|
Süleymaniye’de bir gönül sultanı

Bugün İstanbul Valiliğinin karşısında bulunan Defterdarlığın arsasında bir zamanlar Fatma Sultan Camii ve Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi Dergâhı vardı. Her ikisi de yol genişletme gerekçesiyle – yanılmıyorsam – 1957 yılında ortadan kaldırıldı. Üçüncü Ahmet devrinden beri Allah’ın adının zikredildiği bu dergâha ve camiye ait hemen hemen hiçbir iz kalmadı. Sadece Defterdarlığın arkasındaki bir sokağa “Gümüşhaneli Sokak” diye bir levha konuldu. Büyük ihtimalle bu isim de İstanbul Mektupçusu Osman Nuri Ergin Bey’in himmetiyle oraya verildi. Adı geçen külliye ile ilgili bilgilerin büyük bir bölümünü Prof. Dr. Semavi Eyice’nin araştırmalarından öğreniyoruz. Prof. Dr. Sabri Ülgener’e Armağan adlı kitapta “Fatma Sultan Camii ve Gümüşhaneli Dergâhı” başlığı altında verilen malumat, hakikaten göz dolduruyor.

Efendim, Lale devri padişahı Sultan üçüncü Ahmet, sevgili kızı Fatma Sultan’ı küçük yaşta Silahtar Ali Paşa’ya nişanladı. Adı geçen paşanın Petervaradin’de şehit düşmesi üzerine, Fatma Sultan’ı meşhur veziri Nevşehirli İbrahim Paşa ile evlendirdi. Patrona Halil ayaklanmasından sonra – bilindiği gibi – padişah tahtından indirildi. Damat İbrahim Paşa da feci şekilde şehit edildi. Fatma Sultan bu faciadan sonra fazla yaşamadı, o da yirmi dokuz yaşında bu fani dünyayı terk etti. Saltanat denilen “kuru kavga”nın ne kadar asılsız, esassız bir şey olduğunu, genç yaşında vuku bulan ölümüyle ispat etti.

Bugün İstanbul Valiliği’nin bulunduğu yerde o zamanlar Fatma Sultan’ın kocası Damat İbrahim Paşa’nın özel sarayı vardı. Hemen yanı başında da daha eski devirlerden kalma Piri Mescidi yer alıyordu. Fatma Sultan harap haldeki bu mescidi müceddeden ihya ve imar ettirdi.

İşte ellili yılların sonunda Karakuşi bir emirle yıktırılan Fatma Sultan Camisi ve dergâhı ilk defa böylece ortaya çıkmış oldu. Fatma Sultan hayır hasenat yapmaktan hoşlanan, dindar ve saliha bir hanımefendiydi. Kendi de, adına izafe edilen bu şirin camiyi inşa ettirmişti.

İşte bu cami ve çevresi asıl manevi özelliğini ve güzelliğini, Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleriyle, onun can dervişleriyle kazandı. Hazret, hakikaten ismiyle müsemma bir zat idi. Dinin ziyasıydı ve etrafına ışık saçıyordu. Başta “Ramûzü’l – Ehadis” olmak üzere diğer eserleriyle de irşad faaliyetlerini bugün bile sürdürüyor.

Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretleri, 1813 yılında Gümüşhane’nin Emirler Mahallesi’nde doğdu. Babası hayatını ticaretle kazanan salih bir mü’mindi. Sekiz yaşından itibaren dini ilimlerde kendisini göstermeye başladı. On yaşına gelince babasıyla birlikte Trabzon’a gitti. Buranın büyük alimlerinden şer’i ilimleri tahsil etti. Babası gibi ticaretle meşgul olmak istemiyor, bütün gönlüyle ilmiye mesleğine girmeyi arzu ediyordu. Nitekim bir süre sonra bu emeline kavuştu.

1831’de amcasıyla birlikte İstanbul’a gelince kendini tamamen ilme ve tasavvufa verdi. Durumu nazik bir lisanla ve amcası vasıtasıyla babasına bildirdi. Hatta boş zamanlarında para kesesi örerek kazandığı birkaç kuruşu da, büyük saygı duyduğu pederine gönderdi.

Beyazıt medresesinin küçük bir odasında kalmaya başlayan Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleri, kendini bir anda İstanbul’un manevi ve uhrevi muhitlerinde bulundu. Derin alimlerin, büyük şeyhlerin rahle-i tedrislerinde diz çökerek onlardan feyiz ve ilham aldı. Hace-i şehriyari denilen padişah hocası Hacı Hafız Muhammed Emin Efendi, Abdurrahman Harputi, Laz Osman gibi ünlü hocalardan ders gördü. Bayezid Camii’nin dersiamlığına tayin edildi. Onun en büyük arzusu Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin halifelerinden Abdullah Efendi’ye intisap etmekti. Kaynakların verdiği bilgilere göre bu mübarek zat, şeyhin emri gereği hep yayan yürüyordu. Hatta Şam’dan İstanbul’a yürüyerek gelmişti.

Gümüşhanevi Hazretleri, Abdülfettah Efendi’ye müracaat ederek, kendisine intisap etmek istediğini bildirdi. O da şu cevabı verdi:

- Sizin mânâ aleminizi nurlandırmakla görevli başka birisi vardır. Zamanı gelince kendisine intisap eder, gerekli feyzi alırsınız.

Bir müddet geçtikten sonra aradığı şeyhi buldu. Bu zatın adı da, kendisi gibi, “Ahmet Ziyaeddin” idi. “El Ervadi” lakabını taşıyan yeni efendi, Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri tarafından İstabul’a gönderilmişti. Şeyh Ervadi hazretleri, Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin gönül dünyasını ihya etti. Nakşibendiyye, Kadiriye, Sühreverdiyye, Kübreviyye tarikatlerinden icazet aldı.

Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleri, hazin hikayesine yukarıda kısaca temas ettiğimiz “Gümüşhanevi Dergahı”nda irşad hareketlerine başladı ve irtihal-i dar-ı beka edene kadar bu manevi görevi en güzel şekilde yerine getirdi. Meşhur Osmanlı – Rus savaşına da katılan Hazreti Şeyh, bizzat ateş hattında bulundu; dersleriyle, irşatlarıyla, askerlerin ve kumandanların morallerini yüksek tutmasını bildi. Camiu’l-Ezher’de kendi eseri olan Ramuzü’l-Ehadis’i okutarak bir çok Arap alimine icazet verdi.

Bu büyük zatın ilgi çekici özelliklerinden biri de, sosyal hayatın bazı yönleriyle bizzat ilgilenmesiydi. Ezcümle müritlerinin helal para kazanmaları için birtakım tedbirlere başvurdu. Yardım sandıkları kurdurarak faizin, haram paranın önüne geçmek istedi. Matbuat hayatına da el atan Hazret, memleketin birçok bölgelerinde kütüphaneler kurdurdu. İslami eserleri, gereğinde parasız dağıttırdı.

Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretleri, büyük bir züht ve takva sahibiydi. Kendisi kanaatkâr bir hayatı tercih ederek, elindekini avucundakini fakirlere, muhtaçlara dağıttı. Bütün vaktini zikirle, ibadetle, kitap yazmakla suretiyle geçirdi. Yıllar boyu aralıksız oruca devam etti. Geceleri ayağını uzatarak yatmayacak kadar haya ve edep sahibi olduğunu gösterdi.

Her fani gibi bu mübarek insan da artık ihtiyarlamış, halsiz düşmüştü. Cenab-ı Hakk’ın onu huzuruna alacağı vakit yaklaşıyordu. Nihayet 25 Mayıs 1893 yılında Rabbine kavuştu. Vefatı büyük bir teessür uyandırdı. Mahşeri bir kalabalıkla ve göz yaşları arasına Süleymaniye Camii’nin haziresine defnedildi. Ziyaretgâh olan mübarek kabri, Kanuni türbesinin hemen yanı başındadır. Baş ucundaki manzum kitabe ise şöyledir:

Nazar kıl çeşm-i ibretle makam-ı ilticadır bu

Erenler dergâhı bâb-ı füyuzat-ı Hüdâ’dır bu

Ziyaüddin-i Ahmed, mevlidi anın Gümüşhane

Şehir-i Şark u Garbın, mürşid-i rah-ı Hüdâ’dır bu

Muhakkak ehl-i Hak ölmez, ebed haydır, bil ey zair

Saray-ı kalbini pak eyle bab-ı evliyadır bu

Şu’ay-ı dürr-i vahdet, menba-ı ilm-i ledünnidir

Mükemmil varis-i şer’i Muhammed Mustafa’dır bu

Hilafet müddetinde, “İrcii” vaktine dek hakka

Tarîk-i Halidi’yi neşreden hak rehnümadır bu

Oku İhlas ile bir Fatiha, kalbinde daim tut

Cila-yı ruhtur zikri, müridana gıdadır bu

Yanında yatan hanımının kabrinde ise, Muallim Naci’nin şu beyti görülüyor:

Hakperestim arz-ı ihlas ettiğim dergâh bir

Bir nefes ayrılmadım Tevhid’den, Allah bir!

#Süleymaniye
#İstanbul
#Fatma Sultan Camii ve Gümüşhaneli Dergâhı
#Gümüşhaneli Sokak
3 yıl önce
Süleymaniye’de bir gönül sultanı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’