|
"Think-tank"ler, TESEV ve "Siyasi İslam"

Türkiye''de az da olsa birkaç think-tank örgütü var. Ancak bunların (y)etkin çalışmalar yaptıkları pek söylenemez.

Ülkemizin en eski ve köklü think-tank kuruluşlarından TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı; kuruluşu 1961), Türkiye''de "Siyasi İslam"ın yükselişi, gücü ve çeşitli alanlardaki görünümlerine ilişkin art arda bir dizi rapor yayımladı.

TESEV''in başkanlığını deneyimli ve entelektüel ilgileri olan ender hariciyecilerimizden Emekli Büyükelçi Güzdüz Aktan yürütüyor. Sayın Aktan''la 1996 kışında, Londra''daki The Royal United Services Institute adlı think-tank kuruluşu ile Londra Büyükelçiliğimiz''in ortak girişimleriyle, "Avrupa, Türkiye ve Orta Doğu: Ortak Savunma Perspektifleri" başlığıyla düzenlenen sempozyumda karşılaşmıştık. F. Fukuyama ve G. Fuller''in "çalışma arkadaşları" I. Lesser''le E. Mortimer, W. Hale, P. Robins gibi Türkiye, Kafkaslar ve Orta Doğu uzmanı bilimadamı ve gazetecilerin katıldıkları sempozyumun en dikkati çeken konuşmalarından birini yapmıştı Aktan. O zaman da konu sonunda "İslami fundamentalizm" sorununa kilitlenmiş ve Aktan her zamanki düzeyli ve kişilikli tavrıyla, "tuhaf sorular" sorulan kişileri zekice "tafsilat etmesini" bilmişti.

TESEV''in araştırmalarına geçmeden önce, think-tank olgusuna ilişkin birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.

"Bireysel Akıl"dan "Kollektif ve Pratik Akıl"a

Türkiye''de az da olsa birkaç think-tank örgütü var. Ancak bunların (y)etkin çalışmalar yaptıkları pek söylenemez.

Avrupa''da, özellikle de Amerika''da think-tank''ler 1980''li yıllardan itibaren tam bir patlama yaşadı. Bu ülkelerin ulusal siyasi, sosyal, ekonomik ve stratejik politikalarının ve uluslararası çıkarlarının belirlenmesinde, think-tank''ler artık vazgeçilmez "başvuru" ve "danışma" örgütleri haline geldiler.

Think-tank''ler, bir dizi araştırmacı-akademisyen-gazeteci-ajan toplamından oluşan "kollektif akıl"la çalışıyor ve akademik jargondan uzak, kolaylıkla anlaşılabilir ve uygulanabilir raporlar, araştırmalar hazırlıyorlar. Akademisyenlerin, ataletten kurtulmalarına, para kazanmalarına, karar mekanizmalarındaki kişilerle yakın dirsek teması kurmalarına, hatta -örneğin Fukuyama, Fuller gibi "strateorisyen"(!)lerin- bir anda ünlenmelerine de "aracılık" ettikleri için think-tank''ler, üniversitelerin, sosyal bilimleri "pazara çıkarmalarına" imkan tanıyan işlevler üstleniyor.

Elitlerin türlü sorunlar konusunda toplumun nabzını tutabilmelerinde ve elde edilen bulgular doğrultusunda politikalar geliştirmelerinde de önemli işlevler üstleniyor bu kurumlar.

Think-tank''lerin bu denli yaygın ve etkin hale gelmelerini sağlayan nedenler üzerinde de durmak yararlı olabilir.

İlk neden, küreselleşmenin, küresel ilişkilerin hemen her alanda yaygınlaşması. İkinci neden, toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel yapıların ve ihtiyaçların her geçen gün hızla karmaşıklaşması, farklılaşması. Bir üçüncü nedense, karar alma, verme ve uygulama süreçlerinin, mekanizmalarının alabildiğine hızlanması.

Think-tank olgusunun, postmodern bir itkiyle ortaya çıktığını belirtmek isterim. Bir yandan postmodernizmin "anything goes" (=herşey mübah) mottosunun hayatın her alanını parçaladığı, atomize ettiği ve görelileştirdiği bir ortamda, bireycilik ve bireysel akıl; akıl-dışına, gizeme yönel(ti)lirken; öte yandan bu karmaşıklıktan, "kaos"tan, düzensizlikten iyi işleyen bir düzen çıkarma ihtiyacı kendiliğinden artıyor. İşte think-tank''ler, bu ihtiyacın, bu paradoksal durumun ürünü. Böylelikle "kollektif -ve pratik- akıl" da yaygın olarak kullanıma sokulmuş oluyor.

TESEV: Halk, Baskı ve Yasaklara Karşı

TESEV''in araştırma raporlarına gelince... Burada yalnızca Prof. Binnaz Toprak''ın "Siyasi İslam"ı konu alan araştırmasını tartışacağım. Diğer iki araştırmayı başka bir yazıya bırakıyorum.

Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, üniversitelerde ve kamusal hayatta başörtüsü yasağına halkın ezici çoğunluğunun karşı çıkması. Halk % 77 gibi yüksek bir oranla, yasağın anlamsız olduğuna inanıyor.

İlginç bir sonuç da din-devlet ilişkileriyle ilgili: Halkın % 67''si, devletin dine müdahale etmesine karşı çıkıyor; devletin dine müdahalesinin dine de, devlete de zarar verdiğini düşünüyor. Dahası, halkın yarıya yakını, devletin dindarlara baskı yaptığı kanısında.

Diğer sonuçlardan bazıları şöyle: Halkın yarıdan fazlası, kendisini dindar olarak tanımlıyor; % 71''i, Ramazan''da içkinin yasaklanmasını; % 65''i ise, İslam''a hakaret eden kitapların yakılmasını; % 21''i şeriat yönetimini istiyor.

Binnaz Toprak''ın, araştırma dolayısıyla CNN-Türk''te Şahin Alpay''ın programında, bizzat kendi vardığı sonuçları bile "sinik" bir tavırla yorumlamaya çalışmasını, saygın bir bilimkadınına yakıştıramadım. Kendi hazırladığı bir raporu bile çarpıtarak yorumlayan birinin, araştırmayı hazırlarken bazı konuları özellikle bastırıp, bazı konuları öne çıkardığını düşünüyor insan.

Prof. Toprak, sanki "ödevli" biri gibi konuştu programda. Akademik kariyerini "Siyasi İslam"a vakfetmiş gibi görünen Binnaz''ın doktora tezini yıllar önce İngilizcesinden okuduğumda, metin ilginç gelmişti bana; iyi bir araştırmanın ürünü olduğu anlaşılıyordu. Ama metni bitirdiğimde "yabancı istihbarat örgütleri için yazılmış bir raporu andırıyor" demekten de kendimi alamamıştım.

Sosyal bilimcilerimiz, "ayartıcı başka iş"lerle uğraşmak yerine, "kendi işleri"yle uğraşsalar, iyi ederler. Hem bilime katkıda bulunmuş olurlar; hem de -dolayısıyla- topluma. Aksi takdirde, "herhalde kimi insanlar, söyleyecek özgün bir şeyleri olmadığı için bu tür ayartıcı işleri tercih ediyorlar" diye düşünüyor insan.

Oysa TESEV''in bulguları son derece anlamlı. Gerçekler ortada iken, bir takım ayartıcı, şaşırtıcı ve yanılsatıcı çıkarsamalar yapmakla insan toplum önünde kendini gülünç duruma düşürmekten başka bir şey yapmıyor. Toplum aptal değil çünkü.

24 yıl önce
"Think-tank"ler, TESEV ve "Siyasi İslam"
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak