|
Menzili niye bin km değil?

Rüzgâr esse, yerli ve millî olmasını isterim.

Kar yağsa, ay doğsa, ayın şavkı yerdeki kar üstüne vursa, o engin beyazlık üstünde biri yürüse ve ilk ayak izleri açan kişi olsa, o kişinin de, yerdeki beyazlığın da yerli ve millî olmasını tercih ederim.

Hele bir ürün, önemli bir hamle söz konusu ise, tereddüdün gölgesi bile düşmez.

*

Ne var ki herkes aynı fikirde değil.

“Yerli ve millî” dendiğinde, “olmaz öyle şey” deyip itiraz edenler, hesap kitap yapmadan mümkün olmadığını ileri sürerek karşı çıkanlar var.

İlk yerli otomobil hakkında bile anlaşamıyoruz.

Hakikaten hangisi ilk, hangisi ne kadar yerli?

*

60’larda çok kısa sürede Türk mühendisler tarafından yapılan ve benzini bittiği gerekçesiyle boğulan proje Devrim otomobili mi?

70’lerde üretilen Anadol mu?

80’lerde “en iyi yerli” sloganıyla piyasaya sunulan otomobil mi?

Bursa’daki fabrikalarda kırk yıldır ‘yerli’ diye üretilen İtalyan ve Fransız markaları mı?

Yoksa babayiğitlerin üretip geçen gün tanıtımını yaptıkları mı?

*

Gönlüme kalsa, hepsi demeyi ister.

Bir ülkede aynı sektörde birçok marka çıkabilir.

Fakat o kadar romantik olamıyoruz.

İlki tam anlamıyla yerliydi, çok kısa sürede üretilmişti, gerçekleşemedi. Hem otomobiller, hem de yapanlar cezalandırıldı.

Diğerleri montaj.

Sonuncusu ise taş gibi gerçek yerli… Göğsümüzü kabartan bir proje.

*

“Gerçek hayali aştı, ufuklar uzak değil

En olmaz isteklere uzanmak yasak değil” diyen Mehmet Çınarlı’ya rahmet dileriz.

Bu kadarını hayal etmemiştik.

Eleştirmeyi meslek edinenler ve o meslekte nice on yıllarını doldurdukları hâlde, bir türlü emekli olamayanlar, “Yok mu bir babayiğit?” çağrısı üzerine öne atılıp kolları sıvayanlarla dalga geçmeyi, küçümsemeyi seçmişlerdi.

En zarifleriyse “Şimdi bunlar, tutar, benzinli ve dizel araba yapmaya kalkarlar, çağın gerisinde kalırlar” gibi tahmin yürütüp karamsar bir tablo çizmeye çalışıyorlardı.

İyimser bir yaklaşımla destekleyenlerin hayali ise en fazla hibrit otomobile ulaşmaktaydı.

Tanıtım toplantısında gördük ki karşımızda tasarımıyla ve her şeyiyle yüzde yüz yerli, yüzde yüz elektrikli otomobil duruyor.

*

Şiddetle karşı çıkanlar mahcubiyet duydular mı peki?

Ne gezer! Yine aynı tas, aynı hamam devam ettiler.

Çınarlı’nın mısralarına devam edelim.

“Uçuyor rüzgâr gibi altımdaki küheylân / Ne kadar dizginlesem yavaşlayacak değil.”

Şair sanki bugünleri görmüş.

Onun aşk şiiri olarak yazdığı, bizim milletçe başka bir aşkımızın terennümü olmuş durumda.

Eleştiriyi aşıp, işi düşmanlığa vardıranları da unutmamış, onların gayretlerinin geçersizliğini şöyle anlatmış: “Gül yaprağına döndü tekmesi düşmanların / Sunulan zehir değil, saplanan bıçak değil.”

*

Akıl ve mantık dışı eleştirilerle karşımıza dikilenlerin, ne kadar zavallı duruma düştüklerini görmenin keyfi de bir başka doğrusu.

“Kaportası da varmış… Bilinen diğer suv araçlara benziyor… Taklit edilmiş… Hiç beğenmedim... Biz yapamayız… Olmamış… Olmaz da zaten… Seri üretime geçemezler… Hatalı yaparlar, kısa süre sonra bütün araçları geri çağırır bunlar…” Temenniye bakar mısınız? Aklınca dalga geçmeye çalışıyor.

Ah canım benim… Sen bu kafayla devam et, bakalım nereye kadar gideceksin.

Yakında şu tür eleştiriler gelebilir:

- Tekerleri diğer araçlar gibi yusyuvarlak. Hâlbuki dört köşeli veya elips olabilirdi…

- Direksiyonu da o şekil. Madem yeni bir araç yapılacak, o da üçgen şeklinde yapılabilirdi…

- Yarım saatte şarj oluyormuş. Niye bir dakikada dolmuyor?

- Menzili de 500 kilometreymiş. Niye 1000 kilometre değil?

Son maddeye cevap verelim. Sen kenarda az bekle, onu da yaparız koçum.

#Yerli otomobil
#Mehmet Çınarlı
#Eleştiri
#Menzil
4 yıl önce
Menzili niye bin km değil?
Gençliği kurtarmak mı istiyorsunuz, ailenizi kurtarın
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü