|
Korona sonrası dünya nasıl bir yer olacak?

Meselelere Winston Churchill’in baktığı yerden bakarsanız eğer, neredeyse 20’nci yüzyıl boyunca olup biten bütün büyük hadiselerin müsebbibinin Nusret mayın gemisi olduğunu düşünebilirsiniz.

Bu da nereden mi çıktı şimdi?

İlk tepkiniz böyle ise eğer, Churchill’in üzerinden on yıllar geçtikten sonra Nusret mayın gemisinin Çanakkale Boğazı’nı mayınlamasının ürettiği sonuçlarla ilgili görüşlerine/sözlerine birlikte bakabiliriz:

“Nusret mayın gemisinin kahraman subayı Hakkı Bey, bir gecede Çanakkale Boğazı’nı mayınlamış, yenilmez addedilen İngiliz donanmasının üçte birini kullanılamaz hale getirmiştir. Bu durum savaşın süresini iki buçuk yıl uzatmış, 8,5 milyon Avrupalının ölümüne sebep olmuştur. Bu yüzden biz, Boğaz’ı geçemedik. Rusya komünist oldu. Rusya komünist olurken 30 milyon kişi öldü. Rusya daha sonra Çin’i komünist yaptı. Çin komünist olurken 50 milyon insan öldü.”

Churchill gibi dünyanın hem büyük felaketlerinde, hem de büyük dönüşümlerinde büyük izler bırakmış birisi söylüyorsa bunları, üzerinde normalden biraz daha fazla kafa yormak iyi olabilir.

Aslında konumuz doğrudan Çanakkale ya da, Nusret mayın gemisi değil.

Churchill’in sözleri üzerinden olayların birbiriyle olan ‘silsile’ ilişkileri üzerinde durmaya çalışıyoruz.

Aslında bu türden zincire bağlı bir okuma biçimi her zaman sağlıklı bir sonuç getirmeyebilir.

Her olay için rastgele ‘silsile ilişkisi’ kurmaya kalkarsanız, mantıkçıların kullandığı “Hayat acıdır, biber de acıdır o halde hayat eşittir biber” safsatasına kadar gidebilir iş.

Ama tersini de düşünmek lazım.

Mesela Winston Churchill’in baktığı yerden bakıldığı takdirde, eğer Nusret mayın gemisi o mayınları döşememiş olsaydı, muhtemelen tarih şöyle ilerleyecekti:

-Mayınlar döşenmediği için dönemin en güçlü donanmasına sahip olan İngilizler Çanakkale’yi kolayca geçip İstanbul’a ulaşacaklar,

-Churchill’in, kullandığı ifadelere bakınca bir nefret objesi gibi gördüğü anlaşılan Osmanlı devleti hemencecik yıkılıverecek,

-Bu şekilde Rusya rahat nefes alacak, Balkanlar’da İngiltere karşıtı cephede yer alan ülkelerin gardı düşecek, Birinci Dünya savaşı çok kısa bir sürede tamamlanacak, o sayede Avrupa’da 8,5 milyon fazladan insan ölmeyecek, önce Rusya’ya, sonra oradan esinlenerek sıçradığı Çin’e komünizm gelmeyecek, 30 milyon bir yerde, 50 milyon öbür yerde insan hayatını kaybetmemiş olacaktı.

Churchill’in hırslı bir politikacı, kafası basan bir entelektüel olduğunu hesaba katarak ilerleyecek olursak, olaylar arasında ‘silsile bağı’ kurarak ortaya koyduğu bu tezini yabana atmamız kolay olmayacaktır.

Tabii aynı Churchill’in bir kibir abidesi olması ve kendi planı olan Çanakkale çıkarmasının beklenmedik bir yenilgiyle sonuçlanmasının ürettiği travma nedeniyle Nusret mayın gemisinin kahramanlık hikayesine abartılı bir şekilde anlam yüklemiş olma ihtimalini de akılda tutmak gerekebilir.

Öyle ya da böyle…

Churchill’den girip Nusret mayın gemisinden çıkarken aslında, tarihin gidişatına dair yapılan okuma çalışmalarına bir yerinden dokunma çabası içindeyiz.

Korona salgını ile dünyanın her tarafında ‘gidişat nereye’ sorusu sorulmuyor mu?

Geçenlerde, (belki ne alaka diyeceksiniz ama) bir enfeksiyon uzmanından duymuştum.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 16’ncı yüzyılda bir cihan imparatorluğu haline gelmesinin arkasındaki dinamiklerden birinin de Avrupa’daki veba salgını olduğu iddiasını.

Bilgi derinliğine güvendiğim bir tarihçi dostuma sordum, teyit eden cümleler kurdu.

Konuştuğumuz, kulak verdiğimiz kimi çevrelerde, korona salgını ile birlikte dünyada ancak 500 yılda bir ortaya çıkabilecek dönüşümlerden birinin yaşanabileceği dillendiriliyor.

Tabii bu aynı zamanda, salgının ne kadar süreceği, ne kadar yayılacağıyla da doğrudan ilişkili bir konu.

Ekonomi açısından, (bütün büyük hikayelerde ekonomi olmadan nedensellik ilişkisi kurulamaz) şimdilik ‘V’ biçiminde sert bir iniş sonrası sert bir çıkışa umut bağlanmış durumda.

Birkaç ay sürecekse çok fazla mesele etmeye gerek yok!

Sonrasında aradaki talep birikmesiyle işler hızla düzelir, hayat normalleşir.

Şimdilik bu umuda bel bağlanmış durumda.

ABD yönetimi de salgının sorumlusu olarak gördüğü Çin’den intikamını almak için hele şu birkaç ay bir geçsin der gibi bir tutum sergiliyor.

Ayrıca, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun şu sözlerine bakılırsa epeyce bir öfke de biriktirmiş durumdalar:

“Sorumluların hesap vereceği bir zaman gelecek. Bunun olacağından çok eminim. Şu anda Amerikan ve sonra küresel ekonomiyi sistematik olarak yeniden başlatmak için mevcut görevimize odaklanmak zorundayız ancak suçlama zamanı gelecek”.

Şu an için karşımızdaki tek gerçek şu:

Kovid-19 virüsü, sadece akciğerlerdeki tomografi görüntüsünü değil, dünyanın geleceğini de ‘buzlu’ bir hale sokmuş durumda.

Belirsizliklerin arttığı, sürprizlerin çoğaldığı bir zemindeyiz.

En iyisi dünya nereye gider sorusuna cevap aramak ya da yeni fikirler ortaya atmak için 2 ay sonraki zemini görmek lazım.

#Osmanlı Devleti
#Mike Pompeo
#ABD
#Churchill
4 yıl önce
Korona sonrası dünya nasıl bir yer olacak?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’