|
Hızırla Kırk Saat’e yakalandım
Geçen gün, babamla konuşuyoruz. Babam, hatıratını yazıyor. Son olarak yazdığı, hocaları. Hafız Hasan Hoca, Şükrü Hoca, Ali Haydar Hoca... Böyle isimler var hafızamda. Evimizde adları çok anılır, bizim ailemizin fertleri gibi. Hepsine rahmet olsun.

Onlar, hiç bir menfaatleri olmaksızın, jandarma, polis takibini yani devletin gazabını da göze alarak, memleketin fakir insanlarının çocuklarına, eliften başlayıp, elifi büyüte büyüte, ilmi ve edebi öğreten adamlar.

Babam, hocaları için '
granit
gibi adamlardı
' dedi telefonda. Dedim ki, '
Baba, bu cümle, kitabında da geçsin
.'

Granit gibi adam.

Edep ediyorum.

Bu cümleyi Sezai Karakoç için kursam, haddimi aşmış mı olurum?

Çünkü, bir büyüğüm hakkında müsbet bir söz söylemem de bir liyakat ister.

Babamın bu cümleyi kendi hocaları hakkında söylemesinden cesaret alıyorum.

Söylerim bazen, bazen yazarım. Doğru yerde olup olmadığımızı anlamak için, kendimizi tashih için, 'Diriliş'e dönüp dönüp bakmamız lazım.

Çünkü, dünya dönüyor. Her şey dönüyor. Her şey kayıyor, savruluyor.

O, orada.

Nasıl bir laf kalabalığı. Ah, keşke laf kalabalığı olsa. Boş laf kalabalığı.

Balonlar. İçi üfürük. Radyolardan, radyo neyse, televizyonlardan insanların üstüne doğru, evlerin, kıraathanelerin içine doğru üfleniyor.

Fakat, o balonlar, ne biçim ağırlık yapıyorlar insanda?

Mollaların çoğu da, gösteri yapıyor. 'Tolk şov'culardan geri kalmıyorlar.

Fakat, Bahr-i Meyyit'in suyu gibi, ne kadar içsen kanmıyorsun.

Bunları görünce, hakiki, fesada uğramamış, temiz bir pınarı özlersin.

Öyle bir pınardır Diriliş.

Bir mısraın peşindeyim. Bildiğim bir mısraın. Oradan yola çıkacağım. Mısra, hafızamda, çok iyi biliyorum buna rağmen, şiirin içindeki yerine bakmak, kelimeleri, harfleri yerinde görmek için açıyorum Hızırla Kırk Saat'i.

Yakalanıyorum.

Şiir, Musa kıssası gibi, sırları çöze çöze yürüyor.

“Her evde kutsal kitaplar asılıydı

Okuyan kimseyi görmedim

Okusa da anlayanı görmedim”

Aşağılarda, babamı ve babamın babasını yeniden hatırlatan iki mısra. Rahmetli Hüseyin dedem (Yüzbaşı lakabıyla tanınırdı) tütün içerdi.

“İftar sofrasında açılan gümüş tabaka

Borçlu baba sesi”

Dedem, nereden bulsun gümüş tabakayı? Fakat borç. Her zaman vardır.

Babamızı, dedemizi, bizi, annemizi yoran, saçlarını ağartan, alırken de öderken de helal olan ve imanımız gevreye gevreye ödediğimiz borç...

Ne kadar temiz, mübarek bir laftı borç?

Ne oldu 'borç'a?

Kredi oldu. Faiz oldu. Banka oldu. Öyle dolu dizgin gidiyor.

İyi ki yakalandım Hızırla Kırk Saat'e. İlaç gibi geldi.

Şiirde şifa olur. Kaside-i Bürde'ye bakın, hissedersiniz.

Nasıl yakalandım biliyor musunuz?

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz” mısraını yerinde görmek istedim.

Hocaların öğretmediği şeylerden bahsedecektim.

İnsanların konuşmayı unuttuğu, uzak durduğu fakat insanların en azından bir kısmının hayatını istila eden şeylerden...

Yazacaklarımın bir ucu politikaya da dokunurdu mutlaka.

Fakat, Hızırla Kırk Saat, havayı değiştirdi.

Yazmayı düşündüğüm yazıdan acayip uzaklaştım.

İnşallah, mazur görülür. Havayı bozmayalım. Bu yazı böyle kalsın. '
Yeşil sarıklı ulu hocalar
'ın anlatmadığı şeyi nasipse bilahare yazayım.


Necip Fazıl Ödülleri

Geçen sene, biz başlatmıştık. Teslim etmek, hakkaniyet gereğidir. Fikir, Mustafa Karaalioğlu'na aitti.

Bu sene, ödüller, şiirde Cevdet Karal'a, Hikayede Sibel Eraslan'a, Fikir-Araştırmada İlhan Kutluer'e, tercümede Senail Özkan'a verildi.

Saygı ödülüne de, Rasim Özdenören layık görüldü.

İsabet olmuş. Senail Özkan hariç, diğerlerinin yazdıklarından, yaptıklarından haberdarım. Senail Özkan'ın eserini de inşallah okuyacağım.

İyi başlamış bir işti. İyi devam etmesi sevindirici.

Ödül sahiplerini ve jüriyi tebrik ediyorum.
#Hızırla Kırk Saat
#Necip Fazıl
#Sezai Karakoç
#Rasim Özdenören
8 yıl önce
Hızırla Kırk Saat’e yakalandım
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset