|
Yangınlara kurban giden kitaplar

Kültür tarihimizin felaketlerinden birini de şehirlerde çıkan yangınlar esnasında yok olan kitaplar teşkil ediyor. Ne yazık ki, bu konuda da kadim şehir İstanbul başı çekiyor. Eski İstanbul’da binalar ahşap olduğu için bir semtte çıkan yangın derhal diğer semtlere de sıçrıyor, böylece koca şehir adeta cehenneme dönüşüyordu. Eski İstanbul yangınlarını anlatan kitaplardan ve yazılardan öğrendiğimize göre bu arada kültür varlıklarımızın başında gelen kitaplar ve kütüphaneler de mahvoluyor. Yanan evler tekrar yapılıyor ama giden kitaplar bir daha geri gelmiyor.

Ali Emiri Efendi, “Tarih ve Edebiyat Mecmuası”nda yayımladığı bir makalede bu konuya da temas edip bazı üzücü örnekler veriyor. Buna göre Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin ilk hafız-ı kütübü Hafız Tahsin Efendi işte böyle bir felaketle karşılaşıyor. Beyazıt civarında, Emin Bey Mahallesi’nde çıkan müthiş bir yangında merhumun eşyasıyla beraber birbirinden değerli kitapları da cayır cayır yanıyor. Ömrünü nadir kitap toplamakla geçiren Tahsin Hoca, bu yangından sonra Kabasakal’da bir ev kiralıyarak oraya taşınıyor. Merhum, kurtarabildiği kitaplarıyla ve bir takım levhalarıyla bir dereceye kadar teselli bulduysa da birkaç gün sonra orada da çıkan yangın her şeyi mahvetti. Tahsin Efendi, ancak üstündeki elbiseyle canını kurtarabildi. Birkaç ay sonra – belki de bu korkunç yangının etkisiyle- bu fani dünyaya veda etti. Yangın faciasına maruz kalan kitaplar arasında dünyaca ünlü hattat Yakut-u Müstasımî’nin hattıyla yazılmış nefis bir Kur’an-ı Kerim de bulunuyordu. Sadece bu Kelâm-ı Kadim mi; yine meşhur hat üstadı Amasyalı Şeyh Hamdullah hattıyla İkinci Bayezid adına yazılmış “Yusuf ile Züleyha”nın şairi Akşemseddinzade Hamdi Çelebi’nin manzum “Leyla ve Mecnun”u, ayrıca Şeyh Galib’in kendi el yazısıyla kaleme aldığı şiirler mecmuası da bu yangından nasibini alan kitaplar arasındaydı. Ali Emiri Efendi yangınzede kitapları konu aldığı bu yazısında, sadece Yakut-u Müstasımi hattıyla yazılmış olan o nefis mi nefis Kur’an-ı Kerim’e Allah’ın aciz kulu olan ben bütün perişanlığıma rağmen otuz altın lira verdim ama sahibi razı olmadı diyor.

İstanbul yangınlarında yok olan kitapları ve diğer bir takım tarihi eşyayı konu alan bir eser yazılsa -emin olunuz- birkaç cilt ortaya çıkar.

Yangının perişan edip yatağa düşürdüğü kitabiyat bilginlerinden biri de Fındıklılı İsmet Efendi’dir. Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nda kitapçıbaşılık görevinde bulunan ve “Ayaklı Kütüphane” denilen bu zat hakkında “calib-i dikkat” bir risale yazan İbnülemin Mahmud Kemal Bey, onun maruz kaldığı yangından da şöyle söz ediyor:

“İşte biçare İsmet Efendi’nin kırk beş sene -geceli gündüzlü- çalışarak, mezar taşlarıyla konuşup başını taşta taşa vurarak vücuda getirdiği yedi sekiz parça eser-i kıymettarı 1314 sene-i hicriyyesinde bir gece Fındıklı’da zuhur eden harik-i hâilde (korkunç yangında) hanesiyle beraber yanmış, İsmet esir-i firaş (yatağa esir) olduğu halde yakaladığı bir şamdan ile sokağa fırlamıştı.

O vaka-i dilsûzdan (yürek yakıcı olaydan) sonra sıhhatinin büsbütün bozulduğunu büyük bir üzüntüyle söyler, söyledikçe veçh-i melûlünde (mahzun yüzünde) ateş kırmızılığı görülürdü. Faciayı naklettikten sonra oturuyorsa yatar, yatıyorsa kalkar, iniltiye başlardı.

Düşünmeli, hayatının mahsulü olan yedi sekiz evladını bir anda kaybeden adam ne olur, ne yapar, nasıl vâveyla eder?”

Yangın faciasına şahid olan büyüklerimizden biri de Mahir İz Hocamızdır. Merhum 27.8.1973 tarihli Yeni Asya’da yayımladığı bir makalede babasının evinde çıkan bir yangını şöyle anlatıyor:

“Bizim neslin Meşrutiyet’ten sonra birbirini kovalayan Fatih, Aksaray, Çırçır gibi büyük yangınlarını hayretle gördüğümüz gibi, bizzat bu felaketi ailemiz de yaşamıştır. Aksaray yangınından bir gün evvel, Fatih’in Altay Mahallesi’nde, dedemizin babasından kalma konak yavrusu evimiz, iki yanındaki konak ile birlikte yandığı zaman, ayağımda terlik ve gecelik entarisi ile sokağa fırlamıştım. Babamın karşıdan yangına bakarken ‘Kitaplarım!’ dediğini hiç unutmam. Çünkü hayatında en çok merak ettiği şey kitaptı.

Kadılık ile her gittiği yerin kütüphanesinde baskısı olmayan ilme ait yazma kitapları istinsah ettirirdi. Medine-i Münevvere’deki beş hattatın babam adına çalıştığını bilirim.

Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesi’nden istinsah ettirdiği ve İstanbul’a geldiği zaman akrabasından birine okumak üzere verdiği ‘Akdiyetü’n-Nebi’, yani Peygamber Efendimiz’in gördüğü davalardaki verdiği hükümlerle ilgili bir eserdi. Bu kitabı genç bibliyografımız Turgut Bey’in, Viyana Kütüphanesi’nde kimin eliyle satıldığı kaydına varıncaya kadar yazılmış fotokopisini çıkardığını gördük.

Hemen hemen hiçbir İstanbullu yoktur ki yangın felaketi görmüş olmasın. Bu felaketten kurtulanlar nadirdir. Bu meyanda ne mücevherat, ne sanat kıymetleri kaybolup gitmiştir. Eski İstanbul konaklarının, hatta orta halli evlerin her biri birer küçük müze değerinde kıymeti haiz idiler.

Zamanımıza kadar yaşamış antika meraklıları bunların tarihçesini, kimlerde neler olduğunu çok iyi bilirler.”

Rabbim memleketimizi yangınlar dahil, bütün felaketlerden muhafaza eylesin!..

#Ali Emiri Efendi
#İstanbul
#Kitap
#Tarih ve Edebiyat Mecmuası
#Beyazıt
3 yıl önce
Yangınlara kurban giden kitaplar
Kadın döveni Peygamberimiz sevmez
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?