|
Siyaset ve samimiyet

Numan Kurtulmuş’un Türkiye’yi Yarınlara Taşımak – Medeniyetimizin İzinde adlı kitabı geçtiğimiz günlerde İz Yayınları arasından çıktı.

Bu kitabı öncelikle, 1998 yılında Fazilet Partisi İstanbul İl Başkanı olarak aktif siyasete başladığı yani kamu huzuruna çıktığı günden bu yana, muhatap olduğu yoğun siyasi ilgiyle; AK Parti’de ve hükümetlerinde üstlendiği hareketli görevlerle bilim adamı kimliği neredeyse unutulmuş olan Kurtulmuş’un tefekkür ve teklif dünyasına bir giriş olarak niteleyebiliriz.

“Tefekkür” dedim, çünkü alim bir ebeveyne sahip olan Kurtulmuş, ayrıca ’80 kuşağına mensup bir İmam Hatipli olarak, milletine ve ümmetine faydalı olacak şeyleri düşünme ve eyleme sorumluluğuyla yetişmiştir.

“Teklif” dedim, çünkü onun bu yetişme tarzı, iki cihan savaşıyla katmerlenen Batılılaşma vurgununda özünden uzaklaşmakla kalmayıp, modern ideolojilerin vadettiği çözümlerin bolluğunda bocalayan Türkiye’ye açık bir ufku ve güvenli bir istikrarı telif etmeyi kendiliğinden zorunlu kılmıştır.

Akademi mesleğine iktisatla başlayıp, ilgili dereceleri de onunla ikmal eden Kurtulmuş, bu sayede kendi zihin ve sorumluluk dünyasını zikrettiğimiz iki cihetten bilimsel bir zemine kavuşturduktan sonra, aktif siyasete atılmıştır.

Kitabının sunuşunda “Siyaset, aslında bir düşünceler mimarisidir. Düşünce ve irade ufkumuza doğru yol alırken, insanlık tarihi ile kıyaslanmayacak kadar kısa olan hayatımız içinde yakıcı bir imtihan alanıdır” deyişinden hareketle onun şimdi konuşma metinleri halinde önümüzde duran tefekkür ve teklif dünyasına baktığımızda, öncelikle, yukarıda zikrettiğim niyet ve istikamette çocukluk devrinde kökleşen derin bir samimiyeti keşfederiz ki, kendisi de sunuşundaki şu cümleleriyle bu kanaatimizi pekiştirmektedir:

“Siyasette hem parti, hem de devlet yönetiminde çok farklı düzeylerdeki görevlerim sırasında her zaman gerçek hayatın ve toplumun içinde olmaya özen gösterdim. Gençlerle, sivil toplumla, üniversitelerle irtibatım hiç kesilmeden sürüyor. Samimi, sıcak ev sohbetlerinden uluslararası konferanslara, yüzbinlerce insanın katıldığı mitinglerden, kahve toplantılarına kadar sayısız yerde konuşmalar yaptım. Çok farklı düzeyde insanla, farklı ortamlarda hasbihal etme fırsatı buldum. Kuşkusuz bu konuşmaların bir bölümü güncel siyasal ve toplumsal konularla ilgili idi. Bazıları ise siyasal fikrimizin çerçevesini çizmeye çabalayan kalıcı konuşmalardır. Bunlardan özenle seçtiğim bu kitaptaki konuşmalarıma ise, ayrıca değer atfediyorum. Zira, masa başında önceden belirlenmiş metinler ışığında değil, dirençli bir iradeyle ve kalp atışlarının samimiyeti arasında kayda geçtiler.

Tolstoy’a göre yaşlı, Maalouf’a göre paramparça, İzetbegoviç’e göre fani, Sezai Karakoç’a göre hüsran dolu dünya, kuşkusuz hepimiz için bir sınav yeridir. Biz; varlığında alem saklı olan insana saygı duyan bir irfan geleneğinden geliyoruz. İnsan onuru, adalet ve erdem bizim siyasetimizin ana gayelerindendir.”

Nitelikli bir tefekkür ve teklif, telkini içermez. Çünkü tefekkür, aynı zamanda bir arayıştır ve doğru arayış koşullanmış akılla mümkün olmaz. Bu arayıştan beslenen teklif ise, daima daha iyisine yönelme çabasına açık durur.

Kurtulmuş’un kitabında dile getirdiği hususlara bu zaviyeden baktığımızda, onun nazariyattan çok pratiği esas aldığını ve siyasi çözüm arayışlarında, İlahi bilgi esasında, büyüklerimizin akli tecrübelerine yaslandığını görürüz.

Nitekim, medeniyetimizin izinde terkibini kitabına alt başlık olarak seçmesi ve tarih sırasına göre 5. olan konuşmasını, Büyüsü Bozulan Dünyada Yeni Düzen Arayışları başlığı altında ilk metin olarak sunması da bunun neticesi olsa gerektir.

Burada “büyüsü bozulan dünya” nitelemesinden kasıt, azgın kimi kavim ve devletlerin hırsları, doyumsuzlukları, zulme düşkünlükleri, hak ve adaletten nasipsizlikleri nedeniyle dünya hayatının ahengini bozmuş olmalarıdır.

Türkiye de, gerek kendi kusurlu iç sistemiyle, gerekse olumsuz dış etkilerle bu bozulmanın yörüngesindedir. Bu durumda bozulmaya karşı çözümlerin, içeriden dışarıya, Türk milletinden İslam ümmetine ve dünya halklarına doğru genişletilerek teklif edilmesi elzemdir.

Bu bozulmanın, şu koronavirüs günlerinde, sağlık sistemleri bir bir iflas eden sözüm ona çok modern, çok güçlü devletlere yardım elini uzatan bir Türkiye gerçeğinde daha iyi kavranabileceğini düşündüğümüzde, Kurtulmuş’un medeniyetimizin izine ve Türkiye’yi yarınlara taşımaya dair vurguları kendiliğinden çok değerli hale gelecektir.

Bize düşense, okumaktır.

#Numan Kurtulmuş
#Koronavirüs
#Türkiye
#Çözüm
4 yıl önce
Siyaset ve samimiyet
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti