|
Ezberler çöpe: Lozan, bizim ölüm fermanımızdı!
Bu ülkeye
Sevr'de ölüm gösterildi ama Lozan'la sıtmaya razı edildi
Türkiye.


Lozan, bizim ölüm fermanımızdı

: Türkiye, dışardan işgal edilemedi ama laik elitler tarafından

tepeden laikleştirilerek, İslâmî iddiaları yok edilerek, içerden ele geçirildi.


Fiilen sömürgeleştirlemeyen

bu ülke, Lozan süreci'yle birlikte laikleştirildi ve dolayısıyla zihnen

kendi kendini sömürgeleştirme

sürecine girdirildi.



Sonuçta, dünyada dışardan sömürgeleştirilemeyen tek ülke Türkiye, içerden kendi kendini sömürgeleştiren yine tek ülke olarak tarihe geçti!



Özetle: Türkiye, Lozan süreci'yle birlikte kaskatı bir laikleşme / Batılılaşma çıkmaz sokağının eşiğine sürüklendi; böylelikle

Batılı emperyalistlerin önündeki en büyük potansiyel engel bertaraf edildi.


LOZAN: İSLÂMÎ İDDİ
ALARIMIZIN TERKED
İLMESİ


Lozan Antlaşması'ın yıldönümlerinde hep o bildik içi boş, hayalî nutuklar atılır:

Lozan, “Türkiye'nin bağımsızlık ve
ç
ağdaşlaşma mücadelesinde bir dönüm noktasıdır” denilir.


Hangi bağımsızlık

” ve “

hangi
ç
ağdaşlaşma mücadelesi”
?


Söylenen şey şu: “Lozan, Türkiye'nin

misak-ı millî

sınırlarının belirlenmesinde ve

devrimlerin temelini teşkil eden, ülkedeki bütün kurumları
n, hatta g
ünlük hayatın laikleştirilmesi sürecinde kilit rol

oynayan kilometre taşlarından biridir”.



Ne demek bu?



Osmanlı'yla ve İslâm'la bağlantıları kesinkes koparan bir sürecin başlatılması demek.



Nitekim bu gerçeği dünyaca ünlü sosyal teorisyenlerimizden

Ş
erif Mardin

, “Türk modernleşmesi” genelinde şöyle telâffuz eder: “

Türk modernleşmesi, Türkleri İslâm kültüründen uzaklaştırma
ç
abasıdır.



Peki bunun, “Türkiye'nin bağımsızlaşması”yla ve “çağdaşlaşması”yla alakası ne?



Bir kere, Lozan dolayımında, “Türkiye'nin bağımsızlaşması” ile “çağdaşlaşması”ndan kastedilen şey aynı: Türkiye'nin laikleşme sürecine girmesi, önceden İslâm'a göre tanımlanan ve yapılandırılan siyasî, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarının, sonuç itibariyle

Batılıların çıkarlarını
garanti alt
ına alan

değerlere, dinamiklere göre tanımlanmaya ve yapılandırılmaya başlanmasıdır.



Lozan süreci, Türkiye'nin resmen Osmanlı'dan ve dolayısıyla İslâm kültüründen koparılması ve Batı'ya bağımlı hâle getirilmesinin bir başka adıdır.


Başka bir ifadeyle, Batılılar tarafından fiilen teslim alınamayan Türkiye'nin zihnen (İslâm'dan uzaklaştırılarak) “teslim bayrağı çekmesi”,

bütün medeniyet iddialarından vazge
ç
tiğini küresel sistemin lordlarına açık
ç
a deklare etmesidir.


İyi de, “bağımsızlaşma” ve “çağdaşlaşma” bunun neresinde?



R TERM
İNATÖR OLARAK LOZAN


Tanzimat'la birlikte başlayan süreç, hastalıklı bir savunma psikolojisi'nin ürünüydü.



Tanzimat'ın hamlesi, ülkenin, kendi iddialarından vazgeçerek Batı'ya “teslim olması”yla sonuçlandı.



İşte

Lozan, bu teslimiyet'in, dolayısıyla yenilgi'nin resmen tescil edilmesidir.


Düşünsenize, bir

Kurtuluş Savaşı

veriyoruz, “yedi düvel”i (Batılı sömürgecileri) Müslümanlığın verdiği dinamizm, ruh ve haysiyet'le ülkeden kovuyoruz; ondan sonra da bu galibiyetin ardından

Türkiye'yi her bakımdan Batı'ya bağımlı hâle getiriyor

, Batılı yörüngeye kilitliyoruz!



Türkiye, tarih yapmasını mümkün kılan ve bizim varlık nedenimizi oluşturan İslâmî iddialarını terkediyor;

medeniyet değiştirme

aymalığına soyunarak yörünge'sini yitiriyor,

İslâmî dinamiklerini kendi elleriyle dinamitliyor!


Gelin de çözün bu puzzle'ı (“bilmece”yi)!



O zamana kadar Osmanlı'yı dünyanın gelmiş geçmiş en büyük medeniyetlerinden biri hâline getiren

İslâm'ın sunduğu bütün iddiaları, yeni bir ruhla ve dinamizmle yeniden bir imkân, bir dinamik, bir güç haline getirebilmenin yollarını araştırmak yerine, bütün iddialarımızdan vazge
ç
iyoruz!

Söyleyeceğimiz, bağlanacağımız, bize ait hiçbir Söz, hiçbir İddia bırakmıyoruz; her bakımdan başkalarına bağımlı hâle geliyoruz.



Özetle:

Kendi medeniyet dinamiklerimiz, ruh köklerimizi inkâr ederek intiharın eşiğine sürükleniyoruz!


Olacak iş değil gerçekten: Tarihte başka bir toplumun yapmadığı, aslâ yapamayacağı bir intihar biçimi bu!


Gördüğünüz gibi

Lozan, bizim i
ç
in bir teminatör işlevi görmüştür

: Bizim iddialarımızı bitiren, bizi, başkalarının iddialarına ve projelerine bağımlı hale getiren, kısacası

kendi ayağımıza kurşun sıkmamız anlamına gelen bir terminatör.


Söyleyeceğimiz, bağlanacağımız bir şey bırakmamışsak, o halde bir şey söylememizi mümkün kılacak bir iddiamızın varolabildiğini nasıl ve neye dayanarak söyleyebiliriz ki?



Dayanacağımız, kendi başımıza ayakta durabilmemizi mümkün kılacak

bin yıllık köklü dayanaklarımızı, ruh köklerimizi bizzat biz yokediyoruz, sonra da kalkıp bağımsızlaştığımızdan sözediyoruz?


Akıl tutulması, zihin körleşmesi değil de, nedir bu peki?



MEDEN
İ
YET HAMLES
İ OLMADAN ASLÂ!


Bu sütunda bıkmadan usanmadan tekrarladığım şeyi, Lozan 'puzzle'ı dolayısıyla yeniden tekrarlamakta yarar görüyorum:



Türkiye'nin büyük bir güç, büyük bir ülke olabilmesi, kendine ait bir Söz'ünün, bir İddia'sının, bir Medeniyet Tasavvuru'nun olabilmesiyle mümkün.


Türkiye,

başkalarının iddialarını

, sözlerini, projelerini tekrarlamakla

bir çıkmazdan ötekine yuvarlanmaktan kurtulamayacak

, hep başkalarına bağımlı kalacak, itilecek-kakılacak yani Terminatör her zaman iş başında olacaktır.



Mazlum halkların, hatta Batılıların “

Türkiye, yeni bir hamle yapacak mı
, acaba?

diye bize baktıkları bir zaman diliminde,

Türkiye'nin güçlü bir medeniyet fikriyle donanması

, bunun için de

yakın ve uzak ge
ç
mişiyle derinlemesine yüzleşmesi, hesaplaşması ve geleceği kuracak bir medeniyet hamlesi başlatması gerekiyor...


Aksi takdirde

yaşadığımız köklü tarihî-kültürel sorunların hiç birini kalıcı olarak çözemez, bu topraklardaki varlığımızı bile koruyamaz

ve insanlığa umut olabilecek uzun, meşakkatli ama tarih-yapıcı bir medeniyet yolculuğuna çıkamayız.




#Lozan
#Sevr
#Kurtuluş Savaşı
#Şerif Mardin
8 yıl önce
Ezberler çöpe: Lozan, bizim ölüm fermanımızdı!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi