|
Suriye’de hesap görme zamanı

Dünyanın gözü önünde bir halk adım adım soykırıma tabi tutularak yok ediliyor. Esad rejimi kendisini istemeyen bir halkı yok ederek halksız, insansız bir Suriye üzerinde egemenliğini sürdürebilmenin hesabı ve telaşı içinde. İsyanı sert ve şiddetli çıkan kendi halkına karşı savaşmaya güç yetiremeyince, topraklarını peşkeş çekme karşılığında Rusya ve İran’dan kendi halkını yok etmek üzere yardım alıyor.

Bu ahlaksız, mücrim dayanışmanın kurbanın kurbanı Suriye halkı oluyor.
Neticesi Suriye halkının bir milyondan fazlasının canı, yüzbinlercesinin sakat kalması ve, üçte ikisinin yerinden yurdundan edilmesi oluyor.
Krizin başlangıcında 22 milyon olarak tahmin edilen Suriye nüfusunun şu anda 4 milyonu Türkiye topraklarında en az 6 milyonu da İdlib ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyon bölgelerinde yaşıyor.
Bunun anlamı şudur: Halihazırda canı, malı, ırzı ve insani ihtiyaçları Türkiye’nin himayesinde olan Suriyeli sayısı 10 milyonu bulmuş durumdadır ki, bu, Suriye rejimini yönetimi altında bulunanlardan çok daha fazlasına tekabül ediyor
. Çünkü Ürdün, Lübnan ve bütün Avrupa’ya iltica etmiş birer buçuk milyon ile diğer Arap ülkelerine veya başka yerlere göç etmiş 1 milyon Suriyeli ile birlikte bu sayı 15,5 milyonu buluyor ki, Esed kontrolündeki bölgelerde ölenleri de çıkardığımızda ancak 5-6 milyon kişinin kalmış olduğu anlaşılıyor.
Esed rejimi böylece nüfusunun dertte üçünü gözden çıkararak ülkede bir kontrol kurmanın en zalim ve en insanlık dışı yollarıyla ve ama dünyanın gözleriönünde bugüne kadar geldi. Şehirleri yakıp yıkarken, bombaları altında çoluk çocuk feci şekillerde can verirken, üzerine yağan bombalardan kaçanlar sınırlara yığılıp insanlık dramları sergilerken dünya sadece seyretti. Bir şekilde bu göçmenler Avrupa kapılarını çalmadığı sürece orada yaşananlar Avrupalılar için keyfe keder haber konusu olarak kaldı.
Suriye’deki sorunun çözümü bu yüzden onlar için acil bir konu olarak görülmedi. Nasıl olsa göçmenleri Türkiye kabul ediyor, sorumluluklarını üstleniyor, yediriyor, giydiriyor, barındırıyor
.
Oysa Türkiye’nin yardımı olsa da olmasa da ortada bir halkın soykırımı var ve buna karşı birşeyler yapmak gerekiyor.
Yeri geldiğinde 105 yıl önceki olayların peşine düşüp oradan bugüne bir adalet aşkı depreştiren Avrupalı
bugün, gözünün önünde yaşanmakta olan bir soykırıma karşı sergilediği vurdumduymazlıkla bütün değerlerinin, iddialarının iflasını da ilan etmiş oluyor.
Ama bu iflas, yaşanan hadisedeki borcunu, sorumluluğuna kaldırmıyor
.
Türkiye yıllardır göçmenler karşısındaki sorumluluğunu hatırlatırken, sadece göçmenleri almak veya onlara yardım etmekten bahsetmiyor. Bu göçmenlere yol açan insanlık dışı savaşa dur demek için ağırlık ortaya koymayı kast ediyor herşeyden önce. Yoksa konuyu aslında daha net ortaya koymamız gerekirse,
bu göçlerin birincil sorumlusu başta rejim olmak üzere bu rejimle girdikleri ahlaksız pazarlık ve işbirliğiyle ortak olan Rusya ve İran’dır.
Avrupa’nın sorumluğu bu rejimi durdurma konusunda ona ve işbirlikçilerine yeterince baskı yapmamakla, konuyu acil olarak ele alıp bir çözüme kavuşturmayı ihmal etmekle başlıyor ve tabi ikinci aşamada bu ihmalin de büyük payı bulunan bu göçten üzerine düşeni yerine getirmemekle devam ediyor.
Türkiye olmasa Suriye’deki bu insanlık dışı kıyımdan kaçabilenlerin çoğunun soluğu alacağı yer Avrupa’dır.
Türkiye yıllardır bu göçler Avrupa’ya ulaşmasın diye Avrupa’ya çok sağlam bir savunma kalkanı da oluşturuyordu. Ancak bu savunma kalkanı zamanla Avrupa’yı soruna daha ciddi bir biçimde el atmaktan alıkoyan bir konfor oluşturuyordu. Üstelik zamanla bu konforun ve rehavetin şımarttığı bazı Avrupalılar Türkiye’ye destek olmak bir yana, daha fazla göçmen olmasın diye almak istediği tedbirleri küstahça sorgulamaya başladılar. Türkiye’nin
İdlib’de, Suriye’de ne işi olduğunu sorgulamaya başladılar. Avrupa sınırlarına dayanan göçmenler şimdi Türkiye’nin İdlib’de ne işi olduğunu olabilecek en iyi ve en ikna edici şekilde anlatacaklar. Bakalım bizim içimizdeki Avrupalıları aynı göçmenlerin bu dalgası ikna edebilecek mi?
Böylece Türkiye bir yandan Bahar Kalkanı operasyonunu başlatırken, bir yandan da Avrupa’ya bu sorunda ne kadar yalnız bırakılmış olduğunu ve haklılığını anlatmanın bir yolu olarak bu saatten sonra Avrupa’ya gitmek üzere ülkeye girmiş olan göçmenlerin göç yollarına diktiği engelleri kaldırdı.
Hiç kimseyi zorla hiçbir yere göndermeden üstelik
. Türkiye kendi ülkesine bir şekilde sığınma yolu bulmuş olanları zorla bir yere göndermiyor. Ancak o göçmenlerin Türkiye’de buldukları umut ile yetinmemeleri onların da hakkı, Türkiye’nin sunabileceği bu. Zorla göndermemek şartıyla gitmek isteyenlere yol açık elbet.
Bu arada kendi nüfusunu Türkiye’ye veya Suriye dışına tehcir etmiş olmakla ne Esed ne de ona bu ahlaksız operasyonda ahlaksızca destek olan Rusya ve İran Suriye’yi kendileri için temizlemiş olduklarını düşünemezler
.
Cinayetlerinden kaçmak zorunda kalmış olan Suriye halkının hakları mahfuzdur.
Onların 10 milyonu şimdi Türkiye’nin himaye ettiği topraklarda ve eninde sonunda kendi topraklarına döneceklerdir. Mesela
Halep
nüfusunun dörtte üçü İdlib’te, Türkiye’de veya Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde. Aynı şey
Hama, Humus ve Rakka
için de geçerli.
Kısaca defter Türkiye’nin girişimiyle açılmıştır artık ve hesap artık bu hukukla görülecektir.
#Türkiye
#Suriye
#Rakka
#İran
4 yıl önce
Suriye’de hesap görme zamanı
Kara dinlilerle milletin savaşı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…