|
Tarihi kim yapar? Galipler mi?

İki asırdır tam bir çakmaz sokağın eşliğine sürüklendik: Tarihi sürükleyen bir aktör değil başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklenen bir figüran, bir “çer çöp” olduğumuzu fark edemedik bile henüz!

Ne olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, başına ne geldiğini bilmeyen bir toplumun zihnî işgal yaşayan acıklı çocuklarıyız.

Tarihi, galipler yazar. Böyle bir laf var. Doğrusu ürpertici bir söz bu. Tarihin yapılış sürecinde de “survival of the fittest” olarak özetlenen, “güçlü olanın yaşayabildiği” Darwinyen “orman kanunları”nın hükümfermâ olduğunu varsayan tedirgin edici bir söz bu.

Doğru mu, geçerli mi bu söz, peki?

Kimilerine göre evet, kimilerine göre hayır! Durduğunuz yere göre gördüğünüz manzara değişiklik arzedebilir. Tarihe -tıpkı seküler modern Batı uygarlığının çocukları gibi- çatışmacı bir gözle bakıyorsanız, göreceğiniz manzara, güçlü olanın haklı ve hâkim olduğu, tarihe yön verdiği bir manzaradır.

Öte yandan tarihe çatışmacı değil de her varlığın kendi kısmî özgür iradesiyle kendi yolculuğunu gerçekleştirdiği fikri ile bakıyorsanız, bu kez göreceğiniz manzara, güçlü olanın haklı değil, haklı olanın güçlü ve bir şekilde de hâkim olduğu bir manzara olacaktır.

GÜÇ VE BİLİM: BİLİMİN GÜCÜ MÜ, GÜCÜN BİLİMİ Mİ?

Güçlü olanın haklı ve hâkim olduğu çatışmacı tarih tasavvuruna en çarpıcı örnek bütün bir Batı uygarlığı tarihidir. Greklerde de, Romalılarda da, Avrupa hegmenonyası dönemimde de, Amerikan hegemonyası zamanında da, bu çatışmacı tarih idraki hükmetti Batılıların zihinlerine ve dünyalarına. Bu da Batılıların hâkim oldukları yerlere Batılıların güç kullanarak, güçlünün haklı ve hâkim olduğu fikrini dayatarak hükmetmelerine, çeki düzen vermelerine yol açtı.

Batı uygarlığının sosyal bilimlerine hâkim olan 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl sosyal bilim dili ve literatürü, sosyal’i fizik, sosyalbilim’i, sosyoloji’yi ise sosyalfizik olarak adlandırıyordu. Sosyoloji’yi “sosyal fizik” olarak adalandıran ve bu başlıkla “sosyoloji” kitabı yazan Herbert Spencer, kitabında güçlü olanın neden ve kaçınılmaz olarak haklı ve hâkim olduğu fikrini savunur açık açık ve uzun uzadıya! Bu bölümleri okuduğunuzda küçük dilinizi yutmaktan kendinizi alıkoyamazsınız.

Modernlikle birlikte, bilim, dünya üzerinde hâkimiyet kurma aracı olarak görüldü ve öyle de kullanıldı.

Tabiat düşman olarak konumlandırıldı, tabiatın ele geçirilmesi ve güç devşirmek amacıyla sömürülmesi hedef olarak belirlendi: Modern akıl, kartezyen akıl, saldırgan, çatışmacı ve sömürgeci bir akıldır. Çatışmacı seküler modern aklın ürettiği bilimlerin de çatışmacı olması elbette kaçınılmazdı. Güçlü olanın haklı ve hâkim olması fikrine sahip akıl, aslında, Nietzsche’nin söyleyebileceği gibi, kölelik psikolojisine sahip trajikomik (çatışmacı ama acıklı, gülünç) bir akıldır.

Fizik bilimler, dünyaya hâkim olmanın, fizik dünya ve insan da dâhil bütün canlılar dünyası üzerinde hâkimiyet kurmanın araçları oldu.

Sosyal bilimler de aynı zihin setleri üzerinden inşa edildiği için (düşünsenize, sosyolojinin ilk adı, “sosyal fizik”!) toplumun kontrol ve kolonize edilmesi kaygısıyla tastamam seküler bir toplum icat etmekte sosyal mühendislik projesi olarak geliştirildi ve öyle de kullanılageldi modern toplum bütün kavram ve kurumlarıyla icat ve inşa edilinceye, her bakımdan köksalıncaya kadar.

BİLİMİN DÜNYASI: DÜNYA’NIN BİLİMİ

Özetle modern bilim, dünyanın bilimidir. Bilimin dünyası, sadece dünyayla sınırlıdır; o yüzden de bu dünyaya hâkim olma, hükümranlık kurma kaygısı ile hareket eder. Modern seküler bilimin kaygısı hiçbir zaman hakikat arayışı değildir, eğer böyle bir şeyden sözdiliyorsa, bu, sadece retorikten ibarettir. Modern bilimin gerçek yüzünü ve dayandığı felsefeyi maskeleme ya da en azından gözardı etme kaygısının ürünüdür.

Kapitalizm, işte bu çatışmacı bilim tasavvurunun çocuğudur. Modern Batı’yı kurmuştur ve modern Batı’nın dünya üzerinde hâkimiyet kurmasının en güçlü vasıtası ve vasatı olmuştur. Bilimi putlaştıran materyalistlerin, sosyalistlerin kapitalizmi lanetlemeleri gerçekten trajikomik bir durumdur.

Çatışmacı, ruhsuz bilimi, dünya üzerinde hegemonya kurmak amacıyla kullandıklarının en ürpertici örneklerinden birini, bu koronavirüs hâdisesi ile bütün insanlığın korona hapishanesine tıkılmasıyla yaşıyoruz. Yeni bir dünya kurulacak, dijital uygarlığa, tek dünya devletine geçilecek, koronavirüs fekâketi, dünyayı hizaya getirmekte (siz bunu “dünyayı köleleştirmekte” diye okuyun) kullanılacak tepe tepe insanlığın gözünün içine baka baka hem de!

Tarihi, galipler yazar ve galipler yapar fikrinin dünden bugüne en çarpıcı örneğini Batı uygarlığının hâkim olduğu son üç asırlık hegemonya tarihine ve bu hegemonyayı üretmesine yol açan, bilimi güç üretme, hâkimiyet kurma kaygısı ile kullanması hikâyesine baktığımızda çok iyi görüyoruz.

Ama bu, ürpertici bir hikâye. İnsanı yok eden, insanlığı çerçöpe dönüştüren, barbarca hükümran olma güdüsü tarafından güdüldüğü İÇİN kendi insanlığını da yitirecek dünyayı cehenneme çeviren seküler modern Batı uygarlığının tarihe bakışı ve bu bakışla dünyayı sürüklediği katastrofik çıkmaz sokak hikâyesi bu.

Bilimi dünya üzerinde hâkimiyet kurmak olarak görenler dünya üzerinde hegemonya kurabilirler ama tarihi güçlüler yapar fikrini doğru kabul edersek insanlığımızı peşinen inkâr etmiş oluruz.

Özetle: Modern bilimin meselesi, hakikat değil hâkimiyet’tir. O yüzden güç üreten araçları kutsamış, ama sonunda araçlar insanı kölesi yapmış, şiddete dayalı bir dünya üretmiştir.

#Tarih
#Batı
#Avrupa
#Amerika
#Nietzsche
2 years ago
Tarihi kim yapar? Galipler mi?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?