|
Sokak hareketleri: Fransa

Geçtiğimiz Cuma günü yazdığım yazıda, Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinden yola çıkarak 2000’lerden itibaren dünyanın hangi ülkesinde ne zaman bir sokak hareketinin ortaya çıkacağını artık kestiremediğimizi söylemiştim. Sahiden de öyle, bir bakıyorsunuz New York’ta bir bakıyorsunuz Paris’te ya da Atina’da göstericiler şehirleri yakıp yıkmaya başlamış, bir bakıyorsunuz aynı görüntüler bu kez Tunus’ta Mısır’da, bir Latin Amerika ya da Afrika ülkesinde, hatta Uzakdoğu’da belirmiş ve çoktan önüne geçilemez bir hal almış.



Yazının devamında, gösterilerin coğrafya, ülke ayırt etmediğini ama gerekçelerin farklı olduğunu söylemiş, Doğu’daki toplumsal hareketlerin özgürlük ya da demokrasi gibi taleplerle ortaya çıktığını, ama Batı’dakilerin ekonomi kaynaklı olduğunu söylemiştim.

Fransa örneği de, bu sınıflandırmadan beri değil, Sarı Yelekliler akaryakıt zamlarını bahane ederek sokağa döküldü. Franda’daki olayları anlamak isteyenler ise, Fransız halkının tarihsel rolüne dikkat çekiyor. Çağ değiştiren bir devrim yapmış olan Fransızların 1960’lar sonrası öğrenci hareketlerini de başlatanlar olduğunu hatırlatanlar çıkıyor. Doğrudur, eşitlik ve özgürlük için tüm dünyayı eni konu değiştiren bir devrim yaptı Fransızlar; 60’lar sonundaki dramatik dönüşümle, sivil haklar, ifade özgürlüğü, kadın, barış, çevre, nükleer silahsızlanma gibi konular yine başta Fransızlar olmak üzere tüm dünyada ciddi bir ilgi gördü.

Ama milenyum sonrası sokak hareketlerini, hele de son yıllarda başgösterenleri 60’ların özgürlükçü akımlarının devamı olarak okumak –bence- zor. Çünkü karşımızda “Çiçek Çocuklar” yok, geçim sıkıntısı içindeki öfkeli yetişkinler var. Bu yetişkinlerin, aşırı sağ ve aşırı sol katılımların dışında, genellikle sol tandanslı olduğu düşünülüyor, ama Paris’i yakıp yıkan kitlenin birincil derdi eşitlik değil, dolayısıyla bu durumu romantize etmek, 60’lardaki kadar kolay değil. Fransa’da ekonomik gerekçelerle sokaklara dökülenler, belki ülkelerindeki yabancılardan ucuz işçi oldukları nedeniyle rahatsız olan ve sağın Avrupa’da radikalizmi temsil noktasına gelmiş aşırı söylemlerini –en azından- eleştirmeyen bir kitle.

BBC’de yayınlanan röportajlara bakıldığında da aynı durum görülüyor. Buna göre, sokağa çıkanlardan kimisi hayatta kalmak için devlet yardımına muhtaç olmaktan şikayet ediyor, bazısı da kirayı ödeyemediği için ailesinin yanına dönmüş olmaktan bahsediyor. Bir emekli eylemci, aylıklarındaki kesintilerden yakınırken, bir başkası çocuklarından yardım istemekten utandığını söylüyor. Yapılan anketlerde ise, Macron’a karşı, sağın önemli isimlerinden, daha iki yıl önce “Türkiye AB’ye ait değil” diye açıklama yapan Sarkozy’nin oy oranının yüzde 44’lere çıktığı görülüyor.

Peki, Türkiye’de Gezi döneminde çok konuşulan, şimdi de Fransa’da tartışıldığı şekliyle, “bu protestolar o ülkenin liderini ya devirme ya da yola getirme nedeniyle küresel bir takım güçler tarafından örgütleniyor”, şüphesini taşıyanlar haklı mı? Elbette bu protestoları destekleyen, eylemcilere para aktaran birtakım kuruluşlar var ve hep olacaklar. Ama kitleleri asıl mobilize eden bu bir takım karanlık eller değil. Kitleleri sokağa döken asıl nedenlerden birincisi protesto için sıkı bir gerekçe, ikincisi ise teknoloji.

Günümüzde, internet ve devlet denetiminde olmayan uydu destekli cep telefonu ve kısa mesajlar sayesinde, birbirlerini tanımasalar da uyum içinde hareket edebilen kitleler, eski geleneksel kitlelerin yerini almış durumda. Dolayısıyla, eskiden bin yılda bir ortaya çıkan, çağ açıp çağ kapatan devrimler; bugün dünyanın hemen her şehrinde aniden karşınıza çıkabilen sokak eylemlerine dönüşmüş durumda.

Ve sonuç büyük bir devrim olmasa da muhalif insanlar bu yöntemi siyasi iradeye rahatsızlıklarını bildirmek, gaspedildiğini düşündükleri bir takım haklarını elde edebilmek, hatta hükümet düşürmek için kullanabiliyor. Şiddet övgüsüne ve eylemine bulaşılmadıkça gayet demokratik bir yöntem bu.

Yine de, bir toplumdaki sınıf, toplumsal cinsiyet ve ırk ögelerinin üçünü birden birleştiremeyen, bu üç faktörün de çıkarlarının temsilciliğini yapmayan hiçbir toplumsal hareketin, hükümet kanadından istedikleri tavizleri koparabilecek güce sahip olsa bile, sokak hareketi olmaktan öteye geçemeyeceğini bilmek gerekiyor.

Zaten küreselleşme çağında bir “devrim”den bahsedebilir miyiz, ondan da emin değilim; sokak hareketleri en fazla görevini tamamladıktan sonra ortadan kaybolan siyasi muhalefet gibi işlev görüyor çünkü. Eylemlerin başka ülkelere sıçramasına bakmayın yani, kısa bir süre sonra hepsinin sönümleneceği neredeyse kesin gibi…

#Fransa
#Sokak olayları
5 yıl önce
Sokak hareketleri: Fransa
Kara dinlilerle milletin savaşı
Dizilere ince ayar: Bir Demet Tiyatro
Avrupa cehennem ateşini harlıyor
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?