|
Seni öldürmeye gelen sende dirilsin…

Siyer Vakfı’ndan Muhammed Emin Yıldırım hocanın dikkat çektiği bir olayı dinlerken gözlerim tekrar içime yöneldi.

Aşırı politizasyon süreçleri kaçınılmaz olarak sert tartışmaları, dahası kavgaları beraberinde getiriyor.

Dilimizin sertliği yüreğimize de yansıyor. Yüreğimiz daraldıkça öfkemiz daha bir çoğalıyor. Öfkelerimiz aklımıza baskın çıktıkça da kırıp dökmekten geri durmuyoruz.

Kazanmayı esas almayan yaklaşım tarzları, insan-insan ilişkilerini yangın yerine çeviriyor.

İnsan kaybetmek ne kadar da önemsizleşmeye başladı görmüyor musunuz?

En yakınımızdakileri bile hoşumuza gitmeyen her hangi bir sözü veya davranışı yüzünden rahatlıkla küstürüp dışlayabiliyorsak sorunu başka yerde aramamıza gerek yok.

İnsan-insan ilişkileri, bütünüyle insaniyet temelinde kurulmazsa insanlık vücut bulmaz. İnsanı kullanılıp atılacak bir ideolojik-siyasi nesne olarak gören veya insanı kullanılma ömrüne göre değerli gören bakış açıları, siyaseti sadece insan canından beslenen bir canavara dönüştürür.

Siyasetin katil olarak adlandırılması, insaniyet adına ne üzücü bir durumdur.

Siyasetin insan öğüten bir makinaya dönüştüğü bir ortamda sorarım size insani değerler nasıl vücut bulabilir?

Öfkemizi de, sevgimizi de çerçeveleyen şey; Kutsal kitabımızda ortaya konulan ve Peygamberimizin de “Yürüyen Kur’an” olarak şahsında somutlaştırdığı ölçüler olmalı asıl.

Yakınlarda çıkan Siyasi Erdemler Risalesi/Nebevi Siyaset adlı kitabımda bu ölçüleri genel hatlarıyla işlemeye çalıştım.

Muhammed Emin Yıldırım’ın çok güzel anlatımıyla dikkatimize sunduğu örnek olayı kitabımda söylediklerimin tamamlayıcısı niteliğinde gördüğüm için özetle aktarmak istedim.

Olay şu:

Süheyh İbn-i Amr, Mekkeli müşriklerin önde gelenlerinden biridir.

Çok sıkı bir İslam düşmanıdır.

Çok güçlü ve etkili bir hatiptir.

Zehirli bir dili vardır.

Konuşmalarıyla müşrikleri savaşta coşturan biridir.

Bedir Harbi’nde yaptığı konuşma bu anlamda çarpıcıdır. Onun konuşmasıyla binlerce müşrik, bir avuç Müslümanı yok etmek için cansiparane bir biçimde savaşa tutuşur.

Savaşın bitiminde esir alınanlar arasında Süheyl de vardır.

Hz. Ömer (ra) Süheyl’in yanına hışımla gider. “Şimdi konuş bakalım” der. “Ben birazdan Peygamberimizden izin alıp senin o ön dişlerini sökeyim de bir daha o dilini bize karşı zehir olarak kullanabilecek misin?”

Hışımla Peygamberimizin (sav) yanına giden Hz. Ömer’in aldığı cevap şu olur: “Ben işkence etmek veya ettirmek için gönderilmiş biri değilim ya Ömer! Sabırlı ol. Gün gelecek Süheyl öyle biri olacak ki hepiniz çok şaşıracaksınız.”

Hz. Ömer’in beklediği cevap bu değildir. Üzüntüsünü içine atar.

Süheyl Hudeybiye Antlaşması’nda müşrikleri temsilen bulunur.

Antlaşma maddeleri yazılırken Süheyl “Bismillahirrahmanirrahim” biçimindeki bir yazıma itiraz ettiği gibi “Muhammed, Allah’ın Resulu” ifadesine de hiddetle ve şiddetle karşı çıkar. “Biz Muhammed’in Resul olduğuna inansaydık onun yanında olurduk” der. Bu itiraz üzerine Peygamberimizin de olur vermesiyle Hz. Ali (ra) efendimiz o ibareyi “Abdullah’ın oğlu Muhammed” diye değiştirir.

Hz. Ömer Peygamberimize, “O gün dişlerini sökseydik bugün bu saygısız konuşmayı yapamazdı” kabilinden laflar edince, Peygamberimiz o günkü sözlerini tekrar eder.

Gün gelir devran döner.

Veda Haccı’nda Peygamberimizin kesilen saçlarının tellerini birisinin alıp yüzüne sürdüğünü görürler. Herkes hayretle “Kim bu adam?” diye sorar. “Tanımadınız mı: Bu adam Süheyl İbni Amr” derler.

Süheyl bambaşka biri olmuştur.

Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir’e biat etmeyip dinden dönenler sorun teşkil etmeye başladığında Süheyl kılıcını eline alıp Mekkeli uluların karşısına dikilir. “Biz Hz. Muhammed’e en son iman edenlerden olduk. Peygamberin en yakın arkadaşının başkanlığına ilk isyan edenlerden olmamalıyız. Kim ki isyan ederse karşısında benim kılıcımı bulur” der.

Muhammed Emin Yıldırım kardeşimin “Kömürü elmasa dönüştürmek” dediği değişim süreci budur işte.

Bedir’de esir alındığında öldürülmüş olsaydı böylesi bir Süheyl olmazdı.

Unutmayalım: Müşriklerin ulularından biri olan Ömer büyük bir hışımla Peygamberi öldürmeye geldiğinde hidayete ermiştir.

Müşrik Ömer, Mü’min Hz. Ömer’e dönüşmüştür.

Doğrudur: Herkes böyle olmaz. Herkesin böyle olması insan tabiatına da, hayatın gerçekliğine de aykırıdır. Dahası, imtihanın sırrına da uygun değildir.

Lakin kimin ne olacağı da bilinmez. Herkese bir şans tanınması gerektiğine bu yüzden inanan bir dile ve davranış biçimine ihtiyaç vardır.

Üstad Sezai Karakoç ne güzel der:

“Seni öldürmeye gelen sende dirilsin.”

Muhammed Emin Yıldırım’a katılıyorum: Çevremizde nice Süheyl gibiler var. O yüzden kuşanacağımız dil çok önemli. Sergileyeceğimiz tavır ziyadesiyle önemli.

Kaybetmeyi değil kazanmayı esas alanlar dillerine ve davranışlarına herkesten çok dikkat etmelidirler.

Kalıcı iktidar, yüreklerde kurulan iktidardır.

Yürekleri dar olanlar, insanların bedenleri üzerinde mütekebbir bir edayla hükümranlık kurmaya çalışanlar, bilesiniz ki kendileriyle birlikte adına hareket ettiklerini söyledikleri davalarına da zarar verirler.

Ömer’lerimizi baş tacı eden, Süheyl gibilere de yürek kapımızı ardına kadar açık tutan kuşatıcı, insaniyetçi, kadir kıymet bilen bir anlayışın şekillendirdiği siyaset kazandırır, biline!

#Muhammed Emin Yıldırım
#Siyer Vakfı
#Siyaset
#Süheyh İbn-i Amr
#Hz. Ömer
3 yıl önce
Seni öldürmeye gelen sende dirilsin…
Akşamı olan bir günsün sen!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak