|
“O(nunla) yürürken yol genişler gökyüzü açılırdı”

Bugünkü zihniyetimizin sıhhatini, Doğu ve Batı irfanıyla ilgili bilgilerimizi borçlu olduğumuz az sayıdaki zatlardan biri olan Mahmut Kanık, geçtiğimiz hafta asli yurduna irtihal etti. Rabbimiz onu rahmetiyle kuşatsın; mekanı cennet olsun.

Bu cümleyi çoğul olarak kurmamın nedeni, Mahmut Kanık’ın benim de mensubu olduğum ’80 kuşağıyla, bizimkine eklenen kuşağın, şimdi olanın ve inşallah gelecektekilerin muallimi, mürebbisi, ilim sakası olmasındandır.

Onun kadim dostu, komşusu, dert ve zevkdaşı olan Hasan Aycın’ın mezkur kuşaktakilerin hislerine tercüman olacak mahiyetteki sözünü yazı başlığıma taşımam da aynı nedenledir.

Büyüklerimizin “görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan kişiler” olarak tanımladıkları velilerin devrinde değiliz artık ama hiç değilse, Mahmut Kanık ve daha birkaç kişi sayesinde onların izlerini süren Müslümanların devrindeyiz. Hasan Aycın’a, bir meal farkıyla “Mahmut Kanık(la) yürürken yol genişler gökyüzü açılırdı” dedirten şey de işte budur.

Bunu idrak edebilmek için çok uzun tahlillere, derin analizlere ihtiyaç yok; Mahmut Kanık’tan bizler ne kazandık ve yarının Müslümanlarına ondan ne miras kaldı merakıyla bakmak yeterlidir.

İbnü’l-Arabi, İbn Rüşd’ün bir bineğe yüklenen tabutunun kitaplarıyla denklendiğine tanık olmuş, o anda yanında bulunan bir dostunun “İmam İbn Rüşd’ün bineğinde kiminle denkleştiğini görüyor musunuz? Bu imam, şunlar da amelleri yani eserleri” şeklindeki tepkisini onu tasdik etme kaydıyla zikretmiştir.

Elbette Mahmut Kanık’ı İbn Rüşd’le eşitlemiyoruz ama bu bilgiyi, çok mutmain olduğumuz şu bilgiyle tahkim ediyoruz:

Mahmut Kanık, kendisinin de bir kelime olduğunun şuuruyla, kelimeyi sevdi, ilmî meşguliyet ve “bir teselliden ibaret olan hayat”ta şahsileşmiş bir teselli vasıtası olarak kelimeyi seçti. Kendisine nasip kılınan mühlet içinde Arapça, Osmanlı Türkçesi, Fransızca ve İngilizcede, dizginsiz bir merak, öğrenme ve öğretme aşkıyla yerleşik hikmet ile hakikatin izlerini sürdü:

- İbn Hazm’dan, Güvercin Gerdanlığı (1985),

- İbn Arabî’den, İlahi Aşk (1986), Nurlar Risalesi – İttihadü’l-Kevni Risalesi (1991), Fena Risalesi (1991), Arzuların Tercümanı (1991), Marifet ve Hikmet (1994), Harflerin İlmi (2000), Hakikat ve Tefekkür (2003), Günlük Dualar (2005), Nurlar Yuvası (2006), Ahadiyet Risalesi (2019),

- René Guénon’dan, Modern Dünyanın Bunalımı (1986), İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplu Bakış (1989), Niceliğin Egemenliği ve Çağın Alametleri (1990), İnisiyasyona Toplu Bakışlar (2 cilt, 2003)

- Frithjof Schoun’dan, İslam’ı anlamak (1988), İslam’ın Metafizik Boyutları (1996), Bilgelik Şiirleri (2009), Sonbahar Yaprakları ve Yüzük (Munise Yetim ile, 2019)

- Arthur Rimbaud’dan, Cehennemde bir Mevsim – Aydınlanışlar (1998)

- Anne Marie Delcambre’den, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (1999)

- Muhamamed Hamidullah’tan, Aziz Kur’an (2000), Kur’an’ı Kerim tarihi (2000),

- Mustafa Fevzi’den, Vahdet-i Vücud Meselesi (F. Z. Kavuncu ile, 2003),

- Mehmet Recep Hilmi’den, İbn Arabi’nin Menakıbi (2004),

- Kaşıkçı Ali Rıza’dan Kırk Hadis (F.Z. Kavuncu ile 2006),

- Şuayb Şerefüddin’den, Nokta ve Kalem (2010)

- Muhammed Nur el-Arabî’den, Muhyiddin İbn Arabi’nin Gavsiyye Risalesi Şerhi (2016)

- Leo Schaya’dan, Sufi Tevhid Öğretisi (2017) adlı eserler –çoğu bir ilk olarak- Mahmut Kanık’ın gözünden ve dilinden süzülerek, Güvercin Gerdanlığı’yla Ahadiyet Risalesi’nin yayımları arasında geçen 34 yıllık bir zihnî emeğin, dirsek çürütmenin belgeleri halinde bu zaman erişti.

Diriliş, Yedi İklim, Hece, Bürde, İpek Dili, Kitap dergileri ile Bursa’da Sanat ve Edebiyat adlı gazete ekine özel yazdığı yazıları, Yunus Emre ve Necip Fazıl’dan Fransızcaya aktarmaları ve kendi kaleminden Dört İklimden Esintiler’i (2003) de çevirilerine ilave ettiğimizde, Hasan Aycın’ın yazı başlığımızdaki nitelemesiyle, elbette Mahmut Kanık, onu tanıma ve onunla birlikte yürüme şerefine sahip olanlara yolları genişletecek ve gökleri açacaktı.

Mahmut Kanık’ı tanıyan herkesin katılacağı nihai gerçek: O’nun mütevazılığı ve dünyaya minnet etmeyişiyle toprak burcundan ama aynı zamanda pür bir Müslüman vakarıyla şeriatın savunusu konusunda celalli bir zat olduğudur.

Kıymetli eşi Zehra Sema Hanıma, Allah’ın emanetleri olarak birer gül özeniyle yetiştirdiği evlatları Muhammed Zinnur, Nazif, Tâhâ ve Nurullah’a; dostlarına, arkadaşlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Mahmut Kanık’ın Doğu-Batı irfanından bizlere sunduğu müstesna örneklerin, öğrencileri tarafından çoğaltılarak sürdürüleceğini umuyorum.

#Mahmut Kanık
#İrfan
#René Guénon
4 yıl önce
“O(nunla) yürürken yol genişler gökyüzü açılırdı”
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’