|
Paralel NATO ve Türkiye

Târihte hiçbir şey toptan yok olmuyor; olsa olsa
metamorfoza
uğruyor, yeni bileşenlerle, farklı bir şekillenmeye kavuşuyor.
Yâni
târihte süreklilik
esas. Soğuk Savaş
mahsulü olan NATO’nun başına gelenler de bu sûretle anlaşılabilir.
Evvelemirde artık kabûl etmeliyiz ki, şu aşamaya kadar yaşananlar
NATO’nun metamorfozund
a Türkiye’nin kesin bir şekilde dışlandığına işâret ediyor. Yeni NATO’ya uyumlu bir Türkiye’ye dayatılan tek bir şart var: Güneyinde bir PKK devletinin kurulmasını kabûl etmesi ve ardından kaçınılmaz olarak parçalanmayı göze alması. 1990’ların başından, bilhassa I
rak’ın işgalinden ve Suriye’nin dağıtılmasından
îtibâren Türkiye’ye dayatılan da zâten bu. Türkiye buna direndikçe NATO’nun kapsama alanının dışına itiliyor. Yunanistan,
Bulgaristan, Romanya
; son olarak da
Ukrayna ve Gürcistan
, Türkiye’nin bu coğrafyada II. Genel Savaş sonrasında oynadığı rolü üstleniyor. Bahsi geçen coğrafyanın
Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hazar coğrafyasını kapsayan büyük bir coğrafya olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Bu manzara ilk bakışta Rusya ile ABD gerilimi üzerinden temellendirilebilir. Evet, manzara sanki öyle. Ama derinliklerinde çok başka işlerin döndüğünü hesâba katmak gerekiyor. Atlantik güçlerinin, yâni
ABD ve Birleşik Krallığın çekirdekte yer aldığı, Birleşik Krallığa bağlı Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve son olarak da Hindistan’ın katıldığı; Japonya, Güney Kore, Filipinler, Tayvan’ın daha alt bileşenlerini oluşturan
bir büyük oluşumdan bahsediyoruz. Bu oluşum Fransa ve Almanya’yı dışlayan bir büyük Atlantik-Pasifik NATO’su artık gündemde. Buna isterseniz PANATO da diyebilirsiniz. Billurlaştığı coğrafya tabiî ki Pasifik. Hedefte de Çin’in olduğu muhakkak.
O zaman akla şu soru soru geliyor: Zamanında Sovyetler’i hedefe oturtan ve ağırlıklı olarak Avrupa’yı içine alan NATO, yaşadığı metamorfoz üzerinden Rusya’yı nereye koyuyor? Bunun en az iki boyutlu çok pratik bâzı karşılıkları olduğunu hemen ifâde edebilirim. İlk boyut Çin ile Rusya’nın bağlarını koparmak, ikinci boyut ise Rusya ile Avrupa’yı
sorun
ve
bağımlılık
ilişkisi içinde tutmak.
PANATO
’nun, zâten
NATO
mensubu olan
Yunanistan
’ın yanısıra,
Bulgaristan
ve
Romanya
’da ağırlık kazanması, ikili olarak hem buraların eski sâhibi olan Rusya’yı hem de sonraki patronu olan Almanya’yı geri plâna düşürmekle alâkalı.
AB
mensubu olan
Bulgaristan, Yunanistan
ve
Romanya
bugün
ABD işgâli
altında dersek, durumu çok da abartmış olmayız. Bu aynı zamanda
ABD’nin AB’yi fiilen işgâli
manâsına gelmektedir.

Avrupa’nın Rusya’nın enerji kaynaklarına olan bağımlılığı devâm ediyor. ABD, Kuzey Akımı’na karşı koyduğu blokajı kaldırdı. Bu da Rusya’ya alan açmak mânâsına geliyor ve Putin’i son derecede de rahatlatıyor. Doğu Akdeniz’de de Rusya ile ABD bir ortak çözüm bulabilecek görünüyor. Ama Karadeniz ve Hazar coğrafyasında ABD, Rusya’nın yakasını bırakacak görünmüyor. ABD Savunma Bakanı Austen’ın Gürcistan, Ukrayna ve Romanya’ya yaptığı ziyaretler çemberin daraldığını gösteriyor. Rusya’nın NATO ile iletişim ve görüşme zeminlerini lağvetmesi, bu misyonu yürüten Rus diplomatların görev sürelerinin uzatılmaması gerilimin tırmandığına işâret ediyor.

Rusya bu yeni durumda ikili bir siyâset yürütüyor. Dolara bağlı petrol ve doğalgaz rejiminin devâm etmesinden gâyet memnun. Fiyatların artması ekonomik olarak Putin’i mutlu ediyor. Buna ilâveten AB üzerindeki ağırlığının artmasından da son derecede hoşnut. Diğer taraftan, Asya’da Çin ile yakınlaşmasını devâm ettiriyor. Kanaâtimce, Austen’ın son çıkarması, Rusya’ya bu ikili siyasetten vazgeçmeyi ve Çin ile yakınlaşmayı sona erdirmesini dayatıyor. Ukrayna, Gürcistan, Bulgaristan ve Romanya üzerinden Rusya’yı sıkıştırıyor.

Bu tablonun Türkiye açısından doğurduğu
risk
ve
fırsatlar
esas meseleyi oluşturuyor.
ABD’nin son Karadeniz ve Kafkasya çıkarması, Türkiye ve Rusya’nın üzerinde büyük ölçüde anlaştığı Kafkasya 6’lısı projesini baltalıyor. Risk hânesinde
ilk başta görülen bu. Türkiye’nin yakın zamanlarda, bizim de burada ihtirâzî kayıtlar düştüğümüz ölçekte
Ukrayna ve Kır
ım meselesi üzerinden verdiği destek Rusya’yı kızdırmıştı. Ama
Rusya
, doğrusu buna çok da sert bir çıkış yapmadı. Sâdece İdlib’de bir miktar dişlerini gösterdi. Rusya şunu iyi biliyor ki,
NATO
tarafından apaçık dışlanan Türkiye olmaksızın bu sıkıştırmaları bertaraf etmesi kolay olmayacak.
Türkiye’nin Karadeniz siyâsetleri
şu ana dek
tipik Batılı devlet, hattâ NATO refleksleriyle
yürüdü. Ama yeni gelişmeler doğrultusunda bunu sürdürmesi gerekmiyor.
Fırsat, Türkiye’nin Ukrayna ve Gürcistan ile geliştirdiği ilişkileri kullanarak Rusya’nın sıkışmışlığını hafifletmek, bunun karşılığında da Suriye ve Libya’da Rusya ile pazarlığa oturarak, kendi sıkışmışlığını atlatmak, elini rahatlatacak bir orta yol bulmak.
Önümüzdeki günlerde
Türkiye-Rusya
ilişkilerinin yeni bir aşamaya geçeceğini düşünüyorum.

NATO savaş gemileri Batum’a demir attı: Aralarında Türkiye'nin gemisi de var

ABD ve Fransa ile anlaşan Yunanistan'dan itiraf gibi açıklama: Artık eski Türkiye yok

#NATO
#Türkiye
#Yunanistan
2 yıl önce
Paralel NATO ve Türkiye
Çağ'ı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?