|
Tahkir etmeden tenkit etmek…

Tarihi metinleri mutlak gerçeklik olarak kabul ederseniz yanılırsınız diyenler bizzat tarihçilerin kendileri. Pazar günü TVNet’de yayınlanacak olan Türk Kahvesi için siyaset bilimci Mustafa Çalık’ı konuk ettim. Çalık taaa bugünden aramızda kavgasını verdiğimiz pek çok olayın dönemin şartlarının bütünü içinde değerlendirilmesi gerektiğini, tahkir etmeden tenkit etmeyi öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Tarihi şahsiyetleri tahkir etmeden, kimseyi kutsallaştırmadan, edepsizlik etmeden de, melek ya da şeytan ilan etmeden de tarih okunabilir. Belki o zaman bugüne kadar süren kutuplaşmalar bir nebze suhulete kavuşabilir. Sonuçta bu geçmişin hepsi bizim ortak tarihimiz. Buradan 23 Nisan vesilesiyle Mustafa Çalık’ın ‘’Birinci Meclis dünyanın en muvaffak en mübarek en kahraman parlamentosudur’’ sözünü de aktararak bir iki not düşmek isterim.

- 23 Nisan’da açılan Meclis Türk siyasi hayatının ilk parlamentosu değildir. İlk Osmanlı Anayasası 1876’da kabul edilir, ardından yapılan seçimle oluşan ilk Meclis 1877’de açılır. Ömrü uzun olmaz. 2. Meclis 1908’de açılır. 1908 ve 1912 seçimleri yapılır. 1919 aralık ayında da seçimler yenilenir. 16 mart 1920 de İngilizlerin İstanbul’un hukuki işgali ve Meclis üyelerinden bazılarını götürülmeleri üzerine, özgürce çalışma imkanı kalmaz, faaliyetlerine ara verir. Mustafa Kemal Paşa bu Meclis’te Erzurum mebusudur. Bu olay üzerine Mustafa Kemal Paşa Heyeti Temsiliye adına bu Meclis üyelerini ve bunlara ilaveten bölgelerden başka temsilcileri de Ankara’daki Meclis’e çağırır. İstanbul işgale uğrarsa Eskişehir ve Ankara’ya çekilme planı 1915 yılında Talat Paşa tarafından yapılmış bir plandı. İlk Meclis binası olarak kullanılan bina da onun döneminde yapılmıştı.

- Hakimiye Milliye kavramı Cumhuriyet’ten çok daha önce, Namık Kemal kuşağından beri kullanılan bir kavramdı.

-23 Nisan’daki Meclis açılışı cuma’ya denk getirilmiş, namazın ardından ilahiler ve kurbanlar eşliğinde Meclis binasına gelinmiş, dua ile açılmış, kürsünün arkasına Kur’an’dan ayetler asılmıştı.

-23 Nisan ilk olarak 1921’de Milli Bayram olarak kutlanmış, bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumu’nun aynı günü çocuk günü ilan etmesiyle iki kutlama örtüşmüş. 1927’de Çocuk Bayramı’na dönüşmüş. 1935’de resmen Ulusal Egemenlik bayramı olarak benimsenmiş. Atatürk’ün bunu çocuklara armağan ettiğine ilişkin ilk ifade 1957’de duyulmaya başlamış, 27 Mayıs’tan sonra yaygınlaşmıştı. 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabulü ise 12 Eylül döneminde gerçekleşmişti. (Prof. Dr.Mehmet Ö. Alkan, 23 Nisan’ın Gayri Resmi Tarihi/Toplumsal Tarih Dergisi, Prof.Dr.Cemil Koçak ‘’Cumhuriyet Bir Kopuş Mu Süreklilik mi”)

Pazar günü Türk Kahvesi’nde ‘’kim daha Batıcıydı Atatürk mü Abdülhamid mi’’ sorusunda da Mustafa Çalık’ın tarihi belgelerle ortaya koyduğu gerçekler iki taraf için de ezber bozuyor…

SABAHATTİN ALİ’Yİ
KİM, NİYE ÖLDÜRDÜ

Bugünlerde tarihi silip yeniden yazmak en sevdiğimiz şey, sağ sol fark etmiyor. İlla herkesi ya melek yapacağız ya şeytan! Ama gerçekler bunların hiç de öyle saflaştırarak hayatta yer almadığını gösteriyor. Yakın dönem tarih araştırmalarının önemli isimlerinden Sabancı Üniversitesi’nden Cemil Koçak ‘’bir zamanlar eğlenceli bir ülke vardı’ mitine karşı bugünlerde de çok satan Kürk Mantolu Madonna kitabının yazarı Sabahattin Ali cinayet haberlerini yazmıştı: ‘’Tarih Büyük Harflerle Yazılmaz’’ isimli, kitaptan aktarıyorum.

Bu cinayet ile ilgili çıkan ilk haber 2 Ocak 1949 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alıyor. Gazete 7-8 aydır kayıp olan Sabahattin Ali’nin öldürülmüş olduğu haberini veriyor. Sabahattin Ali muhtemelen nisan ayında Kırklareli/ Üsküp’te öldürülmüştü. Cinayetten 7-8 ay sonra cesedi tanınmaz halde bulunmuştu. Haberde Bulgaristan’a gizlice adam kaçıran bir şebekenin ve katil zanlısı Ali Ertekin’in 20 gün önce İstanbul’da yakalanmış olduğundan söz ediliyor. CHP’nin resmi yayın organı olan Vatan gazetesi benzer açıklamalarda bulunuyor, Hürriyet gazetesine göre ceset Sabahattin Ali’ye ait değildi. Ulus gazetesi birkaç gün sonra Sabahattin Ali’nin muhtemelen yurtdışına çıkmak üzere girişimde bulunurken öldürüldüğünü açıklıyordu. Gazetelere göre katil onun parası için öldürmüştü, bütün bunlar da ülkedeki komünist teşkilatın gücünü gösteriyordu. Katil zanlısının itirafına göre ise Sabahattin Ali’yi Bulgaristan’a kaçmak isterken sınıra yakın bir yerde öldürmüştü. Cinayetin nedeni ise “katilin Sabahattin Ali’nin vatan haini olduğunu anlaması ve milli hisler ile onu öldürmeye karar vermesi” zabıtlarda yer almıştı.

Sabahattin Ali 1948’de Falih Rıfkı Atay hakkında Marko Paşa dergisinde 10 Mart 1947 tarihinde yayınlanan “Biliyor musunuz’’ adlı yazı nedeniyle açılan hakaret davasından mahkûm olmuş, Üsküdar Paşaevi Cezaevi’ne girmişti. Cezaevinde aynı zamanda bulunduğu Hasan Turhal kardeşini gizlice Bulgaristan’a kaçırmaktan ve komünizm propagandası yapmaktan mahkûm olmuştu. Sabahattin Ali’nin cezaevinden çıkmasına ve Ali Ertekin ile tanışmasına Hasan Turhal sebep olmuştu. Katil zanlısına ilişkin en önemli gelişme bazı hizmetler karşılığı MAH/MİT ten para aldığına ilişkin iddialar olmuştu. Bu arada bunun araştırılmasını isteyen avukatlar tehdit edilmişlerdi.. Duruşma gizli yapılmış, Ali Ertekin’e İstanbul Emniyeti tarafından iki kez para ödülü verildiği iddiası doğrulanmıştı. Sanık Bulgaristan’dan adam kaçıran bu şebekeyi ele verdiğini Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü itiraf etmişti. Ceset bir çoban tarafından sınıra 35 km uzakta bulunmuş, cesedin kime ait olduğunun tesbiti elbiseler ve eşyaları vasıtasıyla mümkün olmuştu. Sanık hakkında idam cezası istenmiş yeni çıkan af yasası kapsamasında 25 yıl istenmişti, ancak mahkeme sanığı 4 yıl hapsi cezası vermiş, 2 yıl cezaevinde kalmış af yasasıyla tahliye edilmişti. Sabahattin Ali öldürüldüğünde iktidarda CHP vardı.

#TBMM
#Sabahattin Ali
#Tarih
4 yıl önce
Tahkir etmeden tenkit etmek…
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’