|
Televizyona "Engin" bir "ruh" üfleyen adam

Müslümanlık da zamanı, genişletilmiş geniş bir zaman olarak idrak ettirir müminlere. Ama geçmiş ve gelecek zaman (yani tarih ve hafıza) duygumuzu ve idrakimizi aşındırmaksızın yapar bunu.

"Asi" ve dahi düşünür Jean Baudrillard, çağımızı tanımlarken ilginç bir kavram kullanır: "İletişim coşkusu". Üstad''a göre, "iletişim coşkusu", iletişimin total anlamda sona erdiği an''dır; yani insanları hayata tutundurmak için hayattan kaçırmak veya hayatın bunaltıcılığından kurtarmak/kaçırmak amacıyla hayata tutundurmayı sağlayabilmek için iletişim aracını, geçici hazlar ve din-dışı kutsal/lık/lar üreten "pornografi makinası"na dönüştüren bir "total iletişimsizlik durumu". Bunun en çarpıcı örneği ise, Üstad''a göre, "devasa bir sinema ekranını andıran Amerika"dır.

İletişim''de böylesine büyük bir patlama yaşanmasına rağmen, ortaya çıkan şeyin "total anlamda iletişimsizlik" olmasını sağlayan şey ne, peki?

Gözü de, kalbi de körleştiren şey!

Bunun en temel nedeni, bu iletişim araçlarını üreten modern Batı kültürünün, gerçekliği salt fiziksel/görünür gerçekliğe indirgemesi ve dahası, fizik/görünür gerçekliğin dışındaki alanları da, fizik gerçekliğin sınırlı ve sınırlayıcı kavramlarıyla tanımlamaya, şekillendirmeye, kolonize ve kontrol etmeye çalışan bir kültür olması.

Tam da "büyüleyici" şeyler yapabilmek imkan dahiline girmişken bir anda - Baudrillard''ın deyişiyle- "herşey kısa devre yapmaya başlıyor" ve büyü bozuluyor: Küreselleşmeyi de mümkün kılan, zaman ve mekan''ın yoğunlaştırılmasıyla birlikte, geçmiş ve gelecek zamanı da kuşatabilecek genişletilmiş bir geniş zaman imkanı yakalandığı halde, çark tersine işlemeye başlıyor ve insanlarla, eşyayla, doğayla, Yaratıcı ile daha muhkem ve mükemmel bir iletişim kurabilme fırsatı ortadan kakıveriyor.

Çünkü gerçekliği salt fiziksel/görünür olan''a indirgemek, gözü körleştiriyor. Ne demişti büyük sanat tarihçisi Gombrich: "Çıplak göze dayalı görüntü, gözü körleştirir." (Burada, "idea"/düşünce, sözcüğünün antik Yunanca''daki "görmek" fiilinden türetildiğini hatırlatmak ayrıca yararlı olabilir).

Sonuç: Herşeyi bulanıklaşması, flulaşması... Kaos, şiddet, duyarsızlık, zevksizlik, banallik, gürültü, patırtı, curcuna. Ve tabii bilinçaltımızın ve ruhumuzun bile delik deşik edilmesi...

Herşeyi çıplak göze, giderek "lens"e, görünür olanın sırtına yüklediğiniz zaman sadece gözü değil, kalbi de körleştiriyorsunuz. Sonuçta, ürettiğiniz "iletişim coşkusu"yla, insanların, başka, bambaşka dünyaları keşfedilmelerine, tecrübe edebilmelerine değil; yaşadıkları boğucu, mekanik ve rutin hayatın sıkıntılarından kaçarak, kurmaca, hayali dünyalara sığınmalarına aracılık etmekten başka bir şey yapmış olmuyorsunuz tabii.

Televizyon''un "perde"sini yırtmak!

