|
Mursi insanlık onurunun şehididir
Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi altı yıldır süren muhakemesinin mahkeme salonunda, savunmasını yaparken hayatını kaybetti. Böylece
Mursi’nin davası da arşive kaldırıldı.
Peki, uzun süren muhakemesinde ileri sürülen gülünç ithamların yanı sıra bilinçli bir şekilde tedavisi engellenen ve tedricen ölüme sürüklenen
Mursi’nin mirası da arşive kaldırılabilecek mi?

Elbette hayır!

Tıpkı öldürülen
Hasan El Benna
’nin, idam edilen
Seyyid Kutup
’un mirasi gibi Mursi’nin mirası de artık baki kalmıştır. İşgal altındaki Mısır’da, Hasan el Benna tarafından kurulan
Müslüman Kardeşler
teşkilatı ve hareketinin siyasi argümanlarını beğenmeyebilir, onları eleştiriye tabi tutabilirsiniz. Ancak şiddete bulaşmamış hareketin liderlerinin ve binlerce müntesiplerinin zulme maruz bırakılmasına; halkın oyu ile seçilen bir cumhurbaşkanının mahkeme salonunda ölüme terkedilmesine asla müsamaha gösteremezsiniz.
Mısır’da, karanlık güçlerin işbirliğiyle yapılan darbenin ahlaksızlığı bir yana; altı yıldır süren mahkeme boyunca halkın oyları ile seçilmiş bir
cumhurbaşkanına
uygulanan işkence ve hazırlanan ölümün hatıralarda hep canlı kalacağında ve müstebitlerin kâbusu olacağında kuşku yoktur.
Daha ilk günden itibaren
Arap Baharı
’na şüphe ile yaklaşanlardan biri oldum. Bu hareketi, Arap halklarının iradesinin hayata geçirilmesinden ziyade soğuk savaşın son bakiyelerini devre dışı bırakıp
bölgeyi yeniden dizayn etme siyaseti
olarak gördüm. Bu çekinceme rağmen büyün halk hareketlerinin oluşturabileceği
özgürlük tortusunun Arap Baharı ülkelerinde de bir meyve vereceği hayali
ni kurmaktan geri durmadım. Fakat Mursi’nin iktidara gelmesinden hemen sonra
içeriden ve de dışarıdan başlatılan itibarsızlaştırma faaliyetleri
kuşkularımı daha da arttırdı.
Mısır’daki anayasa referandumu akabinde,
BM Medeniyetler İttifakı
’nın yayını olan Global Experts’e, National Defense ve Georgetown Üniversiteleri öğretim üyesi,
Mısır uzmanı Dr. Paul Sullivan
bir yazı yazıp referandumu değerlendirmişti. Bana göre bu yazı, Mısır’daki demokrasi arayışları karşısında üst perdeden bir tavır koymaktı. “On yılın ideolojik savaşı” başlıklı bu makaleyi, 23 Aralık 2012’de ORDAF’ta yayımlanan yazımda eleştirerek endişelerimi dile getirmiştim.

Paul Sullivan, o zaman bir çoklarının dikkatinden kaçan ve muhtemel bir karşı devrimi haber veren yazısında şu iddiada bulunuyordu:

“Mısır’ı sarsan gösteriler, şiddetli olaylar, istifalar, suçlamalar ve daha fazlası
çok daha büyük bir gelişmenin belirtileri
dir. Şu anda Mısır’da gelişen olay, on yılın ideolojik savaşıdır. Bu savaşın esasları çok karmaşık, istikrarsız ve değişkendir.” Nitekim bu ve benzeri yaklaşımlara bakıldığında, Mursi’ye karşı geliştirilen itibarsızlaştırma ve muhalefetin, İhvan eleştirisi üzerinden meşrulaştırıldığı bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca
Mursi’ye karşı yapılan darbenin de içeriden ziyade dışarıdan hazırlandığı
nı göstermektedir.
Dolayısıyla bugün,
Mursi’nin ölümünde Sisi’nin sorumluluğu
kadar, onun darbesine destek veren
ABD ve AB de birinci derecede sorumlu
dur.
Sina’da terörü önleyememek, devlet sırlarını yabancılar ile paylaşmak ve ülkenin stratejik menfaatlerini yabancılara açmak gibi, bazıları sonuçlandırılıp yeniden başlatılan komik davalar ile oyalanan
Mursi, esasında, yavaş yavaş ölüme hazırlanmıştır.
Ölümünden önceki son savunmasında da belirttiği gibi; aslında bu iddiaların tamamını mevcut yönetim de irtikap etmiştir. Özellikle İsrail’in Kızldeniz’e açılımını kolaylaştıracak adaların Suudi Arabistan’a terki;
İsrail ile kurulan stratejik ortaklıklar
ile bugün gelinen nokta, suskun
Mısır kamuoyunun vicdanında derin yaralar açmış
tır. ABD-İsrail ortak yapımı sözde asrın anlaşması karşısında bırakın bir refleks geliştirmeyi; SA ve BAE ile birlikte alkış tutan Sisi, Mursi-Hamas ilişkisini sorgulama hakkının yitirdiği gibi,
gelecekte kendisini de yargının önüne çıkaracak en büyük suçu olarak kaydedilecektir.
Mursi’yi daha iktidarının bir yılını doldurmadan devirmek isteyenler, Haziran 2013’de halkı sokaklara dökmüş ve karşı devrimi başlatmışlardı. Gelişmeler karşısında 27 Haziran’da Mursi’nin halka hitaben üç buçuk saat süren konuşmasında önerdikleri ile 1 Temmuz’da Ordu’nun verdiği 48 saatlik ültimatom, bağımsız akıllar tarafından bugün yeniden değerlendirilmeye muhtaçtır. Mursi, konuşmasında; anarşiye karşı içişleri bakanlığında özel bir birimin oluşturulmasını, anayasaya getirilen eleştiriler için de, bütün siyasi parti ve grupların iştiraki ile yeni bir komisyonun kurulmasını öneriyordu. Hatta daha da ileri giderek; içinde Ezher Üniversitesi, Kilise, Gençlik, Devrimci Güçler, Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütlerinden temsilcilerin bulunacağı
bir ulusal mutabakat konseyi
oluşturulmasını istiyordu.

Peki ne oldu?

Mursi’nin savunma bakanı ve genelkurmay başkanı Abdulfettah Sisi dışarıdan aldığı destekle ordu adına yayımladığı ültimatomda, darbe hazırlığında olduklarını beyan etmiştir. Bu durum karşısında geri adım atmayan Mursi’nin tavrı o zaman eleştirilmişti. Ancak son altı yılda yaşananlar ve mahkemede de gösterdiği dik duruşu ve şerefli ölümü ile haklılığı bir kere daha ortaya çıkmıştır.

O, artık insanlık onurunun bir şehididir.
Ve bugüne kadar bir türlü gelemeyen Arap Baharı belki de bundan sonra gelecektir.
#Muhammed Mursi
#Mısır
#Hasan El Benna
#Seyyid Kutup
#Müslüman Kardeşler
#Arap Baharı
5 yıl önce
Mursi insanlık onurunun şehididir
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir