|
"Hz. Peygamber"i anlamak

Peygamberimiz''in veladetinin 1429. yılını idrak ediyoruz. Ama Peygamberimiz''in doğumunun, hem tüm Müslümanlar, hem de bütün bir insanlık için ne anlam ifade ettiğinin yeterince idrakinde olup olmadığımız konusunda kuşkuluyum.

Hz. Peygamber''in kendisinin (="kişisel tarihi"nin) ve mesajının, tüm insanlık, özellikle de tarihlerinin en zorlu dönemlerinden birini yaşayan biz Müslümanlar için neler "söylediğini", ne anlam ifade ettiğini anlamaya, kavramaya ve hayata geçirmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç hissediyoruz.

Hz. Peygamber''i, bir insan ve bir peygamber olarak bütün veçheleriyle, bütün yapıp-ettikleriyle, yani "kişisel tarihi"yle ama bir bütün olarak anlamadan Kur''an''ın söylemini de, sadece Müslümanlar''a değil bütün insanlığa hitap eden İslam''ın mesajını ve vaadlerini de anlayabilmek ve idrak edebilmek mümkün değil.

İşte bu nokta, İslam''ı tüm diğer muharref, yani "biçim bozumu"na uğratılmış, içi/özü boşaltılmış, başkalaştırılmış, asli dinamikleri aşındırılmış dinlerden; ideolojilerden, dünya görüşlerinden ayıran; şartlar ne olursa olsun, tarihin farklı dilimlerinde yaşayan bütün Müslümanlar''a dinamizm veren, dinamizmlerini sürgit canlı kılan İslam''ın en özgün, nev-i şahsına münhasır en hayati noktalarından biridir.

Aynı zamanda bu hayati noktaya da dikkat çekmek ve açıklık kazandırabilmek amacıyla, yazının başlığında "Hz. Peygamber"i, parantez içine aldım. Çünkü Peygamberimiz, sadece bir insan, bir Müslüman değil; aynı zamanda yaşadığı süre yani "kişisel tarihi", (özellikle de peygamber olduktan sonraki "kişisel tarihi") boyunca İslam''ı, Kur''an''ın bütün insanlığa, bütün alemlere, hayatın her alanına hitaben (ama) bütünlüklü söylemini, bizzat hayata aktaran, nasıl aktarılabileceği konusunda fiilen örneklik eden, kılavuzluk yapan bir insan ve bir peygamber.

Peygamberimiz''in, peygamber olduktan sonraki "kişisel tarihi", İslam''ın anlam ve sembol haritalarının, kök-paradigmalarının, anlamlandırma pratiklerinin değişik zamanlarda ve mekanlarda nasıl anlaşılıp, idrak edilip hayata aktarılabileceğini "gösteren" bir "zaman dilimi" olduğu için, İslam''ın özü, özeti''dir.

İşte Müslümanlar''a düşen şey, insan ve elçi olarak Peygamberimiz''le, Peygamberimiz''in "kişisel tarihi"yle özetlenen, örneklenen, İslam''ın özünü, değişik zamanlarda ve mekanlarda idrak edip açımlamak, yeniden-hayata geçirerek yepyeni şekillerde hayatiyet kazandırmaktır.

İslam''ın Hz. Peygamber''in bir insan ve peygamber olarak ''kişisel tarihi''nde özetlenmesi ve örneklenmesi, İslam''ın her şart ve durumda geçerli olabilecek asli özelliklerini, mahiyetini de kendiliğinden ele veriyor.

Sadece İslam''a özgü olan bu özgün durum, İslam''ın salt beşeri ya da salt ilahi bir din, bir tasavvur değil, aynı zamanda hem beşeri, hem ilahi olanı; hem fizikseli, hem fizikötesini; hem burayı ve şimdiyi, hem de ''öte''yi aynı anda meczeden, kucaklayan, ihata eden bir din, bir tasavvur, bir hayat anlayışı olduğunu gösteriyor.

