|
Beşik gibi sallanıyoruz!

Birilerinin Türkiye''yi beşik gibi sallayabilmeleri için, sistemin kişilerle kaim olması gerekiyor, vesselam.

Demirel''siz bir Türkiye''nin kaosa sürüklenebileceğini söyleyenler, aslında sistemin, ancak belli başlı kişilerin varlığı ile ayakta durabildiğini; bu belli başlı kişiler ve güçler etkin konumda olmadıkları sürece sistemin her an tehlikeli bir dönemece girebileceğini söylemiş oluyorlar. Eğer, bir ülkede, kurumlar değil de, kişiler ülkenin geleceğinin garantisi olarak görülüyorsa, o ülkenin ve insanlarının geleceği gerçekten karanlık demektir. Gelsin artık hayali paranoyalar, sahte ve zoraki olarak icat edilen kavgalar!

Jeo-politik, jeo-kültürel ve jeo-stratejik konumu gereği ulusal sınırları aşan bir etki ve nüfuz alanına kendiliğinden sahip olması gereken, imparatorluk deneyimi yaşamış ve halen Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu gibi dünyanın en önemli çekim merkezlerinin tam orta yerinde bulunan ve bu nedenlerden ötürü de kilit bir rol oynaması zorunlu olan Türkiye gibi bir ülkenin geleceğini kişilere endekslemiş olması, bölgeye çeki düzen vermeye kalkışan güçlerin işlerini kolaylaştırmakta, istedikleri zaman açık veya örtük şekillerde müdahalelerde bulunmalarına zemin hazırlamaktadır.

Önce Türkiye''nin kimyasını bozmak...

Türkiye''nin son on yıldan bu yana yönetilmesi zorlaşan, dolayısıyla sık sık hükümet değiştiren bir ülke olmasının nedenleri neler? Özal''ın başlattığı demokratikleşme ve liberalleşme politikalarına bu dönemde son verilmesinin gerekçelerini neden kimse sorgulamıyor? Tüm bu sürecin 28 Şubat postmodern darbesiyle "zirveye çıkması" ne anlam ifade ediyor?

Soğuk Savaş''ın sona ermesinden sonra ABD''nin bölgeye kesin olarak yerleşmesi, ABD''nin Türkiye''nin rolünü açıkça belirlemeye ve Türkiye''nin kimyasını bozacak işler yapmaya kalkışmasıyla sonuçlandı.

ABD''nin bölgedeki hegemonyasını pekiştirebilmesi ve bunun için gerekli olan stratejilerini adım adım hayata geçirebilmesi için, Türkiye''deki toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel dinamikleri istediği mecraya kanalize etmesi gerekiyordu: Zira Türkiye''nin Özal döneminde girdiği demokratikleşme ve liberalleşme süreci tam da ABD''nin ideallerine uygunmuş gibi gözküyorsa da, çıkarlarına tersti.

Aydınlarımızın anlamakta zorlandıkları nokta burası: Türkiye''de demokrasinin yerleşmesi, köksalması, ABD''nin başını çektiği uluslararası güç ve çıkar odaklarının tüm oyunlarını alt üst edebilecek "tehlikeli" bir gelişmeye uç verme eğilimi taşımaktadır: "Türkiye''deki iktidar aygıtları meşruiyetini toplumsal ve kültürel dinamiklerimizden almadığı için, demokratikleşmenin köksalması, toplumun taleplerinin iktidar aygıtlarının yönünü değiştirmesiyle, bu da Türkiye''nin Batılı yörüngesinden çıkmasıyla sonuçlanabilir! O yüzden toplumun kendi haline bırakılması önlenmeli, ülkedeki bir avuç güç ve çıkar odağı, toplumun siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarına şekil verebilecek konuma ulaşmasına izin vermemeli; kısacası çevre''nin (toplumun) merkez''e yürüyüşü durdurulmalıdır"!

...Sonra da "kurtarmak"!

İşte tam bu noktada ABD, duruma "müdahale" etti: Türkiye''deki iktidar aygıtlarının sadece belli başlı kişilerin elinde kalmasını icbar edecek müsait bir zemin hazırladı. Örnek mi? İşte iki örnek: Apo''nun Türkiye''ye postalanması, Apo faktörünün, seçimlerin sonucunu doğrudan belirlemesi. İkincisi: Ne idüğü belirsiz bir Hizbullah operasyonuyla, Türkiye''de irtica''nın (ABD''li stratejistlerin diliyle fundamentalizmin) eli kanlı vahşi bir tehdit ve tehlike unsuru olduğunun kanıtlanması!

Sonuçta Türkiye''nin getirildiği nokta şu: "Türkiye''deki bazı güç odakları Türkiye''nin AB''ye girmesini, ülkede demokrasinin, insan haklarının ve özgürlüklerin hükümferma olmasını istemiyor olabilirler; ama ABD ve AB ülkeleri istiyor. Bizi, bu karabasan ortamından kurtarsa kurtarsa ABD ve AB kurtarır" demeye başladık!

Oysa biz, ülkenin demokratikleştirilmesi sürecini, 1950''lerde ve 1980''lerde ciddi noktalara getirmiştik. Ama bu girişimler, sonuçta hep tersine döndürüldü. Ve öyle bir noktaya ge(tiri)ldik ki, ABD''den ve AB''den başka kurtarıcımız kalmadı!

İşte buna, Türkiye''nin beşik gibi sallanması denir! Türkiye''de iyi kötü bir sistem var ve bu sistemin kendi halinde olgunlaşmasına bile izin verilmiyor. O yüzden kişiler, vazgeçilmez oluyor!

Birilerinin Türkiye''yi beşik gibi sallayabilmeleri için, sistemin kişilerle kaim olması gerekiyor, vesselam. Zira Türkiye''de sistem kişilerle değil de, kurumlarla kaim olacak olsa, Türkiye''yi beşik gibi sallayabilmek hiç de kolay olmayacak.

Demirel''i (yani kişileri) vazgeçilmez kılan şey, Türkiye''yi 19. yüzyılın sonlarından bu yana durdurmayı hedefleyen "küresel proje"nin ta kendisi.

24 yıl önce
Beşik gibi sallanıyoruz!
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…