|
Yeni bir ‘zulüm’ tarihleri oldu

Ayasofya’da 86 yıl sonra ilk cuma namazı kılındı. Cuma namazının ardından yüz binlerce insan Ayasofya’nın içine girip bir şükür secdesi edebilmek için saatlerce bekledi. Günlerce bekleyen insanlar bile var İstanbul’da. Hâlâ Ayasofya dışında ve çevre meydanlarda bekleyişler devam ediyor. Muhtemelen Kurban Bayramı namazına kadar bu yoğunluk sürecek.

Salgın nedeniyle yurt içi ve yurt dışından gelmek isteyip de gelemeyen milyonlarca insan var. Bu insanlar nedeniyle salgının etkisini kaybetmesinin ardından benzer yoğunluğa ve ilgiye aylarca tanık olacağız. Ayasofya için yaşanan bu coşku, 86 yıllık hüzün ve özlemin en net ifadesidir. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasının Türk ve dünya tarihi açısından ne büyük anlamlar taşıdığını günlerdir konuşuyoruz. Danıştay’ın 10 Temmuz’da kararını açıklamasıyla başlayan değerlendirmeler hâlâ devam ediyor. Konunun uzmanı tarihçiler, uluslararası ilişkiler akademisyenleri, dinler tarihi hocaları, ilahiyatçılar söz söyleme hakkı olan herkes konunun her açıdan önemini ortaya koyuyor.

Meselenin hassasiyeti şüphesiz çok önemli. Çünkü bir yandan kararı alan Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, diğer yandan İslâm dini ve Müslümanlar açısından tarihi bir karar. Bu iki nazik durum dolayısıyla tepkiler de coşkular da ölçülü bir şekilde ortaya konuyor.

En sert tepkiyi Gezi sürecinin trolleri ortaya koyuyor. 2013 yılında İstanbul’da duvarlara “Zulüm 1453’te başladı” diyenler, gerçek kimliklerini gizleyerek, sahte hesaplarla Ayasofya’yı yeniden ibadete açanlara hakaret yarışana girdiler. Diyanet İşleri Başkanı’nı istifaya davet ediyorlar. İşin garibi Gezi sürecinde “Mustafa Kemal’in askerleriz” sloganından nefret ettiklerini gizlemeyen bu güruh, bugünlerde Atatürk’ün arkasına sığınarak, bu eylemlerini yürütüyor.

Doğrusu “Zulüm 1453’te başladı” diyenler için 24 Temmuz 2020 yeni bir ‘zulüm’ tarihi oldu. 2013’te Tayyip Erdoğan’ı iktidardan indirmek için başlattıkları Gezi sürecinin iki temel motivasyonu vardı. Birincisi sözde Ermeni soykırım iddialarının 100’üncü yılı, ikincisi ise “Zulüm 1453’te başladı” sloganında vücut bulan ruh hâli. Emellerine ulaşamadıkları gibi 24 Temmuz 2020’de Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması gerçekten onlar için büyük bir hüsran oldu.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasına tepki veremeyen ama büyük karın ağrısı içinde olan başta CHP olmak üzere önemli bir kesimin var olduğunu da biliyoruz. CHP ilk başta böyle bir kararın alınabileceğine ihtimal vermemişti. Umudunu uluslararası tepkilere bağlamıştı. Nitekim az kalsın Rahip Brunson sayesinde çok arzuladıkları Erdoğan’sız Türkiye hayaline kavuşacaklardı. Meral Akşener ise bu durumu itiraf etti, “Erdoğan’ın böyle bir karar alabileceğini düşünmüyordum, yanıldım” dedi. Diğer muhafazakâr görünümlü mandacı muhiplerin durumundan hiç bahsetmeye gerek yok.

Danıştay kararı öncesi Ayasofya’yı ibadete açma cesaretinin gösterilmeyeceğini düşünenler, karardan sonra hem ne diyeceklerini şaşırdılar, hem de gerçek düşüncelerini daha fazla gizleyemediler. CHP’nin sözcüsü, “Yetkinizi kullanmayıp kendi atadığınız hâkimlerin arkasına saklanarak bedelini milletimizin ödeyeceği bir hukuki garabete neden oldunuz. Bu kararlar yıkılmış Osmanlı’nın hukukuna dayanarak Cumhuriyet’in hukukunu yok saydı” dedi.

Peki, Ayasofya yargı kararının arkasına sığınılarak mı açıldı ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Bir kararnamede müze yapılmış, bir başka kararnamede de cami olarak açılabilir” ifadesinde belirttiği gibi olabilir miydi?

Öncelikle Danıştay 10’uncu Dairesi, sadece Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması kararını vermedi. Danıştay 10’uncu Dairesi, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararı için “Hukuka aykırı” dedi. Kararın hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla tescillenince de mevcut idare yargı kararı gereği Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması için üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirdi.

Eğer Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, “Bir kararname ile müze, yeni bir kararname ile de cami yaptım” dersen, yarın başka bir hükümet yeni bir kararname ile yeniden “müze yaptım” diyebilir. Danıştay bu kararı ile idarenin bu konuda tasarruf hakkının olmadığına hükmetti. Yani yarın hiçbir hükümet hukuku çiğnemeden Ayasofya veya benzer mabetleri müzeye çeviremeyecek.

Ne diyor Faik Öztrak: “Bu kararlar yıkılmış Osmanlı’nın hukukuna dayanarak Cumhuriyet’in hukukunu yok saydı.” Bu kadar izansız bir açıklamayı ancak Öztrak gibi bir CHP’li yapabilir. Ne demek yıkılmış Osmanlı, tarih fukarası adam, Ayasofya kararını veren Danıştay, Şûrâ-yı Devlet adıyla 1868 yılında kuruldu. Yani yıkılmış Osmanlı hukukuna göre karar veren Danıştay da yıkılmış Osmanlı kurumu imiş. İyi ki, yıkılmış Osmanlı devletinin kurumu böyle bir karar veremez, demediler.

#Ayasofya Camii
#Danıştay
#CHP
4 yıl önce
Yeni bir ‘zulüm’ tarihleri oldu
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’