|
Avrasya stratejisi

Başbakan Ecevit''in üç günlük Rusya ziyareti, gerek zamanlaması, gerekse ziyaretin gündemindeki konular açısından büyük bir stratejik hatadır.

Gerek içerde, gerekse dışarda yaşadığımız köklü sorunlar yetmiyormuş gibi, hiçbir rasyonelitesi, Türkiye''ye kazandıracağı hemen hiçbir avantajı olmayan böylesi bir ziyaret, Türkiye''nin dış politikasındaki zaafları da kendiliğinden (bir kez daha) gözler önüne seriyor.

Ecevit''in Rusya ziyaretinin gözler önüne serdiği en önemli zaaf, Türkiye''nin, Kafkaslara, Orta Asya''ya, Balkanlara, Orta Doğu''ya, kısacası Avrasya''ya yönelik güçlü stratejiler gelişiremediği gerçeğidir.

Türkiye, kendi hinterlandındaki bu her an patlamaya hazır coğrafya için, başkalarının geliştirdiği stratejileri ve politikaları izlemek yerine, kendi önceliklerini, çıkarlarını öne alan uzun vadeli strateijiler ve politikalar geliştirmek zorundadır. Üstelik Türkiye''nin bu coğrafyada kendi çıkarlarını öne alan stratejiler geliştirmesini mümkün kılan, hatta icbar eden müsait bir ortam zaten mevcuttur. Türkiye, bu coğrafya''daki hemen bütün ülkelerle güçlü tarihsel, kültürel, siyasi ve ekonomik bağlara sahip ilk ülkedir.

Türkiye''nin yapması gereken şey, rakip devletlerle ikili ilişkileri bozmaksızın, bölgeye jeo-politik, jeo-ekonomik ve jeo-stratejik açıdan nüfuz edebilmesini sağlayacak uzun vadeli rasyonel politikalar ve her alanda güçlü işbirliği projeleri ve stratejiler geliştirmek olmalıdır. Elbette ki, dünyanın, bölgeyle ilişkileri ve bağları Türkiye''den daha zayıf olan belli başlı güçlerinin bölgeye nüfuz etmek için yoğun çaba gösterdiği bir zaman diliminde, bölge ülkeleriyle her bakımdan en güçlü bağlara ve ilişkilere sahip olan veya olması gereken Türkiye''nin bölgeye nüfuz edebilmesi, pek çok riski göze almayı gerektiriyor. Ama Türkiye, ìaman risk almayayım, başımı ağrıtmayayımî diyerek, soğuk savaş döneminden kalma anakronik ve pasif politikalarla, psikolojilerle hareket etmeyi sürdürecek olursa, ilerde başının daha fazla ağrıyacağını bilmelidir.

Uzun vadede, bölgeye yerleşebilecek en çok avantaja ve imkana sahip olan ülkenin Türkiye olduğunu söylemek abartılı bir yaklaşım olarak değerlendirilmemelidir. Kısa vadede, bunun gerçekçi bir yaklaşım olmadığını kabul ediyorum ama uzun vadede Türkiye, elindeki imkanları rasyonel bir şekilde kullanmasını bilirse, bölgenin en güçlü ülkesi haline gelmese bile, bölgenin en kilit, en vazgeçilemez ülkesi haline gelmeyi başarabilir.

Zaten, tüm olan bitenlere, birazcık geniş bir tarihsel perspektiften bakıldığı zaman, bölgeye yerleşmeye çalışan başta ABD olmak üzere tüm diğer güçlerin Türkiye''nin sahip olduğu bu potansiyelin farkında oldukları ve bu potansiyelin kuvveden fiile geçirilmesini önlemeye çalıştıkları rahatlıkla görülebilir.

Ancak Osmanlı''nın coğrafyası olan ve Osmanlı''nın çökertilmesiyle birlikte bir türlü istikrara kavuşamayan bu coğrafyada, Türkiye, her bakımdan Osmanlı''nın mirasçısı olmayı reddettiğini ifşa ve ilan etmekle, zaten bölgeye yerleşen diğer güçlerin önünü açarak hareket alanlarını genişletmiş oluyor. Türkiye, rasyonel şekillerde Osmanlı''nın mirasçısı olduğunu kabul edip, bunun sağlayacağı imkanları kullanmanın yollarını araştırmadığı sürece, bölgede ABD-Rusya-Avrupa arasında sıkışıp kalmaktan kurtulamayacaktır. Gerek zamanlaması, gerekse ziyaretin gündemindeki konulara bakıldığında Başbakan Ecevit''in Rusya''ya düzenlediği ziyaret, Türkiye''nin hem sahip olduğu imkanları ve avantajları henüz kavrayamadığını; hem de hem de bu avantajları ve imkanları maalesef harcamaktan başka bir şey yapamadığını bir kez daha göstermesi bakımından düşündürücüdür.

Türkiye, bu bölgelerde, sahip olduğu potansiyeli rasyonel şekillerde kuvveden fiile geçirmenin yollarını araştırarak, sadece kendi çıkarlarını ve önceliklerini öne alan güçlü ve kalıcı politikalar ve stratejiler geliştiremediği sürece, gelecek yüzyılda dünyanın ateş çemberi olacağı hemen her geçen gün daha da sık yaşanan olaylardan anlaşılan bu coğrafyada patlak verecek sorunların ve sürtüşmelerin ülkemizin iç dinamiklerini ve istikrarını bozmasını da önleyemeyeceğini asla gözardı etmemelidir.

Türkiye''nin, ilerde, hem içerde, hem de dışarda kafasının daha fazla ağrımasını önleyebilmesi için, köklü temellere dayalı, güçlü ve kalıcı bir Avrasya stratejisi geliştirmesi kaçınılmazdır.

24 yıl önce
Avrasya stratejisi
2024 yılında memurlara ödenecek dil kursu yardımı yüzde 84,21 oranında arttırıldı
CHP’den AK Parti çıkar mı?
“İrtica PKK’dan daha büyük bir tehlikedir”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek