|
Türk-Yunan dostluğu "şarkı"sı nereden çıktı?

Türkiye''de haftalardır tuhaf bir "Türk-Yunan dostluğu" korosu "icrayı sanat" sdip duruyor. "Türk-Yunan dostluğu"nun siyasi söylemdeki "mimarı" Başbakan Ecevit hükümeti başta olmak üzere koroya anlı-şanlı Türk (!) medyası da tüm gücü ve nefesiyle katılmış bulunuyor.

Sahi, durup dururken Türk-Yunan dostluğu da nereden çıktı? Bu koro, bizim devletimizin ve dışişlerimizin orkestra ettiği hummalı ve başarılı bir dizi çabanın ürünü olarak mı "sahne almaya" başladı; yoksa bu heyecanlı (!) olayda da "biz"im bir dahlimiz yok mu? Bu soru, önemli bir soru. O halde sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

Koro start alıyor...

Bilindiği gibi "Türk-Yunan dostluğu", 17 Ağustos depreminden sonra gündeme geldi ve bir anda ne olduysa oldu hükümet ve medyamız, koro eşliğinde, onuncu yıl marşını aratmayacak hatta onu bile bastıracak bir coşku ve heyecanla "Türk-Yunan dostluğu" şarkısı çalmaya başladı.

Depremde Yunanistan''ın yaptığı yardımlara elbette teşekkür etmemiz gerekiyor. Ama Türkiye''nin fiilen yaşanan sorunlar nedeniyle en uzun süre düşmanı bellediği bir ülkeyle deprem dolaysıyla tüm düşmanlıklarımızı ve sorunlarımızı unutmamız mümkün olabilir mi? Bu tuhaf dostluğu, depreme bağlamak diplomasinin de, siyasetin de, iki ülke arasındaki sorunların da, hatta Türkiye diye bir yerin de varlığından şüphe etmeye götürebilir insanı.

O halde, "Türk-Yunan dostluğu" şarkısını besteleyen bir "besteci", yöneten bir "orkestra şefi" ve siyasi bir oyuna dönüştürerek sahneye koyan bir "yönetmen" var demek ki?

Peki, bizim yöneticilerimiz ve medyamız bu neresinde "görev" alıyorlar? Gönüllü olarak mı görev alıyorlar, yoksa birilerinin oyununa mı geliyorlar? Gönüllü olarak bu işe soyunuyorlarsa iş vahim demektir. Ama bir oyun sahneleniyor, bizimkiler de sahnedeki yerlerini almaktan başka bir şey yapamıyorlarsa o zaman da işin komediye, hem de trajik bir komediye dönüştüğünü görmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor.

Türkiye''nin kimyasını bozmak...

Türk-Yunan dostluğu şarkısı, depremden sonra bestelenmedi; depremden çok önceleri bu şarkının "sözleri" yazılmaya çalışılıyordu. Deprem, koro''nun sahne için start alması için "bulunmaz bir fırsat" olmuş, "eşsiz bir ortam" oluşturmuştu; o kadar.

Şarkının sahne almasına giden süreci geriye doğru iz sürerek bir bir açıklığa kavuşturamadığımız sürece şarkının neden şimdi ve neden heyecanlı bir şekilde koro halinde sahneye konulmaya çalışıldığını anlamamızın zor olacağını düşünüyorum.

"Şarkı"nın "yazılma" tarihi, Soğuk Savaş''ın sona erdirildiği ve Türkiye''nin bugün kimyasının bozulmasına zemin hazırlayan yıllara kadar gidiyor.

Soğuk Savaş''tan sonra, gelecek yüzyılın jeo-stratejik ve jeo-politik çatışmalarının merkez üssü olacak olan bölgemizin haritaları, yeniden çizilmeye başlandı. Burada "esas oğlan" Amerika, "baş karakter oyuncusu" ise İsrail''di. Türkiye''nin imkanlarını ve imkansızlıklarını yani sahip olduğu fiili gücün sınırlılıklarını ve zaten Türkiye''deki iktidar aygıtlarına yön veren elitlerin gölgelerinden bile korkan, bizim temel dinamiklerimizle sorunlu olan "silik ve bulanık kişilik"lerini de gözönünde bulundurarak ve gerçeklerden yola çıkarak konuşmak gerekirse, tüm hesaplar ve planlar Türkiye''nin bölgemizde "baş karakter oyuncusu" olmasını önlemeyi amaçlıyordu. Türkiye''nin "esas oğlan" olma şansı yoktu; ama her şeye rağmen "baş karakter oyuncu" olma şansı her zaman vardı. Ancak elitlerimiz, "iddiasız, silik ve bulanık kişilikleri"nin çok iyi farkında oldukları için Türkiye''nin "baş karakter oyuncu" rolü oynayamayacağını, bunun, netameli ve büyük riskleri göze almayı gerektirdiğini hissediyorlar ve kendilerine biçilen silik rollerde rol alarak en azından bu "büyük ve heyecanlı film"de rol almış olma hazzıyla avunmak istiyorlardı. Amerikan yönetimi, büyük depremlere gebe olan bölgemizde kafalarını ağrıtmayacak, "uyuyan devler"i uyandırmayacak tatlı, ballı bir projeyi, jeo-ekonomi yoluyla jeo-politik hegemonya kurma projesini yürürlüğe koyarak Soğuk Savaş''tan sonra Türkiye''nin kimyasını bozacak bir dizi adım atmaya başladı.

Adına barış denen, bölge halklarının şikayetlerini bastıracağı düşünülen ekonomik kalkınma ve dayanışma eksenli ABD ve İsrail''in ortaklaşa olarak gerçekleştirdikleri jeo-politik ve stratejik bir "postmodern savaş" adım adım hayata geçirilmeye çalışılmaktadır..

"Türk-Yunan dostluğu" şarkısını da bestelettiren, ülkemizdeki iç dinamikleri "tüketip", "taşları yerinden oynatarak" etkisiz hale getiren ve dolayısıyla Türkiye''nin kimyasını bozan şey, bölgedeki ülkelerin "önünde"; anlamlı, işlevsel olabilecek, insanların iç ve dış dünyalarını aynı anda "tanzim" ederek yaşanan siyasi, ekonomik ve kültürel kaos ortamından kurtulmalarına imkan sağlayabilecek güce sahip olan tek "aktör"ün, yani müslümanlığın gelişini kontrollü bir şekilde pasifize etmeyi, hadım etmeyi amaçlayan işte bu "gözbayayıcı", yanılsatıcı, adına barış denen "postmodern savaş" stratejisidir.


24 yıl önce
Türk-Yunan dostluğu "şarkı"sı nereden çıktı?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı