|
Virüsler, Sezerler ve Brütüsler!

Yazıyı yazarken, bir hayli tedirgin olduğumu belirtmeliyim. Tedirginliğimin kaynağı Çernobil virüsü.

Bilgisayarın başına geçmeden önce servis sağlayıcım Kaynet''in yöneticisi dostum Oğuz Memiş''i telefonla aradım. "Bilgisayarı sorunsuz açabilmem için neler yapmamı önerirsin?" diye sordum. Aldığım cevap, "Bu işi kazasız belasız atlatmanın en kestirme iki yolu var: Birincisi, tarihi, önceden, 26 Nisan''dan başka bir tarih olarak değiştirdiysen sorun çıkmaz. İkinci olarak da, bilgisayarını açar açmaz, hemen virüs programını çalıştır ve ona göre hareket et: Problem yoksa devam et. Varsa, bilgisayarı kapat" şeklinde oldu.

Bıçak sırtında yaşamak!

Çernobil virüsü, çok feci bir virüs. Dört dörtlük bir virüs! Sirayet ettiği bilgisayarı darmadağın ediyor. Aslında benim, bilgisayarın darmadağın olmasından pek fazla korkum yok. Asıl korktuğum şey, kullanımı oldukça kolay olduğu için, bilgisayarın harddisk''inde muhafaza ettiğim iki yüz bin küsur makalenin (ki, bu yaklaşık onbeş-yirmi bin civarında kitap ediyor) bir anda berhava olup, uçup gitmesi!

Virüs fenomeni, çağımızın en başat özelliğini çok iyi özetleyen ve ele veren bir fenomen: Bir "belirsizlikler çağı"nda, adeta bıçak sırtında yaşıyoruz. Her şey kırılgan (fragile): Kimlikler de, duyarlıklar da, mallar ve semboller de, tüm bildik sınırlar da.

Çağımızın en belirleyici mottosunun, "tek değişmeyen şey, değişim" olmasının nedenleri burada gizli. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, kalıcı olan hiçbir şey, anlam ifade etmez hale geldi. Kalıcı olan tek bir şey var: Değişim.

İyi de değişimin kendisi bir değer ifade ediyor mu? Hayır! Değişimin ifade ettiği tek bir şey var: Değişimin salt kullanım, dolayısıyla üretim ve tüketim değerine veya işlevine sahip olması.

Baudrillard, bunun, hem kültürün, hem de insanlığın geleceği açısından tehlikeli bir durum olduğunu söyler: "Çünkü" der, "sürekli değişim çabası, zaman ve mekan duygumuzu, tarih bilincimizi yok etmektedir. Fedakarlığın, kaybetme duygusunun, hafızanın anlamını yitirdiği, her şeyin simülasyona ("sahte gerçekliğe") dönüştüğü ölümcül bir hastalıktır bu".

Baudrillard''ın çağımız için yaptığı saptamaları, çok farklı gerekçelerle ve argümanlarla Türkiye''nin yaşadığı travmatik, traji-komik deneyim için de yapabiliriz.

Türkiye''nin virüsleri, Sezerleri ve Brütüsleri...

Türkiye de bıçak sırtında yaşıyor. İlk bakışta ürkütücü gibi görünen bir "belirsizlikler denizi"nde yüzüyoruz; bir türlü nasıl başa çıkacağımızı bilemediğimiz dalgaların hücumu karşısında boğulmama mücadelesi veriyoruz. Her ne kadar "değişim" slogan olarak her kes(im)in dilinde sakız gibi çiğnenip duruyorsa da, bizim bıçak sırtında ve tam bir belirsizlikler denizinde yüzüyor olmamızın nedeni değişim değil; opaque''liktir; (yaşadığımız donma/tıkanma hali''dir); değişememek; değişimin yönünü, mahiyetini belirleyememektir.

Yani, bizim siyasi, kültürel, ekonomik bedenimize, bünyemize de ne olduğuna bir türlü karar veremediğimiz bir "virüs" sirayet etmiş durumda. Bu virüsü bertaraf etmek için çırpınıp duruyoruz. Ancak bünyemiz, organizmamız bu "virüs"e karşı varlığını, ruhunu koruyacak kadar sağlam olduğu; yoğun ve çile yüklü bir deneyimler repertuarı ile tahkim edildiği için, "virüs", her şeye rağmen bizi yok edemiyor; yere seremiyor.

Demek ki, ruhumuz öylesine muhkem ve sağlam temeller üzerine bina edilmiş; mayamız öylesine temiz yoğurulmuş ki, her bir şeyimize sirayet eden "virüs"e karşı sürgit bize özgü direnme/yenilenme biçimleri geliştirebiliyoruz.

Ahmet Necdet Sezer''in cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, bizi perişan eden, donuklaştıran "virüs"ün farkına varmak üzere olduğumuzun bir işareti olmalı.

Ancak Sezer faslında atladığımız bir nokta var: Sezerler, her bir şeyimize sirayet eden "virüs"ü yok edebilecek sihirli formüllere sahip değil. Sezer''e topyekün sahiplenilmesinin nedeni, Türkiye''nin yeniden 1930''ların, 1940''ların Türkiyesine götürülme çabasının yolaçtığı tepkidir. Anakronik (=tarih ve zaman dışında yaşamak zorunda bırakılmak gibi) bir durumla karşı karşıya olduğumuz için, bünyemize sirayet eden "virüs"lerin açtığı "gedikler"i çok daha net olarak görebilme imkanına kavuşmuş durumdayız.

Toplumun yeni bir silkinmeye ihtiyacı olduğunu, "virüs"lerin her bir şeyimizi kapladığını farkettiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Kendi içinde kendine özgü direnme, silkinme ve yenilenme imkanları barındıran bu ortamı bir bütün olarak çok iyi değerlendirebilmenin yollarını keşfedebilirsek, tarih yapmış bir milletin çocukları olarak bizi yok etmek için çırpınıp duran "virüs"leri etkisizleştirmeyi, yepyeni bir bünyeyle hayata yeniden başlamayı mümkün kılmanın formüllerini de icat edebiliriz diye düşünüyorum.

Umarım, en zor koşullarda bile Sezerleri çıkarma becerisi gösterdiğimiz için, gerçekte bu ülkede on yıllardır tastamam Brütüs rolleri oynayan birileri bize, bu topluma Brütüs muamelesi yapma aymazlığına kalkışmaz!

24 years ago
Virüsler, Sezerler ve Brütüsler!
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?