|
Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüştürülmesini sıradan bir ad değişiminden ibaret görmemeliyiz. Bu iki ad, bazı yönleriyle farklılaşan iki tanıma ve dolayısıyla iki bakış açısına karşılık gelmektedir. “Türk dili konuşan” ve “Türk” ifadeleri, iki farklı siyasî iradeyi görmemiz açısından önemli bir başlama noktasıdır. “Teşkilat”a dâhil olan ülkelerin bu yeni durumu benimsediği çok açıktır. Yayımlanan Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi, hem teşkilat hem de geniş bir coğrafya hakkında konuşabilmek için yeterince veri sunmaktadır.
Dolayısıyla 1990’lardan bugüne kadar geçen zaman ile bugünden sonrasını iki ayrı dönem olarak değerlendirebiliriz.
DEĞİŞİM KARŞISINDA TÜRK DÜNYASINDA ORTAK TAVIR
Yayımlanan Vizyon Belgesi’nin girişinde bugün “bütün dünyayı etkileyen hızlı değişimden, bunların üzerimizdeki etkilerinden tanımak ve ele almak için stratejik vizyon”dan bahsedilmiş. Bu tespit, Türk devletlerinin bir araya gelerek aldıkları yeni kararların ve geleceğe dair öngörülerin belirli bir temeli olduğunun gösterir. Başarı ve başarısızlık tespitlerin doğruluğu veya yanlışlığı ile doğrudan ilişkili olacaktır.
Fakat en az bunun kadar önemli olan başka bir hususun altını çizmeliyiz. Türkiye’nin ve Türk dünyasının bütün dünya ile birlikte bizi de etkileyecek gelişmeler karşısında ortak bir tavır almasının bizzat kendisi yeni bir durumdur.
Türk coğrafyasında kültürel ilişkiler, dil ortaklığı ve genel anlamda din birliği bilinen bir durumdu. Fakat siyasî olarak çok etkili bir yakınlıktan bahsedemiyorduk. Bugün hem siyasî hem de askerî alanı ilgilendiren bazı hususlarda yakınlaşmayı görebiliyoruz. Vizyon Belgesi’nin giriş cümlesi ve paragrafı, Türk devletleri arasındaki işbirliğinin rasyonel bir bakış açısının sonucu olduğunu söylüyor.
ORTAK TÜRK KİMLİĞİ ZENGİNLİK KAYNAĞIDIR
Vizyon Belgesi’nde ortak Türk kimliğinden bahsedilmesi, teşkilat bünyesinde yer alan ülkelerin tutumunu belirlemek açısından değerlidir. Üye devletler, “ortak Türk kimliğinin kültürel zenginlik kaynağı olarak teşvik edilmesi” üzerinde duruyor. Ortak kimlik iktisadî ilişkilerin geliştirilmesi başlığı ile birlikte gündeme gelmiş. Bu da rasyonel tutumun boyutlarını görmek açısından oldukça önemlidir. Zira Doğu ile Batı arasında çok geniş bir coğrafya üzerine konuşuyoruz.
Bu geniş coğrafyada Türk kimliğinin ifade aracı olarak dil ortaklığının, bugünün koşullarında fark edilmeyen yeni imkânları ortaya çıkaracağı
çok açıktır. Bunun bütün dünya açısından değer taşıdığını söylememiz gerekir. Dil ve kültür birliğini güvenlik açısından da önemsemek gerekir.

Türk coğrafyasının iktisadî imkânları, tarihe bakıldığında daha iyi anlaşılır. Yabancı paraya bağımlılığın azaltılması ve ulusal para birimlerinin öne çıkarılması yeni bir siyasî tutumdur. İktisadî imkânlarla siyasal bağımlılıkları sınırlandırmak arasındaki derin ilişkiyi görmek yeterli değildir. Siyasî iradenin oluşabilmesi için şartların el vermesi gerekir. Yerine göre şartların müsait olması da yeterli olmayabilir. Zira karar alıcıların cesaret etmesi bireysel bir davranış serbestliği ile sınırlı değildir. Türkiye’nin son on yılda yaşadığı tecrübe “mandacı zihniyet”in gücü hakkında yeterince fikir veriyor.

YENİ BİR ZAMAN VE MEKÂN ALGISI
1492’de tarihin akışı değişmişti. Kara yolları önemini kaybetmeye başlamış, Atlantik merkezli bir dünya kurulmuştu. Teşkilatın kapsadığı coğrafyaya bakıldığında bu akışın tersine hareket edildiği görülür.
Vizyon Belgesi’nde Hazar Denizi üzerinde duruluyor. Doğu ve batı, kuzey ve güney yönlerine işaret ediliyor. Ulusal paralarla birlikte millî coğrafya ve millî kültürden bahsedilmesini yeni bir düşüncenin yansıması olarak görebiliriz. Bu, kolonyalist ve emperyalist çağların aksine yeni bir zaman ve mekân anlayışıdır.
Oldukça sarsıcı bir gelişme olarak niteleyebiliriz. İki ayrı zaman ve mekân anlayışı iki ayrı siyasal tutum demektir. Üye ülkelerin kendi içinde Türkiye’nin tecrübe ettiği sorunları yaşayacağı çok açıktır. Bu durum Türk ve İslam coğrafyasının tamamı için geçerlidir.

Üye devletlerin sağlık, turizm ve tarımda ortak hareket imkânları üzerinde de durulmuş. Açıkça ifade etmek gerekirse yirmi yıllık bir zaman için muazzam büyüklükte hedeflerden bahsedildiğini söyleyebiliriz. Özellikle iyi iletişim için alfabe birliğinin ve terminoloji ortaklığının önemi üzerinde durulmasının altını çizmemiz gerekir. Bugünkü alfabe şekillerinin ortaklık duygusunu pekiştirmek bakımından elverişli olmadığı çok açıktır. Bu durum, terminoloji için de geçerlidir. Gaspıralı çok daha kısıtlı imkânlarla ortaklık duygusunu pekiştirmişti. Teşkilata üye devletlerin ortak kararlılığı ile yirmi yıllık zamanda daha büyük mesafeler alınabileceği görülecektir.

#Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
#Vizyon Belgesi
#Türkiye
#İslam
2 yıl önce
Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak