Bu haftaki yazılarımı hem üstad Necip Fazıl’ın vefatının 40. sene-i devriyesi hem de fethin yıldönümü münasebetiyle fetih ruhu yazılarıma ayırıyorum.
Bu nedenledir ki, Fatih’in de, Necip Fazıl’ın da hem büyük çilelerden geçtiklerini, hem de büyük rüyalar gören öncü kişiler olduklarını; yaşadıkları çilelerin, büyük rüyalarını hayata geçirme süreçlerini hem hızlandırdığını, hem de kendilerini inanılmaz bir şekilde olgunlaştırdığını ve pişirdiğini görüyoruz.
Bu, Fatih’e gemileri karadan yürütecek, Necip Fazıl’a da “yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya” dedirtecek o muhteşem Sakarya Türküsü’nü yazdırtacak, önümüzü açacak bir öncü kuşağın tohumlarını ekecek kanatlandırıcı, gelecek kuşaklara, saf, su katılmamış imânın mü’mine açılmaz sanılan kapıları nasıl açtırtacağını, yürünmez sanılan yolları nasıl koşarcasına yürüteceğini, imkânsız sanılan keşifleri ve fetihleri nasıl uçarcasına, kendinden geçercesine yaptırtacağını gösteren ve öğreten kanatlandırıcı ve diriltici bir ruhtur.
Pazar günkü yazıda fetih ruhu yolculuğumuza devam edeceğiz.
Vesselâm.






