|
"Asiye"yi kurtarmak, Cyborg"a kaldıysa...

Sonunda "Fazilet" de ABD''ye çıkarma yaptı. Bir bu eksikti. Böylelikle, Türkiye''de (ve İslam dünyasında) toplumla gerçek anlamda içten ve derinlikli ilişkiler ve bağlar kurmayı başaran ve bu nedenle de bizim menfaatlerimizi, sadece bizim çıkarlarımız, duyarlıklarımız ve dinamiklerimiz doğrultusunda tanımlayan "İslamcı"lar veya "İslamcı" partiler de nihayet "kurtuluş" için "yön"lerini "dışarı" çevirmekten başka seçenekleri olmadığını ifşa ve ilan etmiş oluyorlar.

"Gerekçe" buysa, "dilekçe" ne?

"Dışarı''ya yönelme"nin ilk bakışta pek de yabana atılmayacak "sağlam" bir gerekçesi olduğu "düşünülüyor" (yani vehmediliyor). Bu "gerekçe", şöyle bir "gerekçe": Ülke içinde, ne kadar "sağduyu"lu hareket ederseniz edin (yani ne kadar, retoriksel veya hayali gibi görünen) tüm iddialarınızdan, "proje"lerinizden, temel politikalarınızdan vazgeçtiğinizi açıklarsanız açıklayın, hiçbir "iş"e yaramıyor. Ülkede siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarına bir şekilde "konan", çeki düzen veren güç odaklarına "şirin görünerek", onlar tarafından makbul ve makul sayılmayı ve "kabul" görülmeyi başaramıyorsunuz. Attığınız her adım, bu güç odaklarının bir yandan bıyık altından sinsice gülümsemelerine ve tabii şampanyalar patlatmalarına yol açıyor; öte yandan da size karşı daha kuşkulu (örneğin, "bunlar takiyye yapıyor arkadaş" şeklinde) tuhaf, paranoyakça tavırlar geliştirmelerine neden oluyor.

Yani ağzınızla kuş bile tutsanız veya ne kadar geri atmış olursanız olun, hiçbir şekilde, sizi, istedikleri şekle büründürdükleri halle bile kabul etmeye yanaşmıyorlar. Ve o zaman diyorsunuz ki, "arkadaş, bu işler bu ülkede bir türlü olmuyor; en iyisi mi, ''bizimkiler'' üzerinde de etkili ve yetkili olan birtakım dış güç odaklarına veya tek güç ve kuvvet ve kudret odağına gidip durumumuzu anlatalım. Diyelim ki, "sayın dış güç odağı, siz tek süper güçsünüz, bizimkiler veya ''şu sizinkiler'', bir türlü laftan anlamıyorlar. Tüm iddialarımızdan, projelerimizden vazgeçtik, hatta ''konuşmamak'' için ağzımızı bile, bile isteye bantladık; ama nafile. Medet ya tek süper güç odağı."

Bu, humor''la karışık geliştirdiğim "imaginatif" argümanlara karşı şöyle bir "maruzatta" bulunabilirsiniz: İş, bu kadar vahim mi? Artık her şey o tek güç odağının bir "işaretiyle" halledilmiyor mu? "Bizimkiler"in kendilerine ait zannettikleri ama sadece ödünç ve bir süreliğine, "geçici" olarak bahşedilen, ama "bizimkiler"in hoyratça, tepe tepe, çiğneye çiğneye, eze eze kullandıkları, handiyse canına okudukları o büyülü "güç", o tek güç odağı tarafından "bahşedilmiş" bir güç değil mi? vesaire diyebilirsiniz.

Tüm bunların hepsi acımasız gerçekler. Bunu kabul ediyorum. Ama "siz"in maruzatınıza bir itirazım var: Tek güç odağının ayağına gitmekle, kimi kime, hangi makul ve makbul gerekçeyle şikayet etmiş oluyoruz ki?

"Umudumuz"u berhava etmek...

Oysa, bilmemiz gereken yakıcı, temel bir gerçek var: İçerdeki işlerin bir anda böylesine alt üst olmasında, Türkiye''nin kimyasının beklenmedik bir şekilde bozulmasında kilit rol oynayan o büyülü güç, dünyanın tek süper gücü olan o güç işte. İçeridekiler veya "bizimkiler" bu noktada sadece ellerine tutuşturulan veya kapalı kapılar ardında kulaklarına fısıldanan ülkemizin kimyasını bozacak senaryoları filmleştirmekle mükellefler. Zaten, o senaryoda sizin yeriniz de, yeniniz de yok. Tek bir şartla var: Yok olduğunuzu veya toz olduğunuzu ya da yok olacağınızı ve toz olacağınızı belirterek Asiye''nin bir köşesine veya köyüne çekilip hayvanlarınızla, tarlalarınızla uğraşmayı veya büyük şehirlerde hizmetçilik, kapıcılık, temizlikçilik yapmayı kabul ettiğiniz zaman.

Tabii o zaman da siz fiilen yok olmuş oluyorsunuz. Varlığınızla yokluğunuz arasında hiçbir fark kalmamış; böylelikle de iç ve dış güç odaklarının "irtica", "fundamentalizm", "terör" vesaire dedikleri "suç"ları irtikap etmekten kurtulmuş oluyorsunuz! Dolayısıyla, Asiye yani Türkiye de bacağından asılarak, ruhunu ve gerçek bedenini yitirmiş ve "temizlenmiş" oluyor.

Sözün özü, Müslümanlar''ın, başımıza bunca çorabı ören tek önemli aktör olan tek bedenli çok bacaklı bilgisayar yaratığı Cyborg''dan yani ABD''den Asiye''yi kurtarma, Asiye''nin "yaramaz çocuklarının kulaklarını çekme" taleplerinde bulunmaları, bence, bu ülkede de, İslam dünyasında, çıkarlarımızı öne alacak en somut, en yaratıcı, bizi dünyada yeniden onurlu bir aktör ve ciddiye alınmak zorunda kalınacak başlıca rakip konumuna getirecek projeler geliştirebilecek potansiyele sahip olan "İslamcı"ların bu güçlerini ve desteklerini bir anda berhava edecek onur kırıcı, "elimizdeki avucumuzdaki şeyler"i de tüketici, toplumun İslamcılara olan az buçuk güvenlerini de sarsıcı absürt bir gelişmedir.

Eğer bu ülkede ve İslam dünyasında bir şeyler yapılacaksa, bu, ancak kendi iddialarımızı, güçlü projelere ve söylemlere dönüştürme konusunda göstereceğimiz bir performansla mümkün olabilecektir. Biz bile çağları aşarak gelen, yepyeni bir ruh, coşku, aşk ve heyecanla yeniden icat edilerek çağdaşlaştırılabilecek olan kendi iddialarımızı ve söylemlerimizi sulandırma ve başkalarından medet umma yolunu tercih etmeye başlarsak, bilin ki, bu ülkenin de, İslam dünyasının da yaslanabileceği, beslenebileceği, geleceğe güvenle bakabileceği hiçbir umudu kalmayacaktır.


24 yıl önce
"Asiye"yi kurtarmak, Cyborg"a kaldıysa...
Türkiye"nin başı ağrıdığında Pakistan"ın da başı ağrır...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?