Bu durum, bütün zamanlarda ve mekanlarda İslam''ın insana, hayata, evrene ve bunlar arasındaki ilişkilere ilişkin olarak her zaman yepyeni şeyler söyleyebilecek bir dinamizme, bir duyarlığa sahip olduğunu ortaya koyması bakımından çok önemli.

Bu nedenledir ki, İslam''ın, bir din, bir tasavvur, bir hayat anlayışı olarak, insanı da, hayatı da, toplumu da, evreni de parçalamasını, parçalı olarak algılamasını, dolayısıyla bir müslüman''ın hangi şartlar altında ve hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, ontolojik bir güvensizlik duygusu yaşamasını önlüyor. Böylelikle, bura ile öte, fizik ile fizikötesi, "din" ile dünya arasında yaratıcı, imaginatif bir irtibat kurulduğu için, Müslüman, bir yandan kendisini, eşyayı, dünyayı tanrılaştırmaya, putlaştırmaya asla kalkışamıyor; öte yandan da bir Müslüman''ın doğayı, diğer insanları, diğer alemleri ve kültürleri kontrol etmeye, kendi süfli çıkarları için kullanmaya veya tahrip etmeye ya da yok etmeye kalkışması imkansızlaşıyor. Bu, hangi zaman diliminde yaşarsa yaşasın, müslümanların insanlara ve başka şeylere zulmetmeye kalkışmasını önlüyor; insanı, doğayı sömürmesini, kötüye kullanmasını zorlaştırıyor ve daha insanca, bütün alemlerle ve varlıklarla daha barışık ve özgür/leştirici bir ilişki, iletişim kurmasını mümkün kılıyor.

Bu teorik arkaplanın pratiğe nasıl aktarılabileceği konusunda ise Peygamberimiz''in "kişisel tarihi" bize örneklik teşkil ediyor.

Peygamberimiz''in "kişisel tarihi", İslam''ın salt zamanlar ve mekanlar üstü bir veçheye değil, aynı zamanda zamansal ve mekansal bir veçheye sahip olduğunu da gösteriyor: Kur''an bir anda Peygamberimiz''e vahyedilebilirdi. Oysa Kur''an bir anda, bir gecede vahyedilmedi, peyderpey, 23 yılllık bir zamana yayılarak vahyedildi.

İşte burası çok önemli. Peygamberimiz''in "kişisel tarihi", Kur''an''ın 23 yılda peyderpey vahyedilmesi, İslam''ın fiili durumlara uygulanması gereken bir mesajı ve niteliği olduğunu gösteriyor. Bu süreçte Peygamberimiz, sadece Kur''an''ı aktarmakla kalmıyor; aynı zamanda gerek yaşadığı coğrafyada, gerekse komşu coğrafyalarda hakim olan kültürlerle de ilişkiye geçerek İslam''ın mesajını hayata geçiriyor.

Bizzat Peygamberimiz''in "kişisel tarihi", İslam''ın bu kişisel tarih''le özetlenmesi, örneklenmesi, İslam''ın aynı zamanda güçlü bir tarih ve zaman nosyonuna, diyalojik bir niteliğe sahip olduğunu ortaya koyuyor.

İşte Peygamberimiz''in kendi kişisel tarihi boyunca, değişenle değişmeyen, görünür olanla görünür olmayan, ilahi olanla beşeri olan arasında kurduğu bu özgün ilişki ve iletişim biçimi, biz Müslümanlar''ın değişen zaman ve mekanlarda İslam''ı nasıl idrak edip hayata geçirecebileceğimiz konusunda önemli ipuçları veriyor. Bu durum, aynı zamanda, İslam''ın, kendine özgü bir dinamizme sahip olduğunu ve bu dinamizmin her hal ve şartta yeniden harekete geçirilebileceğini kendiliğinden ortaya koyuyor. Yeter ki biz, sahip olduğumuz idraki müdrik olalım.

24 yıl önce
"Hz. Peygamber"i anlamak
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler