|
Savunma sanayiinde dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolu devlet-özel sektör entegrasyonu
ERZURUM

İki hafta önce ilk kez geldiğim Erzurum’dan “Dedemin izini Erzurum’da buldum” diye yazmıştım.



Bu kez dedemin ve cümle ceddimizin uğruna kan akıttığı, can verdiği memleketimizin savunması için gerekli sanayinin millileşmesine ilişkin bir toplantı için buradayım.

Türk Harb-İş Sendikası tarafından düzenlenen “Savunma Sanayiinin Millileşmesi ve İş Gücü Durumu Çalıştayı”na katıldım.

Çalıştay’da Türkiye’nin savunma sanayiindeki gözle görülür gelişimini ve bu gelişme ile birlikte eksiklikleri de öğrenme şansım oldu.

15 Temmuz’dan sonra her alandaki değişim savunma sanayiinde de kendini göstermiş durumda. Daha önce paylaşılması bir şekilde yasaklanan bilgiler artık elimizde. Bu bilgiler ışığında savunma sanayimizin hangi noktada olduğunu daha iyi görebiliyoruz.

AMERİKA’NIN 120 BİN DOLARA SATTIĞI “KİT”İ 4 BİN 500 DOLARA ÜRETTİK

Bugün savunma sanayiinde millileşme oranı yüzde 68’e ulaşmış. Özel sektörün ve vakıfların son dönemdeki katkısı büyük. Bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde 27 askeri fabrika ve 3 tersane var. Bu tesislerin kimi 105 yaşında. Eskişehir Tayyare Fabrikası gibi.

Bugüne kadar savunma sanayiimizin gelişmesini engelleyen ana faktör dışa bağımlılık elbette.

Dışa bağımlılık nedeniyle 3 ana sorun yaşıyoruz.

1- Tedarikçi ülkeler, çeşitli nedenlerle kritik dönemlerde savunma ürünlerini satmıyorlar.
2- Biz üretmeye başlayınca ucuza satıp milli kapasitemizi engelliyorlar.
3- Paramızla aldığımız silah ve mühimmatların kullanılmasına müsaade etmiyorlar.

Bu toplantıda öğrendim ki mesela Göktürk 2 uydusu, Göktürk 1’den önce fırlatılmıştı. Nedeni, Göktürk 1’deki optik sistemlerin tedarikçisi olan İsrail’in uydunun İsrail üzerinden geçerken elde ettiği görüntülerinin kullanılmasına izin vermemesiymiş.

Çok ilginç bir şey daha öğrendim.

Mühimmatların hassas kitini Türkiye 2006 yılında ilk kez üretmiş. Seri üretime ise geçilmemiş. Hal böyleyken, Amerika hemen hareket geçip, “size daha ucuza verebiliriz” diyerek gelmiş. Sıkı durun daha önce 120 bin dolara verdiği mühimmat kitini o günden sonra 20 bin dolara vermeye başlamış. 2011 yılındaysa Ankara’da bir ekip bu parçayı üretmiş. Kaç paraya biliyor musunuz? Sadece 4 bin 500 dolara.

120 bin dolar nere? 20 bin dolar nere? 4 bin 500 dolar nere?

İşin sadece maliyet kısmı yok. Dahası da var. Dışarıdan aldığımız mühimmatın sayısını, kullanılıp kullanılmamasını da takip ediyorlar.

DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULMAK
İÇİN ÇABALIYORUZ, FAKAT...

Savunma sanayiinde dışa baığımlılıktan kurtulmak için devletin müdahalesiyle kurulmuş askeri iş yerleri var, vakıflar var bir de özel şirketler var. Ancak aralarında bir entegrasyon ve koordinasyondan söz etmek pek mümkün değil.

Bu nedenle de beklenen sıçrama yeterince yapılamıyor.

Bunun bir çok nedeni var. Örneğin askeri bürokrasinin hala bu konuda bir direncinin olması. Lobiciliğin devam etmesi gibi.

Çözüm için özel sektörün marka firmaları ile askeri fabrikaların entegrasyonu gerekiyor.

Milli savunma sanayiine büyük katkı veren fabrikaların daha etkin kullanılması için yeni modellerin geliştirilmesi gerekiyor.

Daha önce tüm silah sanayiini özel sektör üzerine inşa eden Amerika’nın son dönemde yeni yasal düzenlemeler ile “karma üretime” geçmesi Türkiye için önemli bir örnek olarak duruyor.

Savunma sanayiinden devletin tamamen çekilmesi düşünülemez. Hal böyleyken özel sektör ile devletin uyumlu çalışması için modellemelere ihtiyaç var. Tam da bu noktada Savunma ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabora’nın önerisi dikkat çekiyor.

“Askeri fabrikaların insani kapitali çok yüksek” diyor. Bu kapasitenin kullanılmasını önemsiyor ve “Ölçek ekonomisi”nden söz ediyor. Yani, “Sadece TSK’ya hizmet vermek yerine, sivile ve dost ve müttefik ülkelere de hizmet vermek” üzerine kurulu yapılardan söz ediyor. TSK’nın ihtiyacı olmadığı dönemlerde fabrikaların üretime devam edebilmesinin neredeyse yegane şartı olarak “ölçek ekonomisi”ni öneriyor.

Milli savunma sanayimiz her geçen gün büyüyor. Her geçen gün gelişiyor. Bir çok sorunu da var elbette. Fakat bu sorunların aşılmasındaki ana motivasyon elbette ki “millilik ve yerlilik.”

Erzurum’da katıldığım çalıştayda savunma sanayiine ilişkin bir çok konu hakkında detaylı ilgiye sahip oldum. Yeri geldikçe sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim.

Şimdilik buradan bu kadar.

  • Fırtına’yı üretti,
    Altay’ı da üretecek
  • Altay tanklarının üretileceği Sakarya Ana Bakım Fabrikası’yla ilgili şunları paylaşmak isterim.
  • Sakarya’da özelleştirme kapsamına alınan Ana Bakım Fabrikası dünyanın en büyük tank entegre tesisi olarak biliniyor.
  • Kıbrıs Barış Harekatı’ndan hemen sonra Tırtıllı Araç ve Palet Fabrikası olarak faaliyet gösteriyor. O günden bu güne gelişerek büyüyor. Bugün tankların modernizasyonunu yapıyor. Bunu da dışarıya yaptırılacak maliyetin 10’da birinden az bir maliyete yapıyor.
  • TSK’ya ait 1303 tank bu fabrikada tamamen modernize edilmiş.
  • Dahası Suriye’deki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı sırasında ismini sıkça duyduğumuz Fırtına Obüsleri de bu fabrikada üretildi. Tam 281 adet.
  • 9,5 milyon dolara alacağımız bu obüsler askeri fabrikada 4,2 milyon dolara maledilmiş.
  • Fabrika aynı zamanda ödüllü bir fabrika. Tam 3 kez “En verimli fabrika” ödülü almış.
  • Sakarya Ana Bakım Fabrikası. Bine yakın çalışanı var.
  • Türk Harb-İş Başkanı Bayram Bozal, “Yerli ve milliliğin karşısında değil bizzat destekçisiyiz” dedikten sonra “Askeri fabrikaları biz sivil fabrikaların tamamlayıcısı olarak kabul ediyoruz. Askeri fabrikalar özel sektörün rakibi veya düşmanı değil bilakis tamamlayıcısıdır” diyor.
#Erzurum
#ABD
#KİT
#Yusuf Alabora
#Fırtına
#Altay
5 yıl önce
Savunma sanayiinde dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolu devlet-özel sektör entegrasyonu
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset