|
Tarihselciliğin sufilik karşıtlığı: Kalp tutulması

Tarihselcilik, İslam topraklarında pozitivizmin baş müttefiki. Bu müttefiklik en fazla sufiliğe karşıt söylemlerde kendisini ifşa eder. Pozitivizmde hakikat, nesnel dünya gerçekliğinin ürünü. Hakikat bu sınırlarda araştırılır. Bunların ötesine uzanan hiçbir hakikat yoktur. Metafizik, ilerlemeyle aşılan bir geri zaman bilinci. Din de bu geri zaman bilincinin bir parçası. Artık hakikate bilimle, gözlemle ve istatistikle varılacaktır. Bilim gelecek, insanlık kurtulacak. Bilim hakikate varmanın başlangıcı da sonu da. Bir pozitivizm manifestosudur bu.



Tarihselci ilahiyatçılar, pozitivist manifestodan derinden derine etkilenirler. Bilim anlayışları doğrudan pozitivisttir. Hatta denilebilir ki ilahiyatın bizzat kendisi pozitivist paradigma temelinde ele alınır. Nitekim kelam, fıkıh, Kur’an ve hadis alanları nesnel bilginin sunduğu imkanlar çerçevesinde yorumlanır. Sezgi, keşif, metafizik ve doğaüstü boyutlar pozitivist paradigmayla uyuşmadığından dolayı bilim gerekçesiyle reddedilir. Bilim maskesine bürünen pozitivizm, tarihselcilerin elinde İslam’a yönelen bir “karşı okuma” tarzına dönüşür.

Tarihselci ilahiyat tezinin temelinde yer alan pozitivist zihin, en büyük tepkisini sufilere karşı ortaya koyar. Çünkü sufilik nesnel gerçekliğin ötesinde varlığa bakan bir İslam anlayışı. Keşif, sezgi ve ilham yöntemleriyle de hakikate varılabileceği tezini benimser. İmam-ı Gazali Sufiyye’yi hakikatin keşifle elde edebileceğini savunan akımdır der. Seyr-u süluk ile, çile ile, zahidane yaşam ile insan ruhsal olgunlaşma yaşayarak öznel dünyasını temizler. Kalp alanı derinlik kazanır. Hakikat de oraya akar.

Bu ruhsal olgunlaşma sürecine şeyh rehberlik eder. Çile ve uzlet pratiği yaşanır. Hizmete adanır. İhvan olunur. Zikir yapılır. Bütün bunlar metafizikle iç içe geçen bir bedensel ve ruhsal dönüşümlerdir. Bilinç, artık fizik ve metafiziği beraber yaşar. Tarih ve tarih ötesi, mekan ve mekansızlık, madde ve mana ayırımları gereksiz hale gelir. Rasyonalite yerine mistik tecrübenin yaşanması başattır. İkbal’in belirttiği gibi tasavvuf, hakikati mistik tecrübe ile kazanma yöntemidir.

Tarihselcilik, pozitivist bilinç algıları nedeniyle sufilerin mistik tecrübeyle ulaştıkları hakikati anlayacak bir konuma sahip değil. İnsan algılayamadığı şey üzerine de susmalıdır. Wittgeinstein’in dediği gibi “ üzerinde konuşulamayanlar hakkında susmak gerekir”. Ancak bu da bilgeliği gerektiren bir tutum. Tarihselci ilahiyat bu bilgelikten yoksun. O nedenle paradigması dışında kalan sufiliği algılayamaz. Bundan dolayı da onun bilincinde sufilik yoktur. Hatta varlığın çarpık açılımı görünür ona. Bu nedenle sufiliğe saldırır. Tıpkı pozitivist sosyologlar gibi. Onlar da sadece dinin aşıldığını söylemekle yetinmiyorlar, aynı zamanda anti metafizikçi tutuma yöneliyorlar. Bu anti tutumla metafiziğe karşıt tutumlara giriyorlar. E. Renan, bunu çok bariz bir biçimde yapar. Papazlıktan bilimperestliğe atlamış Renan.

Tarihselci ilahiyat da pozitivizmin anti-metafizik perspektifini sufiliğe karşı alana taşır. Şeyhlere, müritlere, tekkelere, dergahlara reddiyeler dizer. Pozitivizmin sertliğinden gelen bu anlayış ile Kadızadelerin post-modern temsilcilerine dönüşürler. Sivasizadelere saldıran, derviş öldüren ve şeyhlere her çeşit hakaretlerde bulunan “17. Yüzyıl selefileri” yeniden dirilir adeta! Aslında Hegelyen anlamda sufiliği olumsuzlama üzerine kurulan bir kendini gerçekleştirme çabası vardır burada. Tarihselci ilahiyat, sufiliğe meydan okuyarak sufiliği olumsuzlar ve kendisini de onun yerine tez olarak sunar. Sufiliğin mürşitlerini ve dergahlarını inkar ederek modernitenin neo-mürşitlerini ikame eder.

Tarihselciler, tarihselcilikle paradoksal bir biçimde tarih içinde oluşan bütün sapma ve dalaletlerin hesabını sufilikten çıkarmaya çalışırlar. Bidat ve hurafeleri, batıni sapmaları ve çürüyen dindar pratiklerinin adresi olarak sufileri gösterirler. Bu tutumlarıyla da çağdaş pozitivistlerle de örtüşürler. Sadece pozitivist fikriyatla müttefiklik yapmakla kalmazlar aynı zamanda pozitivist aydınlarla ve kesimlerle de kol kola gezerler. Türkiye’nin hakim ideolojisi pozitivizmdir. Bunun tarihi taşıyıcı rolünü oynayan elitler de pozitivisttir. Sufiliği en büyük tehdit olarak görürler. Pozitivist bilinçleriyle bütün geriliğin faturasını tasavvufa keserler. Tarikat kelimesi bir damgadır onlar için. Tarihselci ilahiyatçılar da için de öyle. Onlar da İslam aleminin ilerlemesinin önünde tasavvufu görürler. Genelleyici ve indirgemeci tutumlarıyla bütün sufi meşrepleri tek torbaya koyarlar. Pozitivizmin tekçi okuma yaklaşımıyla sufilik eşittir kötülük derler.

Pozitivizm, dünyada itibarı kalmayan bir geçmiş zaman bilim ideolojisi. Tekçi bakışı, bilimi putlaştıran anlayışı, anti-metafizikçi ideolojisi bitmiş durumda. Tarihi kullanımı geçmiş bu yöntemin bilinciyle ilahiyat çalışmaları yapmak ve sufiliğe karşıt tutumlara yönelmek büyük bir “kalp tutulması”.

#Tarihselcilik
#Sufilik
#Pozitivizm
#İlahiyat
5 yıl önce
Tarihselciliğin sufilik karşıtlığı: Kalp tutulması
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset