|
Kim yazdı o ‘kokulu’ bildiriyi?
JİTEM, kıtır kıtır adam kesiyordu Van'da, Şırnak'ta, Hakkari'nin dağlarında. '
Adam
' dediğimiz '
insan
.'


Adam? İnsan?



Herhalde saçmaladım.



JİTEM kafalılar, yani devlet kafalılar, derin devlet kafalılar.



'

Kürd

'e '

insan

' demiyordu ki.



Kürd'ü öldür, öldürebildiğin kadar.



Nemrut'un cenneti ve cehennemi gibi, JİTEM'in cenneti ve cehennemi var, devletin cenneti ve cehennemi var.



('Devlet'in cenneti ve cehennemi dün, bugün yarın, her zaman oldu ve daima olacak.



Korkulur da devletin cehenneminden.



Ve sevilir, devletin cenneti.



Fakat, zordur devletle imtihan.)



Bir başka 'sahne.'



Nerededir şeytan üçgeni?



Atlantik'te. Miami-Bermuda-Porto Rico arasında.



Bu 'üçgen'in esrarengiz ve tehlikeli olduğu söylenir. Çok kaza oluyormuş, gemi batıyormuş, falan.



Ben bunun 'efsane' olduğuna dair makaleler okudum.



Doğru, yalan, günahı boyunlarına.



Fakat,

Adapazarı-Hendek-Sapanca

arasındaki

'şeytan üçgeni'

'efsane' değildir.



'Şeytan üçgeni' veya 'Devlet üçgeni.' Hadi rötuşlayalım, olsun

'derin devlet üçgeni.'


Devletin cehennemi

gibi...



Gerçektir. Ayniyle vakidir. Devlet, Kürt işadamlarını kafasına kurşun sıkıp sıkıp öldürdü o üçgende.



Sene 1994. Öldürülen Kürt işadamı sayısı 20.



Ben demiyorum, kitapta okudum.



Biraz geri gidelim.



Sene 1989.



Binbaşı, Cizre'de ne yapmıştı? Daha doğrusu, devlet, ne yapmıştı da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum edilmişti?



Affedersiniz, bok yedirmişti!



Yine 'devletin cehennemi.'



Bütün bunlar olurken... Yani 1989'da, 1994'te, 90'ların tamamında, devletin cehenneminde kazanlar kaynarken, aydınlar, akademisyenler, sivil toplumcular, yapılanları eleştiren, kınayan bir bildiri yayınladı mı?



Hayır. İnsan Hakları Derneği veya yaptıysa Mazlum Der, bir şey yazmıştır. Ve bir kaç vicdan sahibinin köşe yazısı.



Şimdi biliyoruz, devlet o devlet değil.



İşkence, devlet politikası değil. Adam öldürmek, devlet politikası değil.



“Bin tane faili meçhul cinayet işlendi”

diyordu eski JİTEM'ciler.



O günü çağrıştıran bir devlet politikası yok bugün.



Belki, paralel veya faşist istisnai tipler, sırf iktidar aleyhine propaganda malzemesi çıksın diye, o da cinayet boyutuna varmayan yanlış muameleler yapıyordur. (Ölen teröristin cesedini sürüklemişti bir tanesi.) Fakat, görüyoruz, onlar da soruşturuluyor.



Kürtler'in devletten korkmasını gerektirecek bir kanlı siyaset yok artık.



Kürtler, PKK'dan korkuyor. PKK faşizmi var.



Böyle bir zamanda, bin küsur akademisyen, saçma sapan bir bildiriye imza atıyor.



Neden saçma sapan?



Çünkü, bildirinin içinde, zevahiri kurtarmak için de olsa... Yarım yamalak bir

'objektiflik'

görüntüsü sağlamak için de olsa... PKK terörüne zerre miktarı atıfta bulunmamışlar.



Devlete demediklerini bırakmamışlar, PKK'ya tek bir kem söz söylememişler.



Ve bakalım, imza sahibi akademisyenlerin

'cemaziyelevvel'

lerine.



İçlerinde, eski vahşet günlerinde, devletin Sapanca'da Kürt öldürdüğü, Doğu'da adam kestiği, Cizre'de Kürtlere bok yedirdiği günlerde sesini çıkarmış bir kimse var mı?



Ben işitmedim.



Çoğu, devletin o yıllardaki politikalarını en azından zımnen destekleyen ulusalcı tipler.



Belki, o gün bazıları akademisyen falan değildi, yaşları yetmiyordu. Ama onların ağabeyleri, vahşi devlet politikalarından memnundu.



Ellerinde, o Kürtler'in ve Sapanca'da infaz edilen işadamlarının kanı vardı.



Ellerinde, devletin Kürtler'e yedirdiği 'dışkı' vardı.



Hala kokuyor elleri...


Ve koku, bildiriye kadar bulaştı.



Kim yazdı acaba o bildiriyi?



Bence, asıl önemli olan bu.

Kim yazdı?


Çünkü, eğer salaklıksa, bildirinin içindeki salaklık çok aşikar.



Ama, o salaklığın arkasında, sinsi bir maksat olabilir. (Fikir, benim icadım değil, dile getiren arkadaşlar oldu.)



'Akademisyen taifesinin peşine düşen bir iktidar'

imajı...

'Bölük bölük

(sözümona)

aydın tutuklayan bir iktidar'

imajı, kullanışlı bir malzemedir.



Gençlik yıllarımızda, hasbelkader polis copu yiyen veya nezarete düşen arkadaşlarımızın aramızda itibarı artardı. Kendileri de, o saatten itibaren daha azimli, daha bilenmiş olurlardı.



Bu fikri dikkate almakta fayda var.



Belki, 'dramatik' bir 'sivil itaatsizlik' hikayesi peşindeler.



Her neyse, ben, bildirinin altındaki imzalardan çok, yazanları önemsiyorum.



Eğer varsa bir

'senaryo'

, yazanlara, organize edenlere bakarak daha iyi anlaşılır.


#akademisyen
#pkk
#bildiri
8 yıl önce
Kim yazdı o ‘kokulu’ bildiriyi?
Çöplerimiz hem geçmişimize hem geleceğimize ayna...
Hedef: "İslâm"a karşı İslâm" ve Sünnî omurganın çökertilmesi
İntifada’dan elde ne kaldı?
Mekanın cennet olsun Kaymakam Bey!
Kimi, neye ikna edeceğiz?