|
Onurlu bir insan istifa eder çeker gider… Peki siz?

Türkiye’de darbece gelenek bir türlü uslanmıyor. Hala etrafımızda darbe hayali kuran, siyasete, milli iradeye müdahale etmeyi düşünenler var.

Darbe yapmak için ille de elinize silah almanız gerekmiyor. İlle de elinde silahı olan biri olmanız da gerekmiyor. Darbe heveslisi elinde silahı olanları etkilemek de darbeciliktir. Örnek mi Hasan Cemal’in “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabına bakın yeter. Medyanın, akademinin hatta siyasetin nasıl da darbeci olduğunu görürsünüz. Yine Alev Coşkun’un 1960 darbesine giden süreçte üstlendiği rolü burada yeniden anlattırmayayım bile…

Türkiye’de en son 15 Temmuz gecesi bütün ışıklar yandı, darbeciler sabaha karşı etkisizleştirildi ve darbe püskürtüldü.

Ne var ki hala darbe ve müdahale umudu taşıyanların olduğu da en son Salı gecesi görüldü.

“GENELKURMAY’DA IŞIKLAR SABAHA KADAR HİÇ SÖNMEDİ”

Benim yaşımda olanlar elbette “Genelkurmay’ın ışıkları sabaha kadar hiç sönmedi” cümlesinin, ne anlama geldiğini bilir. Bir muhtıra ya da darbe imasında bulunulduğunu bilir. Gençler hatırlamaz ama Mehmet Ali Birand’ın uzun yıllar hazırlayıp sunduğu 32. Gün isimli bir programı vardı. Bu programın 1960 darbesinden sonraki ilk seçimlerin konu edildiği bölümünde aynen şu ifadeler yer almıştı. Arşivden bulduğumuz bölümden, Birand’ın sesinden aktaralım:

“Her kriz gecesi Genelkurmay’ın pencerelerine bakma alışkanlığı işte o günlerde başladı. Genelkurmay’ın ışıkları sönükse mesele yok demekti. Işıklar yanıyorsa bunun tek anlamı vardı. Ordu tedirgindi. 15 Ekim gecesi (Seçimlerin yapıldığı ve Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi’nin birinci olduğu seçim) Genelkurmay’ın ışıkları sabaha dek yandı.”

Geçtiğimiz Salı günü Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım akşam geç saatlerde bir tivit paylaştı. Tivitte bir de görsel kullandı. Anayasa Mahkemesi’nin oda ışıklarının da yanık olduğu bir gece fotoğrafıydı bu ve ifade aynen şu şekildeydi, “Işıklar yanıyor…”

Bu görsel ve ifadenin ne anlama geldiğini benim yaşımdakiler çok iyi biliyor. Yukarıdaki Birand’dan alıntıladığım ifadelerde de görüleceği üzere askeri vesayetin siyaseti kuşattığı dönemlerde Genelkurmay’ın ışıklarının yanık olması ya bir muhtıra ya bir darbe ya da bir “ismini açıklamak istemeyen üst düzey askeri yetkili”nin siyasete ayar veren açıklamasına.

Türkiye’de özellikle 1960 darbesiyle birlikte oluşan asker ve yargı vesayeti siyasete hep müdahale etti. Bazen doğrudan darbe yaptı. Bazen muhtıra verip hükümeti düşürdü. Bazen de “silahsız güçler yapsın” diyerek post modern darbe yaptı. 28 Şubat sürecinde ismini gizleyen ama siyasete “ayar veren” ifadeler kullanan üst düzey askeri yetkililerin demeçleri gazete manşetlerini süslerken, Genelkurmay’ın ışıkları sabahlara kadar yandı. Hükümet düşürüldü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Türkiye’nin en büyük partisi Refah Partisi için kapatma davası açtı. Anayasa Mahkemesi, Refah’ı kapattı.

Bütün bunlar olurken “Genelkurmay’ın ışıkları sabahlara kadar hep yanıktı.”

HÜKÜMET DÜŞÜRÜRKEN, PARTİ KAPATIRKEN ASKERİ VESAYET İLE YARGISAL VESAYET KOLKOLA GİRDİ

Anayasa Mahkemesi ile “askerler” arasındaki siyasete müdahale etme ilişkisi sadece 28 Şubat sürecinde olmadı.

2008 AK Parti kapatma davası sürecinde de benzer ilişkiler yaşandı.

Tek bir fark ile..!

Bu kez Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’u gizlice ziyarete gittiği geceler Genelkurmay’ın ışıkları ve kameraları hep karartıldı..!

Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın salı gecesi paylaştığı ve sonrasında “Maksadımı aştım” diyerek geri adım attığı tivitin “özür” ile geçiştirilecek yönü yoktur.

Bu tivitin gereği onurlu bir insan için “istifa”dır. Onurlu, şerefli bir insan “darbe imasında” bulunmaz zaten. Ama oldu ki bulundu o halde gereğini de yapmalı. Yapmıyorsa Anayasa Mahkemesi’nin bundan sonra Engin Yıldırım’ın katıldığı her toplantı şaibelidir. Her verdiği karar şaibe altındadır. Sorunludur. Engin Yıldırım ihsası rey yapmıştır. Söz konusu şahsın Anayasa Mahkemesi toplantı salonundaki koltuğu boş kalmadığı sürece zaten tartışmalı olan kurumun alacağı kararlar daha da tartışmalı hale gelecektir.

Söz konusu şahsın behemehâl istifa etmesi, kurumunun itibarının iadesine katkı sağlayabilir. Şayet istifa etmiyorsa ve Anayasa Mahkemesi de şahıs ile ilgili iç denetim mekanizmalarını çalıştırmıyorsa bu durumda yüksek mahkemenin tarafsızlığı da sorgulanacaktır.

Zaten çoktan sorgulanmaya başlamıştır.

Yanılıyor muyum?

#Darbe
#AYM
#Engin Yıldırım
3 yıl önce
Onurlu bir insan istifa eder çeker gider… Peki siz?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı