|
Müslümanca duruş neyi gerektirir?

Bizim kötülükleri caydırıcı, önleyici önerilerimiz nedir? Bunlar konuşulmadan kadınları, çocukları koruyucu şemsiyeleri kaldırmanın vebali büyüktür, günahtır… Yaklaşık 200 yıldır uluslararası kavramları sözleşmeleri yapan bir ülkeyiz, tek sorun bu mudur? İnsan hakları kavramından mülteciliğe, sendikadan kadın haklarına ve hatta sivil toplum kuruluşları kavramına kadar pek çok kelime Batı toplumunun kendi kültürel kodlarıyla şekillenir. Dünyanın paylaştığı ortak bir kelimeye dönüşür. “Toplumsal Cinsiyet’’ kavramı da “ötekileştirme’’ gibi, “insan hakları’’ gibi, “ayrımcılık” gibi bir kavramdır. Kelimedir nihayetinde… Yaşayan hayat değildir. Şiddet olup can almaz, tecavüz olup bir kadının çocuğun hayatını cehenneme çevirmez, cinsel şiddet olup bir kadını sakat bırakmaz. Ama tartışırız elbette, fikirdir, itiraz ederiz, severiz-sevmeyiz… İslâm dünyasında birçok ülkedeki kadın haklarını kapsamlı çalışmış birisi olarak her ülkenin “kadın hakları kavramı algısı sorunları kültürel ögelerle değişir’’ cümlesini belki bin kez sarf ettim, yazdım. Feminizmi eleştirdim, kadın hakları meselesine karşı kendi kavramlarımızı, çözümlerimizi üretmemiz gerektiğini söyledim durdum. Ortak kavramlarımız olmalıydı elbette, ama olamadı… Eleştirmekten, adam taşlamaktan vakit kalmadı. Olanı beğenmedik ama yerine bir şey de önermedik, önerebilecek kapasitede olanları de sindirdik. Öneri dediğimiz “medeniyet tasavvuru’’ ya da “tarihin öznesi olmak’’ gibi bir sonraki adımı olmayan muhayyel laflar değil elbette.

***

Kadın sünneti, Sudan’da Afrika’da gelenektir, sorundur ama kadınları sakat bırakır. Töre cinayeti gelenektir, toplumsal dayatması vardır, çözüm üretmek gerekir. Pakistan’da toplu tecavüzün gelenek olduğu bölgeler vardır. Ya da kızını çocuk yaşta parayı çok verenle evlendirmek de gelenektir. Tüm bunlar dünyanın pek çok ülkesinde var. Onlarla hem yerli unsurlar hem de uluslararası platformların desteğiyle mücadele ediliyor. Gözümüzü kapatıp muhayyel, yaşamayan bir İslâm tasavvuru ile bunları yok mu sayacağız? Peygamberimiz’in kız çocuklarının diri diri gömülmesi geleneğini kaldırmasını örnek mi alacağız? Ya da bunları görüp öldüren, sakat bırakan, zarar veren gelenek ile yaşatan geleneği ayrıştıracak mıyız? Bence asıl konuşulması gereken budur…

***

Eski FETÖ savcılarından Gültekin Avcı’nın Kıyamet Kadınları diye bir kitabı vardı, kadın haklarını savunan bizlere bu sıfatı layık görmüştü. Şimdiki söylemlere çok yakındı sözleri. Aramızdaki en ılımlı olanlara bile “şeytan’’ diyenleri de bilirim. Ama hiç bu kadar ağırını işitmedi bu camia. Geçen hafta İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen, AK Partili kadınlara özellikle STK temsilcilerine ağır ötesi hakaret dolu bir yazı yazan Dilipak eski zamanlarda, ötekileştirme, insan hakları konularında konuşmalar yapan, yazan birisiydi. O dönemlerde zıt fikirlerdeki insanlarla ortak kitap yazarak farklı fikirleri gündeme taşırdı. Mehmet Metiner ile Şanar Yudatapan ile insan hakları konusunda yazdığı kitapları arasam bulurum. Şimdilerde ise İstanbul Sözleşmesi üzerinden AK Parti’ye, kadınlara sadece veryansın etmiyor, iftira ediyor. AK Parti camiasından, kimi damgalıyorsa onlardan helâllik dilemesi gerekir. (Bu arada Dilipak’ın aile üyelerine yönelik tepkileri de üzüntüyle karşılıyorum. Gerçekten çok ayıp! Tartıştığımız bir kelime, sözleşme sonuçta. Dilipak bunu kastetmediğini söylüyor)

***

Kafalar çok karıştı. Öyle karıştı ki artık üç kelimeden destan yazılıyor. İtirazların haklı olduğu yerlerin düzeltilmesi de böylece zorlaşıyor. Ortada somut bir değişim isteğinden ziyade külliyen, neredeyse koruyucu tüm yasaların değişim talebi görülüyor. Böyle olunca murat edilen nedir sorusu öne çıkıyor? İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkan yazar 27 Kasım 2019’da övüyor, 4 Aralık 2019’da ortada yazıyor, 29 Temmuz 2020’de ise önceki fikirlerinin tam tersi bir yazı kaleme alıyor. Ne oldu da bu kadar kısa sürede bu konu gündeme oturdu. Gezi direnişinin ağacı haline geldi, anlamaya çalışıyorum.

#Kadın
#İstanbul Sözleşmesi
#Gezi
4 yıl önce
Müslümanca duruş neyi gerektirir?
Dindar sünnilerin baskısı efsanesi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim