erkek eşitliğinin gözetilmesi Başbakanlık genelgesiyle talimatlandırıldı. Anayasa’nın 90. Maddesi’nde yapılan değişiklikle, CEDAW Sözleşmesi, normlar hiyerarşisi bakımından kendisine aykırı düşebilecek ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildi… Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda düzenlemeler içeren Yeni Türk Ceza Kanunu kabul edildi

2005: TBMM’nin aldığı kararla, töre ve namus cinayetleri ile kadın ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması ve önlenmesi amacıyla bir “Meclis Araştırma Komisyonu” kurulması kararlaştırıldı. Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için sığınma evi açmalarının belediyelerin görev ve sorumlulukları arasında olduğuna ilişkin Belediye Kanunu yürürlüğe girdi. Günümüz ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nda cinsel suçlar, tecavüz, işkence ve eziyet suçları yeniden düzenlendi. Çocukların cinsel istismarı, kadın ve çocuk ticareti ile ilgili mücadele için düzenlemeler yapıldı. Ayrımcılık suçu düzenlendi.

2006: Kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ile kadına yönelik şiddetin önlenmesinin devlet politikası haline getirilmesinin açık göstergesi olan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayımlandı.

2009: TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu.

#Kadın
#Hak
#Sözleşme
4 yıl önce
Kadın hakları vizyonu
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?