|
Türkiye ve Azerbaycan dayanışması

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO Zirvesi’ni müteakiben Azerbaycan’a gideceğini duyurması ve doğrudan Bakû’ya geçmesi hakikaten önemlidir. Sovyetler’in dağılmasından sonra kurulan yeni düzen Batı dünyasının eseriydi. Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgali de bu düzenin bir yansımasıydı. Nitekim otuz yıl önce Batı dünyasının Türkiye ve İslam dünyasına yönelik “husumet”i açıkça ifade ediliyordu. Ne yazık ki bu husumet bir ifade sorunu değildi, özellikle İslam dünyasının merkez coğrafyası tarihte az görülen bir kaosun içine sürüklenmişti. İlk önce Irak ve Cezayir gibi ülkeler fiilî müdahaleye maruz kaldı. Ermeniler de bu karmaşadan faydalanarak Dağlık Karabağ’ı işgal etti. İşgal ve istilayı yerleşimler takip etti. Kafkasya Türklerinin sürüldüğü alanlara Ermeniler yerleşti.

Ermenistan’ın emperyalist Batı ülkeleri tarafından desteklenmesi yeni bir durum değildi. Bu sebeple Kafkasya Türklerinin yerlerinden yurtlarından sürülmesi ve yüz binlerce insanın sürgün edilmesi emperyalist devletler tarafından bir sorun olarak görülmedi. Haddizatında emperyalist devletlerin desteği olmasaydı Ermenistan işgal, istila ve katliama girişemezdi. Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte yeni bir dönemin başladığını ve yeni fırsatların önlerine kadar geldiğini düşündüler. Kafkasların ve hususî olarak da Güney Kafkasya’nın Batı hâkimiyetinde olması gerekiyordu. Bu sebeple işgalin ortadan kaldırılmasına imkân verecek adımlar atılmadı. Çözümsüzlük sistemli bir durum olarak coğrafyaya dayatılmıştır. Bunun siyasî sonuçlarının yanında kültürel sonuçları da olacaktı.

Aynı dönemde Türkiye hem içeriden hem dışarıdan, özellikle de Irak ve Suriye’den baskı altına alınmıştı. Emperyalist devletler, yüz yıllar boyunca şiddeti bir araç olarak kullanmaktan çekinmemişti. Dolayısıyla aynı yöntemlerin bizim coğrafyamıza uygulanması da şaşırtıcı değildi. PKK gibi tescillenmiş terör örgütlerini desteklemenin yanında yeni terör gruplarının ortaya çıkmasına da zemin hazırladılar. Bunun bir sonucu olarak Türkiye’yi terör ile baskı altına aldılar. Ne emperyalist devletler coğrafya lehine bir durum oluşmasına imkân veriyordu ne de Türkiye hareket edebiliyordu. Terör örgütleri ise sürekli güç devşiriyordu.

FETÖ’nün 90’ların başından itibaren yaşadığı süreci de iyi takip etmek gerekir. Örgüt elebaşının 1991’de İsrail’e “göz kırpması” 15 Temmuz’un habercisiydi. Terör örgütleri güçlendi ve çoğaldı, coğrafya bağımlı yapılar eliyle içeriden teslim alındı, Türkiye’nin hareket alanı daralırken emperyalist devletlerin önü açıldı. Bunun bir sonucu olarak “vekâlet” sistemli bir hâle geldi. Emperyalist devletler adına hareket eden yapıların güçlendiği bir dönem yaşadık. Bu süreç 15 Temmuz’a kadar devam etti.

Aradan geçen otuz yıllık dönemde Kafkasya Türkleri açısından çözülmesi zor bir düğüm oluştuğunu söyleyebiliriz. ABD, AB, Rusya ve İran’ın Dağlı Karabağ’ın işgali ile oluşan statükodan rahatsız olmadığı açıktı. Düğümü çözebilecek anahtarın Libya’da olacağı akla gelmezdi. Fakat tam da öyle oldu. Salgın döneminin daha başında Türkiye, İdlib’de yeni bir statükonun oluşmasını sağlayınca Libya’da Fransa’nın desteklediği darbeci Hafter güçleri ilerlemeye başladı. İslam coğrafyası bir bütün olarak yeni bir çözülme sürecine doğru gidiyordu. Türkiye, Libya’da diplomasinin bütün imkânlarını kullanıyor fakat emperyalist devletler darbeci Hafter’in Libya’yı uçuruma sürüklemesini istiyordu. Libya, birkaç parçaya bölünecekti.

Fransa, Libya’da istediklerine ulaşamayınca Ermenistan harekete geçti. Ermeniler, Dağlık Karabağ’ın ve işgal ettikleri toprakların da ötesine geçmek istiyorlardı. Ermenistan’ın büyük bir özgüvene sahip olduğu ortaya çıktı. Bu da uzun bir zamandır böyle bir saldırı için beklediklerine işaret ediyor.

Türkiye, Azerbaycan’a sınırsız destek vaat etti, savaşta taraf olduğunu açıkça beyan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan’ı tehdit eden güçlere, savaşı göze aldığını söyledi. II. Karabağ Savaşı, kırk dört günde Kafkasya Türklerinin zaferi ile neticelendi.

Sovyet sonrası dönemin, Güney Kafkasya’da Azerbaycan Türkleri tarafından sona erdirilmesi, üzerinde durulmayı hak ediyor. Türkiye ve Azerbaycan ekseninden bahsedilmesi boşuna değildir. Nitekim bu zaferden sonra Türkistan coğrafyasına doğru gözle görülür bir hareketlenmeden bahsediyoruz.

Üzerinde çokça konuşulması gereken başka hususlar olmakla birlikte Türkçe’nin yayılma sahası üzerinde konuşulduğunu da hatırlamamız gerekir. Bu aynı zamanda Türkçe’nin yüzyılı üzerinde konuştuğumuz anlamına da gelir.

#Türkiye
#Azerbaycan
#NATO
#Karabağ
#Ermenistan
#Güney Kafkasya
3 years ago
Türkiye ve Azerbaycan dayanışması
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’