|
Bir ileri, iki geri

Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye''nin AB üyeliği hikayesi ile başka, bambaşka bir şeyler yapılmak isteniyor.

Yusuf Kaplan, "vatan, millet, sakarya" diye diye sonunda birkaç haftalığına "zorunlu" izne ayrıldı. Y. Kaplan izinden dönünceye kadar bu sütunda beraber olacağız. Kaplan ayrıca bana "lojistik destek" sağlamaktan da geri durmadı; örneğin elektronik posta adresini benim de kullanmamın bir sakıncası olmadığını söyleyerek "çekip gitti."

Ankara''daki "Hukuk Kurultayı 200", oldukça şenlikli, tartışmalı ve düşündürücü bir havada geçiyor. Malum mevsim kış. O yüzden ülkemizin - ve hatta Avrupa''nın anlı şanlı hukukçuları, bilimadamları ve politikacıları kışın dondurucu soğuğuna karşı bir hayli renkli, yer yer "dondurucu", "ısınma temrinleri" yapıyorlar.

"Isınma temrinleri" deyip de geçmeyin! Bir yanda "buzları (= tabuları kırmak" gibi bir çaba içinde olanların hem de ciddi, radikal projeleri içeren tartışmaları, öte yandan Kurultay''ın yapıldığı solan dışından ve tabii içinden bu ciddi, radikal projelere kazan kaldıran kişilerin, de0vletlülerin tartışmaları, Kurultay salonunda "dondurucu soğuklar"a karşı yapılan "buzları kırma/ısınma temrinleri" salonun dışında, tüm Türkiye''ye taşıyor.

Kurultay''a katılan kişilerle, Kurultay salonunun içindeki ve dışındaki kişiler ve devletlüler arasında adeta "step danslarını" andırır ısıma/atışma temrinleri yaşanıyor. Step dansları, salondaki havanın gerilmesiyle hızlanmaya başlanıyor. Örneğin; mesele, en temel insan hak ve özgürlüklerinin kullanılmı, lâiklik, din devlet ilişkileri gibi netameli sorunlara gelince, ortam alevleniyor; kendilerini adeta "laik çıplak uyarıcılar" olarak gören kişi ve devletlüler, "zinhar!" diyerek "kılıçlarını" kuşanmaya ve paranoyalarını çok net bir şekilde ortaya koyan "tehditlerini/ uyarılarını" savurmaya başlıyorlar.

Yargıtay, "anayasanın başlangıç ilkeleri" de dahil olmak üzere, anayasada köklü değişiklikler içeren yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa taslağı sunuyorlar. İşte herşey bundan sonra başlıyor; "laik çıplak uyarıcı" kılıklı kişiler, "böylesi bir tasarıyı nasıl akledebilirsiniz? Rejimi çökertmek mi istiyorsunuz siz?" yollu tehditler savuruyorlar.

Örneğin AB için can attığı zannedilen Başbakan "Türkiye, dünyanın çok kritik bir bölgesinde yer alıyor. AB ülkelerini örnek alamayız. Türkiye''nin kendine özgü bir konumu var" diyebiliyor.

Olacak iş değil! Hani demokrasimizi, insan hakları rekorumuzu, kötü imajımızı düzeltmek için AB''ye giriyor ve böylelikle Türkiye''yi çağdaşlaştırmak için önemli bir adım atmış oluyorduk!

Anlaşılan, AB üyeliği, çağdaşlaşmak vs gibi kaygılar, içi boş kaygılar. Hepsi birer avuntudan, aldatmacadan öte bir anlam ifade etmiyor. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye''nin AB üyeliği hikayesi ile başka, bambaşka bir şeyler yapılmak isteniyor.

Kurultay''da ülkemizin en saygın hukukçularından Prof. Sulhi Dönmezer''in bile "başörtüsünün devlet tarafından (işinin) bitirildiğini; şimdi de toplum tarafından (işinin) bitirilmesi gerektiğini" söylemesi, gerçekten son derece düşündürücüdür.

Görülen o ki, Türkiye''nin demokratikleşmesi, çağdaşlaşması serüveni, "bir ileri, iki geri" gibi absürd bir ilkeye(!) dayanıyor. Bu, böyle süremez. Aksi takdirde Türkiye''nin çağdaşlaşması, bir bölgesel güç olabilmesi hep, ham hayal olarak kalacaktır. Yoksa birileri Türkiye''nin çağdaş, demokratik bir ülke olmasını istemiyorlar mı? İyi de neden?

24 yıl önce
Bir ileri, iki geri
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak