|
Müphemiyetten yıldızlara kaçış

Efendim, Kova burcundaki dolunayın etkisiyle ani tepkiler verebileceğimiz bir dönemdeymişiz. Duygusal iniş çıkışlar yaşayabilirmiş. Merkür ile Satürn’ün sert açısı da depresif hissetmemize neden olabilirmiş… O sebeple bardağın dolu tarafına odaklanmalıymışız…

Vesta önemli bir asteroidmiş ve Yengeç burcundaymış… Böyle olunca -artık her ne demekse- evle ilgili konular hızlanıyormuş. Sonra bu Vesta Aslan burcuna, Venüs de Yengeç burcuna geçecekmiş… Daha şenlikli günlere erecekmişiz…

Mars’ın Satürn ve Plüton ile sert açıları varmış… Bu durumun ne işe yarayacağını inanın unuttum…

Fakat ‘ay düğümü’ diye bir şey öğrendim… O çok acayipmiş işte… Önemli dönemlerin bitişi ve başlangıcını temsil ediyormuş… Galiba…

Şimdi “Astroloji de nereden çıktı?” diye soruyorsunuzdur herhâlde… İnanın kişisel merakım değil… Fakat bir süredir bunlara maruz kalıyoruz…

Gazetelerde yer alan o kısa burç yorumlarından bahsetmiyoruz. Koca koca gazeteci adamlar ve kadınlar, televizyonlardaki programlarına, mevzunun uzmanı astrologları konuk ediyorlar… ‘Prime-time’ ya da ‘geç prime-time’ kuşaklarında, yıldızlardan bahsediyorlar… Gezegenler, açıları, onların duygusal yaşamımıza, iş dünyasına, siyasete etkilerini masaya yatırıyorlar…

Konular öyle ince detaylarıyla ele alınıyor ki şaşıp kalmamak elde değil… Efendim, Kova burcu bilmem ne özelliğini taşıdığı için mekanik arızalar olabilirmiş…

Miş miş de mış mış…

Burada astrolojinin bilimselliğini veyahut astrologların isabetli kehanetlerini tartışacak değiliz… Fakat nedir bu astroloji bombardımanı? İşi gücü bıraktık da neden bunlarla uğraşıyoruz? Ne oluyor da yıllardır ciddiyetinden şüphe etmediğimiz dostlarımız WhatsApp’tan astrolog bilmem kimin yorumlarını gönderiyor…

Gençlerin ağzından ‘ay tutulmaları’, dolunaylar düşmüyor. “Canım sıkılıyor” diyene “Bu hafta dolunay var; etkisi üç gün sürecek, geçer” diyorlar… Astroloji dünyasının en meşhur belası da ‘Merkür retroları’ herhâlde… Her musibet bunlardan biliniyor. Pop şarkılarına bile konu olmuş…

“Bir Merkür retrosu aldı götürdü seni benden aniden,

Beni duyuyor musun?

O gün hiç farkın yoktu caniden”

Peki, bu konuyu neden ele almak istedik?

İnsanın alın yazısını yıldızların değil, Yüce Allah’ın belirlediğine inananlardanız. O nedenle konunun bizi ilgilendiren yanı elbette ‘içerik’ değil… Onu arzu eden tartışır… Biz daha çok bir ‘fenomen’ olarak astrolojinin hayatlarımıza neden bu seviyede dâhil olduğunu anlamaya çalışmakla meşgulüz…

Bunun cevabı için öncelikle astrolojiyi anlamaya çalışalım… Konunun uzmanları kendilerinde son derece emin… Bu gezegendi, yıldızdı, gök taşıydı denen muhteremlerin birbirleriyle olan açılarını matematik hesaplarla anlatıyorlar; kehanetlerini de bu pozitif bilimin yöntemlerine dayandırdıkları için büyük bir özgüvenle konuşabiliyorlar…

Sonuçta, kendilerince gelecekten haber veriyorlar…

İşte, konunun bizi ilgilendiren kısmına geldik… İletişim boşluk sevmez, çünkü insanlar, teknik adıyla ‘hedef kitle’ müphemiyet sevmez… Müphemiyet, dedikodu, tezvirat, yalan için en bereketli topraklardır…

Her kafadan bir ses çıkar, hiçbiri birbirini tutmaz… Müphemiyet yalanları, yalanlar da müphemiyeti besler… Böyle zamanlar endişe ve gerginliğin de en fazla arttığı zamanlardır ve kimse endişe içinde uzun süre yaşamak istemez. Öyle olunca da en yakındaki ‘kesin bilgi’ iddiasına kaptırır kendini…

Bu bir durum tespitidir, eleştiri ya da övgü değil… Müphemiyeti siz gideremiyorsanız, insanlar kendilerince yollar bulurlar… Beğenin ya da beğenmeyin, saçma bulun ya da bulmayın… Zararlı olsun ya da olmasın… Belirsizliği giderecek her ne ise ona sarılırlar… O nedenle iletişim boşluk sevmez.

#Burç
#İletişim
#Ay
#Venüs
4 yıl önce
Müphemiyetten yıldızlara kaçış
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi