|
Ramazan pidesi ve kandil geceleri sekülerleşmeye karşı direniştir

Sekülerleşme, bugün Müslümanların en önemli meselelerinden biri. Modern zamanların en büyük imtihanlarından biri. Dünyaya teslim olmak, dünyaya batmak, dünyayla kayıtlı bir bilinç ve pratiğe sahip olmaktır. Önceliklerin arasına dünyanın yerleşmesidir. İslam dünyayı reddetmez, ama onu mabut edinmeyi kabul etmez. İki dünya dengesine dikkat eder. Bu dünya hayatının gelip geçici olduğunu ve ahiret hayatının da ebedi olduğunu söyler. Müslüman bilinci de iki cihanda saadet diler. Modernleşme ile gelen sekülerleşme, dünyevileşmeye yol açıyor. Bunu iki açıdan yaşıyoruz. Birincisi devletlerin politikaları ve baskılarıyla yaşanıyor diğeri de kapitalizmin serbest piyasa ve endüstri kültürüyle ürettiği beğenilerle. Türkiye sert sekülerleşmeyi en dramatik biçimde yaşadı. Sadece devleti sekülerleşmekle yetinilmedi, toplum da sekülerleştirilmeye çalışıldı. Bunun için devletin ideolojik aygıtları seferber edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı hutbelerde şapka takmanın cihat etmek olduğunu anlattı.

Devlet, tek parti CHP ideolojisi ile içten sekülerleşme projesine de cüret etti. Doğrudan İslamiyet’in içine müdahale ederek onu sekülerleştirmek istedi. Ezanın Türkçe okutulması bunun en bariz örneğidir. Dinin içten sekülerleştirilmesi en berbat projelerin başında gelir. Çünkü doğrudan dinin ruhuna müdahale vardır. Onun iç dinamiğiyle oynayarak onu deforme ediyorsun. Başörtüsünün yasaklatılması ve bunun için öfke, kin, hukuk ve modernliğin seferber edilmesi de sekülerliğin dini de belirleyecek bir dine dönüşmesini anlatır. Dini içeriden sekülerleştirme, devleti sekülerleştirme ve toplumu sekülerleştirme biçiminde yürüyen politikalar ciddi biçimde artık önemini kaybetti zaman içinde. Ancak şimdi pratik kapitalist üretim ilişkileri, endüstri kültürü ve beğenileri ile piyasaya gelen bir sekülerleşme var. Bu daha da dönüştürücü. Çünkü baskıyla, zorla, çıplak güçle gelmiyor. Doğrudan nefse hitap ediyor. İnsanların hazlarına, zenginliklerine, güç ilişkilerine hitap ediyor. Zenginleşme, haz ve beğeni etkileşimiyle yayılıyor. Bu tür dünyevileşmeyi Müslümanlar, hicretin ikinci yüzyılında da yaşamaya başladılar. Müslümanların zenginleşmesiyle gelen bir dalgaydı ve ciddi bir şekilde dünyaya batmayı getiriyordu. Tasavvuf buna meydan okuyan ve bunu ıslaha yönelen bir hareket olarak doğdu.

Şimdi beğeni, haz ve özgürlüğün tüketimle birleşmesiyle ruhsal ve bilinç dönüşümleri yaşanıyor. Müslümanların gündelik hayatında tüketmek, yatırım yapmak, kar ve kazanç, bireysel benlik tepe yapmaya başlıyor. Artık plaja herkes gidiyor, tatile herkes gidiyor, turist herkes oluyor. Plaj, tatil ve turizm içine konulmuş haz ve tüketim kültürü ile dünyevileşme paket program olarak yaşanır. Ruh ve maneviyat bile kar ve zarar, piyasa değeri ve tüketim kalıplarıyla bütünleşiyor. Gençler yeni mehdilere koşuyor! Avengers, yenilmezler film dizisinde bu apaçık ortada. Ak sakallı, kılıçlı, Allah Allah diye bağıran mehdi imgeleri gitmiş, yerine deri giysili, kaslı, genç, ışın silahlı, at kuyruklu ve örülü saçları olan tipler gelmiş. Dünyayı kurtarıyorlar, yarı tanrısal güçleri var. Ama hepsini dünya bilinci ve maddiyat temelinde yapıyorlar. Doğa üstü özellikleri bile doğa ile tanımlanmış.

En büyük tehlike, eskiden tek parti CHP ideolojisinin cüret ettiği “içten sekülerleştirme” projesini şimdi kimi din adamları ve aydınların yapmaya kalkması. Modernistler bunu yapmaya çalışıyorlar. Dini içerden sekülerleştirme çabası içerisine giriyorlar. Vahyi bile tarihe indirgemek budur. Gelenek her zaman sekülerleşmeye karşı mesafeli oldu. Sufilik, tarihte de modern zamanlarda da sekülerleşmeye karşı bir “mesafe koyma” bilinci geliştirmiştir. Bir yöntem ortaya koymuştur. Belki bazen bu sekülerleşmeye karşı aşırı ürküntüden dolayı aşırı tepkiler ortaya koymuştur. Gelenekçilik de buradan üremiştir. Ama asıl büyük tehlike bahsettiğimiz modernist tavrın İslam’ı içerden sekülerleştirmesi. Bu doktrinler ve dini bir anlayış olarak kendisini dayatıyor. Gündelik kapitalist piyasa ve endüstriyel kültürle gelen sekülerleşmeyi din ile meşrulaştırma çabasına giriyor.

Müslümanlar kapitalist ekonominin faiz, tüketim ve haz pratikleriyle içli dışlı hale geldikçe sekülerleşme artıyor. Popüler kültürün ürettiği beğenilerine inandıkça ve onları benimsedikçe zihnen ve ruhen başkalaşıyorlar. Dünyevileşiyorlar. Çünkü popüler kültür, filozof Adorno’nun da işaret ettiği gibi kültür endüstrisidir. Yani metadır, maddidir, ruh ve maneviyattan yoksundur. Bilinci, beğenileri ve tutkuları dünyevileştirir. İslam geleneğinin maneviyatından koptukça buraya daha fazla yaklaşır insanlar. Daha fazla maddileşirler, dünyevileşirler. Hatta bu dünyevileşmeye meydan okuyan bir alternatif olarak ortaya çıkan sufi çevrelerde bile görülebilir.

Ramazanlar, teravihler, bayramlar, ziyaretleşmeler, kandiller, Ramazan pideleri, mevlitler…Hepsi de maneviyatımızı koruyan ve dünyevileşmeye karşı benliğimizi kollayan eylemler ve imgelerdir.

#Sekülerleşme
#Ramazan pidesi
#Kandil
#Müslüman
#Diyanet İşleri Başkanlığı
#CHP
3 yıl önce
Ramazan pidesi ve kandil geceleri sekülerleşmeye karşı direniştir
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler