|
Küresel işsizlik artacak mı?

2021 yılı küresel ölçekte, enflasyondan çok, güçlü büyüme ve azalan işsizliğin damgasını vurduğu bir yıldı aslında. Üstelik sadece bir yıl öncesinde G20 ekonomilerinden Çin ve Türkiye dışında büyüyen olmamıştı. Tüm diğer ekonomiler küçülmeyle yüzleşmişti. Şu anlaşılıyor ki; birçok ekonomi için 2021 büyümesinde bir miktar baz etkisi de rol oynamıştı.

Fakat diğer taraftan fiyatlardaki baz etkisi, artan girdi maliyetleri ve ertelenmiş talebin yüklenmesiyle birleşince olumlu görünen bu gelişmeler bir yana bırakıldı. Yılın sonu itibariyle ısınan enflasyon, gündemi tamamen işgal etti. Etmeye de devam ediyor. Savaş gibi olağanüstü gelişmelerin etrafında şekillenen ilişkilerle beraber devam edecek gibi de görünüyor. Bu durumsa küresel işsizlik üzerine endişeleri artırıyor.

Çünkü araştırmalar, enflasyonun talebi düşürücü etki yapacağı seviyelere geldiğini tespit ediyor. Bununla beraber kapasite gelişmesini engelleyen tedarik problemleri sürüyor. Hem hammadde ve yarı mamul hem de makine ve ekipman yeterince veya uygun şartlarda sağlanamıyor.

İşte, bu sorunlar, fiyatlar çıkmaya devam ederken işsizliğin küresel ölçekte artması endişesini besliyor. Yani stagflasyonun istenmeyen sonuçlarının yaklaştığı tedirginliği yaşanıyor.

Teorik olarak fiyatlar güçlüyken firmalar daha çok mal satmak ister. Daha çok mal arzı da fiyatları dengeler. Ancak saydığım nedenlerle işletmelerin arzı artırmaları mümkün değil ve diğer kıtlık gerekçeleri fiyat artışını beslemeye devam ediyor.

İşsizlik, hizmetler sektörünün açılması ve artan vardiya ilişkileri nedeniyle ve diğer taraftan mevsimsel etkilerle dayandığı alt sınırdan maalesef dönecek gibi duruyor.

Özetle; arz artmayıp fiyatlar düşmeyeceğinden talebin miktar olarak azalması bekleniyor. Azalan talebin, kapasite daralmasına ve bunun da işsizlik artışına neden olacağı hesaplanıyor. Geride ise büyümelerdeki düşüsün girdi fiyatlarını aşağı çekebileceği beklentisine rağmen tedarik problemlerinin, özellikle enflasyondaki ana kalemlerin fiyatlarını güçlü tutmaya devam edeceği öngörülüyor.

Oysa kapasite artırılabilse işsizliğin azalmasıyla talep artsa dahi arz arttığı için ekonomi, daha büyük çıktı miktarında daha düşük fiyatla dengeye gelebilecektir. Ortamın buna izin vermeyen karakteri, gerçek bir talihsizliktir.

FED ŞANSLI MI?

Buraya kadarkiler FED’in, Amerikan ekonomisinin resesyona düşmeyeceği argümanını çürüten bir durum değerlendirmesidir. Bu endişeler gerçekleşir, ABD işsizlik verileri artış göstermeye başlarsa FED’in politikaları dayanaksız kalacaktır.

Gene de FED, iletişiminin abukluğuna bakarak farkında değilmiş hissi verse de faiz artışıyla enflasyondaki artış zirvesinden (?) dönüşü zamanlama olarak tam örtüştürmüş olmanın avantajına sahip olabilir. Mart enflasyonu artışın zirvesi miydi, bilmiyoruz ama sonuç olarak önden kendini bağladığı tarihte yaptığı faiz artışı tam da enflasyondaki artış hızının düştüğü aya denk geldi.

Önümüzdeki periyotta yapısal biçimde de olsa baz etkisiyle de olsa enflasyondaki ilk düşüş hareketinin üzerine binip inişin dalga boyunu uzatabilen ekonomiler fiyat artışlarıyla mücadelede avantaj elde edebilir. Özellikle de Türkiye gibi tarımda büyük oranda kendine yetebilen ekonomiler için enflasyonda beklentileri yönetmek ve ataleti almakta gerçek bir fırsat yaklaşmaktadır. Bu fırsat
para politikasında şahin olmadan şahin sonuçlar elde etme
fırsatıdır.
ENFLASYONA ENDEKSLİ TAHVİL Mİ, ENFLASYONA ENDESKSLİ HESAP MI?

Türkiye’de hükümet ne zaman muteber borçlanıcı olarak piyasaya girse KOBİler dışlama etkisine maruz kalır. Dışlama (crowding out) etkisi, ekonomideki kredi imkânının muteber borçluya yönlenmesi nedeniyle diğer ekonomik aktörlere kaynakların kısılması anlamına gelir.

Hatırlanırsa 2001 krizi öncesi kredi imkânının %80’lere varan nispette kamuya gitmesi, özel sektör şirketlerini zorlamış hatta bu tarihlerde KOBİlerin finansmanını amaç edinen Halkbank’ın bilançosunda Hazine kâğıtlarının payı %80’in üzerine çıkmıştı.

Hükümet borçlanmaya çıktığında ilişki şöyle çalışır; bankalar mevduat toplar, bu mevduatları Hazine borçlanmalarına aktarır, arada yüksek karlar elde eder ve fakat asıl amaçları olan özel sektör yatırımlarına kaynak aktarma işini terk ederler. Bu da reel sektör yatırımlarını olumsuz etkileyeceğinden reel sektör karlılıkla operasyonlarını geliştirmek durumunda hissedip enflasyonu iyice yükseltir. Kısaca dışlama etkisi, sermaye kıtlığı çeken bir ekonomi için gerçekten yıpratıcı bir sorundur.

Türkiye’de hükümetin yıllara sâri uyguladığı mali disiplin sayesinde dışlama etkisi özel sektörün kendi içinde kalmıştır. KOBİler yoğun şekilde büyük sermaye grubu şirketlerinin dışlamasına maruz kalsa da bu durum bir biçimde sindirilmiştir.

Fakat tam da Türkiye, özellikle KOBİlerin kredi genişlemesine en çok ihtiyaç duyduğu zamanlardan birinden geçerken kamu tahvillerine büyük anlam yüklerse, dışlama etkisinin olumsuzluklarına tahammül edemeyebilir. Son günlerin konusu haline gelen enflasyona endeksli uygulamalarda amaç kamunun finansman ihtiyacını karşılamaktan çok, ekonomideki dalgalanmaları yönetmekse tahvil yerine hesap çözümlemeleri daha anlamlı olabilir. Böylece varlıklar reel sektörle finansal kesimin kendi çevrimi içinde kalır.

#Çin
#G20
#FED
#ABD
#Türkiye
2 yıl önce
Küresel işsizlik artacak mı?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi