|
NATO Zirvesi’nden ne çıktı?

Öncelikle şunu belirtelim: Adı üstünde bu bir NATO Zirvesi. NATO’nun gelecekteki 10 yılına dair politikalarını belirleyen bir zirve. ABD-Türkiye ilişkilerinin masaya yatırıldığı bir zirve değildi yani.

Doğru, bu zirveye Başkan Erdoğan ile Başkan Biden’in görüşmesi damgasını vurdu. Başkan Erdoğan’ın özgüvenli tavrı dikkatten kaçmadı. Zirve boyunca Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin ağırlığı ve saygınlığı aşikârdı. Türkiye’nin o kendisine boyun eğdirilen bir Türkiye olmadığı, yani ABD yöneticilerinin dedeleri dönemindeki Türkiye olmadığı bir kez daha somut bir biçimde görüldü.

Başkan Erdoğan Türkiye’nin malum hassasiyetlerini dile getirdi. Biden’in bu hassasiyetler konusunda ne cevaplar verdiğini bilmiyoruz henüz. Ancak şurası gayet net: Başkan Erdoğan bugüne kadar sergilediği duruşundan milim bir sapma göstermedi. Taviz anlamına gelebilecek hiçbir söz ve davranışta bulunmadı.

Karşılıklı saygı çerçevesinde gerçekleştirilen bir görüşme, sorunların müzakere yoluyla çözümüne kapı aralayan bir diyalog zeminine oturtulması elbette önemlidir. Her iki Başkan’ın da görüşmenin pozitif ve verimli geçtiğini beyan eden sözleri, demokratik diyalojiye verilen önemin göstergesi.

Muhalefetin duyduğu rahatsızlığı anlamak mümkün değil.

Başkan Erdoğan düne kadar dediklerinin bir tekini Biden görüşmesi esnasında geri çekmiş olsaydı veya taviz anlamına gelebilecek bir söylem ve duruş sergilemiş olsaydı kuşkusuz her birimizin kendisini eleştirmeye hakkı olurdu.

Böyle bir durum yok.

Merak ettiğim husus şu: Muhalefet Başkan Erdoğan’ı o zirvede masaya yumruğunu vurmadığı için mi eleştiriyor yoksa Biden yönetimiyle yeni dönemde karşılıklı saygıya ve çıkara dayalı bir diyaloğa açık olduğunu gösterdiği için mi suçluyor?

Her ikisi de bence marazi bir muhalefet anlayışının ifadesidir.

NATO Zirvesi’ndeki Erdoğan-Biden görüşmesine olağanüstü bir önem atfetmek doğru değildir. Henüz bu görüşmeden nasıl bir sonuç çıkacağı belli değildir. “Geçmişe ait her şey unutulacak, yeni bir sayfa açılacak!” türünden yaklaşımlar ne kadar doğru değilse, “Dağ fare doğurdu!” cinsinden büsbütün kötücül/olumsuz yorumlar yapmak da o kadar doğru değil. Dış politikanın doğasında var olan gerçekliği ıskalayan her yaklaşım, hem sahiplerine hem de ülkeye zarar verir.

Ben kendi adıma “beyaz bir sayfa” açıldığı kanaatinde değilim. Açılacağı kanaatinde de hiç değilim. Keşke bu mümkün olabilse. Bu görüşmeden böyle bir sonucun çıkmamış olması veya çıkmayacak olması Başkan Erdoğan diplomasisinin başarısızlığıyla açıklanabilecek bir olgu değildir. Bu, ABD yönetiminin Başkan Erdoğan yönetimine karşı beslediği hasmâne tavırla ilgilidir.

NATO Zirvesi’nden çıkan kararlar görünen o ki Çin ve Rusya’yı çevrelemeyi içeriyor. Bundan Türkiye’nin ne kadar etkileneceği henüz meçhul. ABD yönetiminin Türkiye-Rusya ilişkisinden duyduğu rahatsızlık biliniyor. Hakeza Çin ile geliştirilen münasebetler de ABD’yi hoşnutsuz kılıyor. Türkiye’nin kendi milli çıkarları doğrultusunda geliştirdiği çoklu dış politika anlayışı, Türkiye’nin artık bölgesel bir aktör olmanın dışında küresel bir aktöre dönüştüğünün de simgesi. NATO Zirvesi sonrası Batı medyasında yapılan yorumlarda Türkiye’nin artık küresel bir güç gibi hareket ettiğine dair tespitlerin yer alıyor olması bir hakikatin tesliminden ibarettir.

NATO Zirvesi’nde şu apaçık görüldü: Artık Türkiye kendisine istikamet belirlenen bir ülke değildir. Tersine kendi istikametini kendisi belirleyen bir ülkedir. Kuşkusuz üyesi olduğu ittifak çerçevesinde üstüne düşeni yapmaktan kaçınmayan ama hiçbir gücün, özellikle de ABD’nin kendisine rol biçmesini kabul etmeyen bir ülke olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Türkiye’yi Afganistan’da Sünni sosyoloji üzerine oturan Taliban güçleriyle çatışmaya sürükleyebilecek bir oyun senaryosu gözden kaçmıyor.

Türkiye Kabil’deki uluslararası havaalanını koruma görevini şayet üstlenmeyi kabul ederse bunu ancak kendi oyun senaryosuna uygun bir biçimde yapacağını herkes bilmelidir.

Türkiye NATO kapsamında da olsa gerçekte ABD’nin kara ordusu olmaya kendisini itecek oyun senaryolarının içinde yer alırsa kaybedeceğini bilen bir anlayışın sahibidir.

Türkiye bir yanda oyun bozuyor, öbür yanda oyun kuruyor.

Böylesine güçlü bir Türkiye var artık.

Muhalefetin sevineceği yerde bunu gölgelemeye kalkışması hakikaten hazindir.

HDP’YE YAPILAN SALDIRIYA DAİR…

HDP İzmir il binasına silahlı bir saldırı yapıldı.

Bu tehlikeli bir provokasyondur.

HDP’yi her türlü eleştirebilirsiniz, lakin HDP’ye oy veren seçmenleri şeytanlaştıran bir dilden kaçınmazsanız, dahası HDP binalarına yönelik saldırıları şiddetle ve hiddetle kınamazsınız bu süreçte ülkemizi sürüklemek istedikleri o derin provokasyona çanak tutmuş olursunuz.

Şiddetin her türüne ilkeli bir biçimde karşı çıkmak gerekir.

Kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın şiddet lanetlenmesi gereken kötücül bir olgudur.

HDP üzerinden geliştirilmek istenen bu türden provokasyonlar, Türkiye’nin demokrasisine ve toplumsal barışına yöneltilmiş bir tehdittir.

Şiddetle kınıyorum.

#NATO
#Zirve
#HDP
#ABD
#Türkiye
#İzmir
3 yıl önce
NATO Zirvesi’nden ne çıktı?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’