|
Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrüseferi: Paradigma değişimi ve Erdoğan-Trump görüşmesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyareti ABD Başkanı
Trump’ın azledilme girişiminin gölgesinde gerçekleşti:
Trump, çok dalgındı o yüzden.
Trump’ı azletmeye çalışan lobi, Erdoğan’ın ziyaretine de gölge düşürmeye azmetmişti
ama evdeki hesap çarşıdaki pazara uymadı.
ERDOĞAN- TRUMP
GÖRÜŞMESİNİN HAVASI...
Trump’ta bir panik havası vardı bu azil meselesinden ötürü.
Ayrıca
Erdoğan’a hayranlık duyduğunu gizleyemedi jest ve mimikleriyle...
Ne diye hayran olacak ki Trump, Erdoğan’a?
” diye bir soru oluşmuş olabilir zihninizde.

Şöyle bir şey geçmiş olabilir Trump’ın zihninden: “Ey Erdoğan! Seni devirmek için ne numaralar çevrildi! Ben de az tezgâh çevirmedim arkadan düşman çatlatan bu tatlı-sert dostluğumuza rağmen! Hâlâ ayaktasın! Hâlâ yıkılmadın! Bense, müesses nizam bir adım daha atarsa, ayakta bile duramam!”

Böyle bir şey geçmiş midir, geçmemiş midir Trump’ın zihninden, onu bilemem ama “
bizim sekiz yılda yaptığımız işi, sen sekiz günde, Barış Pınarı Harekâtı’yla yerle bir ettin!
” şeklinde bir cümleyi zihninden geçirme ihtimali kuvvetle muhtemel!

Perspektifi biraz daha genişleterek Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrüseferine biraz daha yakından baktığımızda karşımıza çıkacak tablo, Trump’ın Erdoğan’ı -hayranlık meselesi bir tarafa- en azından kıskanması için yeterli olsa gerek.

ABD DARBELERİ TARİHİ...
Düşünsenize: Erdoğan’ın da içinde bulunduğu kadroya iki askerî darbe yaptı ABD!
28 Şubat Darbesi
,
Rand Corporation isimli think-tank kuruluşunda pişirilmiş
ve servis edilmiş bir darbeydi.
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi ise bizzat FETÖ kullanılarak NATO üzerinden gerçekleştirilmiş bir saldırıydı.
Bu iki darbe de,
Türkiye’nin tam bağımsızlaşma sürecine indirilmiş darbelerdi.

Türkiye, tam bağımsızlaşma sürecine nasıl girecekti peki?

Medeniyet ufkuna ve ruhuna her bakımdan yeniden sahip çıkarak...

Türkiye’deki bütün askerî darbeler, Amerikan kaynaklıdır.
“Amerikan kaynaklı” derken Amerika’ya hükmeden, hâkim olan Yahudi Gücünü kastediyorum münhasıran. İngilizlerin de bu darbelerde rolü çok açık gibi gözükmese de, en azından 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde
el altından FETÖ’nün beyin takımını yönlendirdiğini
söyleyebiliriz. FETÖ elebaşının önemli yazılarını
The
Financial Times’ta
yayımlattığını, önemli açıklamalarını da
BBC’ye
yaptığını, bütün bunların boşuna olmadığını hatırlatmakla yetineyim burada.
KÜRESEL SİSTEMDE GÜÇLER DENGESİ...

Erdoğan’ın Washington ziyaretini geniş bir perspektiften okumak ve anlamlandırmak için şu tespitleri yapmamız zihin açıcı olabilir:

Dünyayı, 19. yüzyıl boyunca İngilizler şekillendirdi; 20. yüzyılın ikinci yarısından günümüze gelinceye kadarki süreçte ise
Amerika’yı her bakımdan ele geçiren Yahudi gücü
ve bu iki güç arasındaki iktidar savaşı şekillendiriyor...
Osmanlı, bu iki gücün yaptıkları işbirliği sonrasında tarihten çekildi.
İngilizler, Yahudilerin önünü açtılar
. Ama 21. yüzyılın ilk çeyreği, Yahudilerle İngilizlerin küresel sistemin kaderini belirleme mücadelesi vermelerine sahne oldu.
Yahudi gücü, kapitalizm tarafından teslim alınan Çin’e kaydırmaya başladı sermayesini ve gücünü...
Çin
, bu arada,
İngilizlerle İpek Yolu projesine soyunarak
, küresel sistemdeki güç çatışmalarına daha karmaşık bir boyut kazandırdı.
TÜRKİYE’NİN PARADİGMA DEĞİŞİMİ: TAM BAĞIMSIZLIK SÜRECİ...
Tam bu noktada
Türkiye, dış politikada bir paradigma değişimi gerçekleştirdi
ve bu paradigma değişimini
önce 15 Temmuz darbesini püskürterek, sonra da Fırat Kalkanı’yla başlayan bir dizi önemli askerî harekâta imza atarak hayata geçirdi.

Özetle dış politikada gözlenen paradigma değişimi, bir süre daha Batı ittifakının ve kurumlarının üyesi olmayı sürdürerek ama çok eksenli bir dış politika stratejisi benimseyerek bölgenin geleceğinde belirleyici rol oynamaya başlamasıdır.

Türkiye’nin, eğitimde, kültürde, gençlikte, medya ve şehircilikte âcilen çözülmesi gereken devâsâ sorunları var, elbette.
Ama Türkiye’nin Astana Süreci’yle birlikte gerçekleştirdiği çok eksenli dış politika paradigması, Türkiye’nin sadece dış politikada değil başka alanlarda da
Washington’dan, Londra’dan, Tel Aviv’den ve Brüksel’den bağımsızlaştığını
, önce kendi kaderini kendisinin belirmeye, sonra da zamanla bölgenin geleceğinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamaya başlayacağını haber veren, meyvelerini daha sonra daha net alabileceğimiz köklü bir adımdır.
Bu direnme ve toparlanma yolculuğu, Trump’ın Erdoğan’a ve Türkiye’ye hayran olması için kâfî olsa gerek.
Her yer düşürüldü ama Türkiye hem düşürülemedi hem de daha da güçlendi çünkü.
#Recep Tayyip Erdoğan
#Donald Trump
#Paradigma
#Barış Pınarı Harekatı
#NATO
4 лет назад
Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrüseferi: Paradigma değişimi ve Erdoğan-Trump görüşmesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi