|
Ve Gemi Gitmiyor...
Hepimiz bir gemideyiz...

Pusulasız, dolayısıyla nereye doğru yol aldığı hem mürettabatı, hem de yolcuları tarafından tam olarak bilinemeyen bir gemi bu.

Bu gemi, denizin handiyse tam orta yerinde, stratejik olarak en önemli noktalarından birinde, etrafında yaşanan yoğun trafiği seyre dalmaktan başka bir şey yapamıyor. En azından şimdilik etrafını seyretmekle yetiniyor. Ama yarın, hep seyirci makamında kalınılamayacağını farkedecek... Fakat işte o zaman iş işten çoktan geçmiş olacak... Birileri bu yoğun trafikte bu meçhul gemiyi meçhul bir şekilde bir meçhule yollamaktan geri durmayacaklar.

Mürettebat, yönünü tam olarak bilemiyor ama yine de geminin bir yerlere doğru yol aldığını vehmediyor! O yüzden pek tasalı gibi görünmüyor... Güvertede alem üstüne alem yapmaktan tasaya da, türlü türlü tasarılara da vakit de gerek de kalmadığını düşünüyor... Vur patlasın çal oynasın havaları gece gündüz demeden gırla gidiyor...

Ama yolcular, nereden kalktığını bildikleri ama nereye doğru yol aldığı meçhul olan bu gemide bir yandan yukarıdakilerden gelen gürültülü patırtılı oyun havalarından fena halde tedirgin, öte yandansa, denizin orta yerinde kurda kuşa yem olmaktan ürküntü duyuyor...

Denizin Bittiği Yer...

Denizin bittiği yer burası olmalı diye düşünüyor yolcular. Gemi yürümüyor çünkü... Dondurulmuş ve durdurulmuş bir "zaman"da denizin orta yeri sanıldığından daha da çok korkutuyor yolcuları doğal olarak.

Böylesi bir vaziyette, ufuk ve çığır açabilecek hayaller kurmak da zorlaşıyor. Çünkü kurulan tüm hayaller, nedendir bilinmez, hep hayaletlere dönüşüveriyor. Yürümeyen geminin, zoraki olarak üretilme ihtiyacı hissedilen hayaletler nedeniyle yürüdüğü vehmediliyor. Hayaletler, yürümeyen gemiye, yürüyormuş havası verdirmeye yetiyor da artıyor bile.

Evet... Ülkemizin vaziyet-i manzarası işte böylesi bir "görünüm" arzediyor.

Bir yandan ülkemizin önünde, hem içerde hem de dışarda hiç de gözardı edilemeyecek imkanların ve fırsatların varolduğunu görüyoruz. Ama öte yandan sahip olduğumuz, enerji, birikim, deneyim, imkan ve fırsatların hemen hiç birini kullanamayışımızdan olsa gerek, agresif ve primitif tavırlar geliştirmemiz, bir türlü kendi gerçeklerimizle yüzleşmeye, yapay sorunlarla ve gündemlerle her bir şeyimizi heba etmek yerine asli ve gerçek sorunlarımızla uğraşmaktan adeta şeytandan kaçar gibi kaçmaya çabalamamız ülkemizin geleceği adına hepimizi son derece derin düşüncelere garkediyor.

Oysa gerek iç, gerekse dış görünüşü ve imkanları itibariyle önemli bir ülke olduğumuzu; kültürel, siyasi, ekonomik ve stratejik açılardan dünyanın en önemli kavşak notalarından ve cazibe merkezlerinden birinde bulunduğumuzu asla gözardı etmememiz gerekiyor.

Tüm bu imkanları ve avantajları rasyonel olarak ülke ve toplum yararına kullanabilmemizi engelleyen çok önemli temel sorunlarımızı hâlâ hâl yoluna koyabilmiş değiliz.

Anormalleşmekten Medet Ummak!

Tarihi yapmış bir milletin kaderiyle, geleceğiyle böylesine oynanabileceğini düşünebilmek bile ürkütüyor insanı.

75 yıllık cumhuriyet dönemi tarihimizin en kötü dönemini yaşadığımızı artık herkes kabul ediyor. Ülkede siyaset bitirildi. Ekonomi dibe vurdu. Her şey anormalleşti. Gerçekler ortada iken hala sorunlarımızın kökenlerine ve nedenlerine eğilmekten kaçmayı bir beceri olarak gören kadrolar Türkiye''ye vaziyet ediyor.

Toplumsal dinamiklerimizin ve taleplerimizin ülkemizin geleceğine şekil verebilmesini mümkün kılacak hemen tüm yolların tıkanması, kurumların anlamını ve işlevini yitirmesi, dolayısıyla topluma duyulan güvenin türlü numaralarla tümüyle yok sayıldığının apaşikar her şeye ve her yere sirayet etmesi, ülkede yöneticilecek kimse bırakmıyor. Böylesi bir ortamda birileri kendilerince ve keyiflerince ülkeye vaziyet etmekten başka bir şey yapamadıkları ve yapamayacakları için, milletten gelen her bir sese, kıpırdanmaya, talebe karşı derhal paranoyakça tavırlar geliştiriliyor.

İşte böylesi bir ortamda toplumun maruz bırakıldığı baskılara ve sıkıntılara legal şekillerde karşı çıkan Hasan Celal Güzel gibi bu ülkeye çeyrek asırdan fazla bir süre hizmet etmiş vatan evlatları bile rahatlıkla hapse gönderilebiliyor. Milletin sorunlarına sahip çıkmaya çalışan bir partinin yöneticilerine "vampirler", "urlar", "habis varlıklar" gibi son derece primitif bir dille hakaret eden hukuk adamları günlerini gün ederken, böylesine kaba ve ilkel yöntemlerle hareket eden sözümona hukuk adamlarına "seviyesiz" diye hitap eden Abdullah Gül gibi, ülkenin en rasyonel, en özgürlükçü ve en çok sevilen siyaset adamları korkunç para cezalarına çarptırılabiliyorlar.

Görüldüğü gibi bu gemi gitmiyor beyler...

Hâlâ bu gemi böyle gider diyenler varsa bilin ki, bu zavallılar, bizi kurda kuşa yem yapmaktan, denizin ortasında sipsivri duran, yapayalnnız kalan bu geminin, o hummalı ve yoğun deniz trafiğinde yok olup gitmesine neden olmaktan başka bir şey yapamayacaklarını bilmeliler.

Eğer bir gemi yürütülecekse, her şeyden önce bu geminin nereden kalkıp nereye doğru yol alacağına, hem mürettebatın, hem de yolcuların hemfikir olacakları bir şekilde karar verilmelidir.

Bunun için kendi iç ve dış sorunlarımızla hayaletler üreterek değil, vizyoner adamlar ve projeler üreterek meşgul olmak zorundayız. Kendimizi daha fazla kandırmanın bir anlamı olmasa gerek...

25 yıl önce
Ve Gemi Gitmiyor...
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak