|
Para ve düdük

Nasrettin Hoca’ya atfediliyor:

Hoca bir gün çarşıya çıkarken mahallenin çocukları önünü kesmiş. Hocaya düdük sipariş etmişler. Aralarından biri Hoca’ya düdüğün parasını vermiş. Akşam dönüşte düdük bekleyen çocuklara, Hoca cebinden bir düdük çıkartıp parayı veren çocuğa uzatmış. Öteki çocuklar: “Hocam bizim düdük nerde?” Diye mızıldanmaya başlayınca Hoca: “Ee parayı veren düdüğü çalar.” Demiş.

Hoca’nın her fıkrası gibi bu da iç içe anlamlar içeriyor.

Görünen anlamı zaten fıkranın içinde… Bir nimet istiyorsan külfetine katlanacaksın!

Fıkra hem parayı veren hem parayı kabul eden açısından yoruma açık…

Düdük: külfet, üstlenilen borç… Para: bedel…

Veya biri diğerinin karşılığı…

- Parayı aldınsa bedelini ödemelisin!

- Parayı veren karşılığını ister!

- Hizmet bekliyorsan bedelini vermelisin!

- Parayı veren istediğini yaptırır!

- Beklenen karşılığı (hizmeti, emtiayı) vermek istemiyorsan parayı kabul etmemelisin!

- Hizmet veya bir bedel ödemeyeceksen parayı reddetmelisin!

- Parayı veren borçlandırır: borçlanmak istemiyorsan parayı kabul etme!

Bu almaşıklar birbirine benziyor görünse de aralarında ince ayrımlar var…

Yıkılan bina ile yıkılmayanlar arasında mukayese yapıldığında hangisinin bedel ödediği ve düdüğü çalmayı hak ettiği anlaşılabilir… Trafik kazaları, kurala riayetsizliğin ağır bedeli, ölüm: yanlış sollama, hız, uykusuzluk, acelecilik…

Siyaset alanında…

Acaba kim düdüğünü çalıyor ve niçin?

Müzmin muhalefet acaba niçin hiç düdük çalma fırsatını elde edemiyor?

Hangi bedeli ödemesi gerekiyor da bir türlü ödemiyor, buna rağmen ısrarla iktidara talipmiş görüntüsü vermek istiyor?

Siyasetin yorgun aktörleri nasıl oluyor da bedelini ödemeden düdüğe talip görünüyor?

Bu soruların ve daha fazlasının her birinin cevabı yukarıdaki almaşıklarda bulunabilir.

Her şey, aşk, özgürlük, sevgi, siyaset, her şey bedelini talep ediyor. Siyaset adamı…

Evet, siyaset adamı, onun da bedel ödemesi gerekiyor. Onun bedeli halkıyla bütünleşmeyi talep ediyor…

Bakın Dostoyevski halkıyla kopuk olan için ne diyor: “Gerçektir bu: Halkı olmayanın Tanrı’sı da yoktur! Şuna kesinlikle inanın ki, halkını anlamayan, onunla bağlarını koparan insan bunu yaptığı ölçüde yurduna inancını yitirir, ya da dinsiz olur ya da duygusuz bir odun!“ (Cinler I, Varlık Y. 1969, s. 45).

#​Nasrettin Hoca
#Dostoyevski
#Siyaset
4 yıl önce
Para ve düdük
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı