Göreve geldiğinden bu yana Ankara’yı aramaya tenezzül etmeyen ABD Başkanı’nın, ‘stratejik çatal ağzını tutan’ Afganistan için Türkiye’ye ‘ev sahipliği’ teklif etmesini içimiz huzurlu anladık mı?..
Yoksa, ‘Afganistan halkı ve hükümetinin Türkiye’ye yönelik saygı ve güveni kâfi’ cevabını ikna edici mi bulduk?..
Türkiye elbette Afganistan’da şimdiye kadar kimseye nasip olmamış saygın profile sahip ve ‘ortak tarih’ var. Bunu sağlayan, Türkiye’nin ülkede bulunuş sebebini ‘diğerlerinden’ ayırmış olması. Diğerlerinin Afganistan’daki öykülerini/sonuçlarını herkes biliyor…
Daha çok kişi, Rusya-ABD ve hatta Çin arasında ‘durmanın’ artık ‘idare edilemeyeceğini’ dile getiriyor…
Bu gerçekten de ağır bir yüktür…
Haritaya yukarıdan baktığımızda, Türkiye’nin çok geniş bir alanda-Ukrayna’dan Çin’e, Karadeniz/Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya sorumluluk yüklendiği görülüyor…
Fakat…
Çünkü bir ülke Ukrayna üzerinden Avrupa’ya, Kafkasya-Türk Cumhuriyetler üzerinden Orta Asya’ya, Afganistan-Pakistan üzerinden Batı Asya’ya, Libya üzerinden Afrika’ya, Irak-Suriye üzerinden Ortadoğu’ya ve bağlı denizler, Akdeniz-Karadeniz-Hazar-Basra’ya aynı anda basıyorsa, o ülke artık uluslararası ilişkilerin katalog tarifi “orta boyu” aşmış demektir!
Zaten boy ölçüleri de artık kalmıyor…
***
Somut örneği son hafta içinde yaşandı; Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, ‘Kanal İstanbul projesiyle Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ndeki yükümlülüklerin ortadan kalkmayacağını’ açıkladı ve neredeyse, ‘Kanal Montrö’yü bağlamaz’ açıklamasında bulundu. Bunun üzerine çıkan duruş ise Putin’den geldi ve ayın 9’unda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmede gerçekleşti; Türkiye’nin Kanal İstanbul’u yapma planları ışığında Kremlin, “bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’nin maddelerine uygun olarak Karadeniz Boğazlarındaki mevcut rejimin korunmasının önemini vurguladı”…
Bu açıklamayı sadece Montrö için değil, sayılan gelişmelerdeki Türkiye rolündeki ‘belirsizliklere’ söylenmiş sayabiliriz…
***
Haliyle Türkiye’nin yeni sorumlulukları/rolü, bölgedeki kimi ülkelere daha temkinli bakışlar gerektiriyor. Mesela İran. İran’ın Çin’le yaptığı anlaşmanın niteliği, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne davetinin pekiştirilmesi, ABD ve AB ülkelerinin nükleer anlaşmazlığı çözme yolundaki adımları, Irak ve Suriye’den arındırılması girişimleri ile İsrail’in pozisyonu, Kafkasya denklemlerindeki yeni kompozisyonun hülasası Tahran-Ankara ilişkilerini tuzağa çekebilir…
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Türk Cumhuriyetleriyle bir araya geldiği son toplantılar ile İran Dışişleri Bakanı’nın bölgeye yaptığı altı günlük tur da tabloya ilave edilmelidir…
Bunların hepsinin ABD’nin Rusya ve Çin’e yönelik politikaların tezahürleri olduğunu kavradığımızda, Avrupa ile ilişkilerde şu an yaşanan iyileşme de kuyumcu terazisine vurulmalıdır. Buradaki ABD rolü bize ne söylemekte iyi duyulması gerekiyor…
Bu yüzden jeo-stratejik ceplerin sınır olduğu sorunlara ev sahipliği yaparken, kör düğümleri neyle keseceğinizi bilerek masaya oturmanız gerekir…