Oysa müthiş şeyler yapabilme imkanı da sunuyor bu araçlar: Bugün gelinen noktada iletişim araçlarının genişletilmiş bir geniş zaman idraki üretiyor olmasıyla, müslümanlığın Bura ile Öte, Fizik''le Fizikötesi''ni aynı anda buluşturan, meczeden o özgün, imaginatif, zamanlar/mekanlar-üstü (trans-temporal) zaman anlayışı arasında ilginç paralellikler kurmak mümkün: Müslümanlık da zamanı, genişletilmiş geniş bir zaman olarak idrak ettirir müminlere. Ama geçmiş ve gelecek zaman (yani tarih ve hafıza) duygumuzu ve idrakimizi aşındırmaksızın yapar bunu. Bu dünya hayatı, sadece konaklanılacak bir hayattır. Müslüman bir yolcudur: Farklı zamanları ve "mekan"ları hem de her bir Müslüman''ın farklı şekillerde ama aynı halet-i ruhiye ile tecrübe ve teneffüs edeceği, aşk''la, coşkuyla çıkacağı bir keşif ve fetih yolcusu.

"Gerçeklik" Müslümanlar için temelde üç aşamalı bir bütün''dür: Ayne''l-yakin, İlme''l-Yakin ve Hakk''al-yakin. Gerekli cehd ve gayreti gösteren her mümin bu gerçeklik alanlarını ve biçimlerini aynı anda tecrübe edebilir. Yani her mümin, fizik gerçekliğin perdesini yırtabilme, delerek ötesine geçebilme imkanına sahiptir.

İşte Engin Noyan, böyle bir "âdem." Son olarak Yusuf İslam ve arkadaşlarıyla yaptığı "Kapılar ve Köprüler"de bu gerçeği bir kez daha kanıtladı. Televizyon''un "perde"sini yırtıp geçti ve aynı anda sadece görünür olanı değil, görünmeyeni de tecrübe ve teneffüs etmemizi mümkün kılacak bir aşk, keşf ve fetih çabası ile "ekranın arızi perdesi"ni kaldırmamızı sağladı. Programın sunucusu, konukları ve izleyicileriyle aynı "yer"de buluştuk: Coşkulu, ortak bir tecrübe yaşadık. Ama herkes bu ortak tecrübeyi kendi dünyasında farklı şekillerde soludu.

Ve bir çağrı!

Engin Noyan, televizyona bir ruh üflenince, iletişim aracının, tüm izleyicilerin kalplerini aynı anda birbirine irtibatlayan ulvi bir iletişim eylemi, coşkuyla tecrübe edilen bir iletişim biçimi üretebileceğini kanıtlayan bir ruhla ve coşkuyla yola koyuluyor ve adeta tüm diğer televizyonculara şöyle sesleniyor:

"Ey arkadaşlar, benim can dostlarım! Gelin boş, afaki, arızi, tuhaf sevdalarımızdan, saplantılarımızdan vazgeçelim! Çünkü, artık genişletilmiş geniş bir zamanda, bir anda insanların, milyonların kalbinde ve de hayatında müthiş transformasyonlar yaşanmasına izin verecek, sessiz ve derin bir devrim yapabilmemiz; bu araçları bambaşka "şey"lere dönüştürebilmemiz mümkün. Yeter ki televizyona ruh üfleyecek derin bir aşka, keşif ve fetih ruhuna, engin bir ruh zenginliğine sahip olalım. Yeter ki, birazcık kendimizi şöyle bir yoklama cehdi ve cesareti gösterelim; o zaman aslında bizim o ruha, o aşk, coşku ve fetih dolu engin ve deruni ruha sahip olduğumuzu keşfedebilmemiz hiç de zor olmayacak. N''olur, gelin, sahip olduğumuz o ulvi, Bura''yla Öteyi, Arz''la Sema''yı ve Arasındakileri, Nebatatla, Hayvanat''ı ve nihayet İnsanat''ı aynı "Yer"de buluşturan o derin "idrak"i müdrik olalım. O zaman bütün kapılar açılacak, köprüler çatılacak ve o haşmetli okyanus önümüze uzanıverecektir; hem de uçsuz bucaksız bir şekilde."

24 yıl önce
Televizyona "Engin" bir "ruh" üfleyen adam
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset