|
Sorun faizin seviyesi mi yoksa faizin kendisi mi?

Bir önceki yazımda Türkiye ekonomisinin faiz ile enflasyon ilişkisinde Gibson Paradoksu’nun geçerli olduğuna yani faiz artışlarının uzun dönemde fiyatlar genel seviyesini artırdığına dair ampirik bulgulara yer vermiş ve IMF’ci neo-liberal önermelerin Türkiye’nin ekonomik gerçekleri ile örtüşmediğini ifade etmiştim. Bugün faiz konusuna çok daha farklı bir açıdan bakıp daha önce de ifade ettiğim üzere mevzunun faizin seviyesi değil faizin kendisi olduğunu rakamlarla belirteceğim.

FİNANS OFİSİ’NİN ARAŞTIRMASI

Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi son dönemlerin en önemli araştırmasına imza attı. Türkiye hane halklarının %89’unu ve gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 92’sini kapsayan 49 ilde 15.041 kişi ile gerçekleştirilen görüşmelerin sonuçları pek çok açıdan önemli verilerin elde edilmesini sağlamış. Mevcut finansal sisteme bakış ile yatırım araçları tercihlerine ilişkin çok çarpıcı bulgular var ve TOBB’da görev yaptığım dönemdeki saha gözlemlerim ile araştırma sonuçlarının tutarlılık gösteriyor olması faiz, tasarruflar ve yatırım konularına ilişkin bugüne kadar yazdığım yazılarımı teyit eder nitelikte.

SORUN FAİZİN KENDİSİ

Araştırma sonuçlarına göre en çok tercih edilen yatırım araçlarının başında gayrimenkul ve altın geliyor. Görüşülen her 4 kişiden 3’ü gayrimenkul yatırımından %80 ve üzerinde memnun görünüyor. Bankada vadeli TL mevduat hesabına “asla” diyenlerin %57’si bunun nedeni olarak faizli bir yatırım aracı olmasını beyan ediyor. Yatırım aracı seçiminde faizsiz yatırım aracı olmasını ön planda tutan kesim; daha çok, faizli olması sebebiyle, bankada vadeli TL hesabı bulundurmayı bile reddediyor.

Bu bulgular ile sahadaki söylemleri bir araya getirdiğimizde bireylerin tasarruflarını faiz hassasiyeti kapsamında ağırlıklı olarak gayrimenkul, altın ve dövize yönlendirdiğini ifade edebiliriz.

TÜRKİYE’NİN TASARRUF SORUNU(!)

Türkiye ekonomisine ilişkin olarak en sık dile getirilen eleştirilerden birisi toplam tasarrufların gayrisafi yurtiçi hasılasına oranının düşüklüğüdür. Salt istatistiki göstergelere bakarsak bu oldukça yerinde bir eleştiri. Oysa gelirlerinin harcamadıkları kısımlarını faiz hassasiyeti dolayısıyla gayrimenkul ve fiziki altına yatıran çok ciddi bir kesim olduğu Finans Ofisi’nin araştırmasında da açıkça görülüyor. Tabi ki gayrimenkuller ve fiziki olarak tutulan altınlar sistemde tasarruf olarak görünmediği için Türkiye’nin istatistiki olarak tasarrufları ile gerçekte gelirin harcanmayan miktarı arasında ciddi farklar görünüyor.

ÇÖZÜM NE?

Öncelikle Türkiye’nin faizsiz finansal enstrümanları geliştirmede oldukça zayıf olduğunu ve faiz hassasiyeti olan bireylere ikna edici İslami finans enstrümanları sunamadığını kabul etmeliyiz. Yine Finans Ofisi’nin bulgusuna göre “faiz ile kar payı aynı şeydir” ifadesi de bu saha tespitimizi desteklemektedir. Dahası yine araştırma bulgularına göre “İnsanların katılım bankalarıyla çalışmamasının temel sebebi gerçekten İslami kurallara göre çalışmadıklarını düşünmeleridir.”

Bu durumda esas mesele konvansiyonel bankacılığın yanında bireylerin gerçekten İslami kurallara göre işlediğine itimat edeceği bir bankacılık anlayışının tesis edilebilmesidir. Bu aynı zamanda toplam tasarrufların artması ve dolarizasyonun kalıcı olarak çözülmesi için de elzemdir. Yani Türkiye’nin gerçekleri faiz artırarak dolarizasyonun çözülebileceği iddiasının çok ötesindedir. Görünen o ki çok ciddi bir orandaki tasarruf sahibi için mesele faizin seviyesi değil faizin kendisidir.

#Faiz
#Kredi
#Dolar
3 yıl önce
Sorun faizin seviyesi mi yoksa faizin kendisi mi?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset