Afganistan’da bir süredir bütün şehirleri ele geçirerek ilerleyen Taliban’ın bir yandan da ABD ve hükümet ile Doha’da müzakerelere devam ettiği biliniyordu. Bu müzakereler devam ederken Taliban’ın ilerleyişi ve en son Kabil’e de öngörülenden de hızlı bir biçimde girmesi ilk bakışta bir çelişkiydi. Bunun üzerine ABD ile ilgili bilinen bütün klişeler tekrar devreye girdi.
Kim ne derse desin ABD için çok açık bir hezimet görüntüsü oluştu. Amerikan efsanesinin tamamen çöktüğü bolca görsel manzara dünyanın zihnine kazındı. Sadece kendi askerleri değil, 20 yıllık süreç içinde kendisiyle iş birliği yapmış herkesin havaalanında, ülke sınırlarında verdiği görüntü ABD’ye güvenerek onunla kendi ülkesi aleyhine iş birliği yapmanın eninde sonunda feci bir şekilde ödenecek bir bedeli olduğunu da söyletti cümle aleme. Bu saatten sonra kendi ülkesinin aleyhine kim ABD ile iş birliği yapmayı göze alabilir?
Bu sonuç ABD başkanı Biden’ın da kesinlikle öngöremediği bir durumdu. Afganistan’ı elbette Taliban’ın da ortak olduğu yeni bir siyasi oluşuma bırakmak vardı ama tamamen Taliban’a terk etmek yoktu hesapta.
Normalde bu çapta bir askeri başarı kat etmiş bir hareketten beklenebileceğin aksine şehirde hiçbir güvenlik boşluğu, yağma, tecavüz veya taşkınlık olmadı. Bilakis başkanlık sarayını ele geçiren Taliban komutanları ve askerleri burada bütün huşuları ve tevazuları içinde ağlayarak okunan Nasr suresini dinlediler.