|
ABD Kürtleri seviyor mu?
S
uriye’den çekilmesi konusundaki çelişkileri yanısıra bir taraftan da YPG’yi donatmaya devam eden ABD’nin, Türkiye’yi de ticaret savaşlarında hasım listesine koyma niyeti hiç şaşırtmadı.
Son gelişmeler Trump’ın şahsi tasarrufu gibi sunulsa da esasında ABD’nin geleneksel siyasetinin dışında değildir. Dünya sahnesine çıktığından beri
ABD politikaları, güç gösterisi, müdahale ve hedefe vardıran her şeyi mubah gören Makyavelci bir seyir takip etmektedir.
Zaman zaman ortaya çıkan arızı durumlar bu sırayı bozsa da sonuçlar değişmemektedir.


ABD’nin müttefikleri var mıdır? En büyük müttefiki olan NATO’ya karşı aldığı tavra bakıldığında, ABD’nin gerçek bir müttefikinin olması mümkün değildir. Hele dostluk, vefa, gibi kavramlar ile asla yan yana konulamayacak A
BD dış politikasının Suriye Kürtlerine yatırım yapması
nı nasıl izah etmek gerekmektedir? Soruyu daha açık soralım:
ABD KÜRTLERİ SEVMEKTE MİDİR?
Herkesin bu konuda farklı cevapları olacaktır. Ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra bölge politikaları göstermiştir ki;
ABD kimseyi sevmediği gibi özellikle Kürtleri hiç sevmemektedir.
Hele daha önce eski Sovyetler’e bel bağlamış olan Kürtçü söylemin şimdilerde ABD’nin kendilerini sevdiğini düşünmesi kadar saçma bir şeyin olamayacağı apaçıktır.
ABD’nin Kürtlere olan ilgisi, muhabbetinden değil, onları DAEŞ karşısında kullanmak ve Rusya ile İran’ın sahada daha fazla yer almalarını önlemek esası üzerine kurulmuştu.
Sahadaki bu iki aktöre Türkiye de eklenince Kürtlere olan sevgisi şiddetlendi ve aşka dönüştü.
Teorik olarak bir
devletin dost ve düşmandan ziyade çıkarlarının olması anlaşılabilir bir durumdur.
Bu prensip, uluslararası ilişkilerin dengede yürütülmesi, savaştan kaçınma, barışın sürdürülebilir olması adına kabul gördüğü de muhakkaktır. Ancak bunun da ahlakı sınırlarının olduğu unutulmamalıdır. Bireylerin terbiyesinde önem arz etmesi gibi, devletlerin sosyalleşmesinde de etiğin önemli bir yeri vardır.
Devletler sözlü veya yazılı anlaşmaların yanında karşılıklı ahlaki sorumluluklarını da hissederek hareket ederler.
Maalesef, bireylerin hayatına zaman zaman hakim olan riya, iki yüzlülük, ahlaki değerleri kendi menfaatine göre yorumlama ve nihayetinde tamamen çıkarcı bir zihniyet geliştirme davranışı, devletlerde de görülebilmektedir. Dünyanın her tarafında operasyon düzenleme ve müdahale edebilme gücüne erişen
ABD politikaları da bugün bu ahlaksız davranışı sergilemektedir.
Bugüne kadar Türkiye dahil ABD’ye güvenerek hareket eden hiç bir müttefiki iflah olmamıştır.
Güney
Kore
gibi iflah olduğu zannedilen ülkeler ise
ABD çıkarlarının bekçisi olmaktan öteye gidememiş
, yanı başında ortaya çıkan daha büyük bir tehditle yaşamak zorunda kalmıştır.
ABD içeride her sıkıştığında müttefiklerini zora sokmaktan onları beka sorunu ile karşı karşıya bırakmaktan hedonist bir zevk almaktadır.
ABD’ye güvenerek
Saddam’ı deviren Irak muhalefeti
nin düştüğü durum ortadadır. Evet,
Irak Saddam’dan kurtulmuş ama onlarca Saddam’ın ortaya çıkmasını engelleyememiştir.
Özellikle Irak’ın kuzeyine yapılan yatırım,
ABD
misyonunun yaşayabileceği
Erbil
gibi düzenli bir şehir meydana getirmiş ama
Barzani taraftarlarının bağımsızlık özlemine deva olmamıştır.
Bırakın diğer unsurlar karşısında Kürtleri güçlendirmek; müşterek kaderi paylaşan
Süleymaniye Kürtleri
ile düşmanlıklarını pekiştirmiştir. Nitekim referandum sonrasında Erbil’de görüştüğüm bazı üst düzey yetkililer,
ABD’nin kendilerini aldatmasından söz ederken bile kendi ırkdaşları Kürtlere karşı daha büyük bir kin duyduklarını saklamamışlardır.
ESKİ SENARYONUN ADAPTASYONU

Tarih, sürekli aldatan ve aldananların oyunları ile doludur. Kimi oyunlar senaryo aşamasında kalmış, kimi de sahneye konulmuştur. Geriye doğru dikkatli bir bakış ile görülüp ders alınacak bu senaryolar, doğru okunmadığından hatalar tekerrür etmektedir.

Bir örnek ile bitireyim.
Fransa
’nın Birinci Dünya Savaşı öncesinde
Suriye
’ye olan ilgisi malumdur. Elbette bundan etkilenecek olan Suriye’de yaşayanlar ile o zamanki hakimi
Osmanlı Devleti
dir. Fakat
Akdeniz ticaretinde yeni yeni palazlanan ABD de bu ilgiden rahatsız olmuştur.
Nitekim ABD’ye giden kimi Suriyelileri destekleyerek, onların
New York’ta Osmanlı’yı hedef alan Genç Suriyeliler Cemiyeti
’ni kurmalarına katkı vermiştir. Sözde bu cemiyet, toplayacağı yardımlar ile alacağı silahları Suriye’ye gönderecek ve buradaki Arap kardeşlerini uyandırıp esaret boyunduruğundan kurtaracaktır. Peki sonuç ne olmuştur?
Bölge üzerindeki uluslararası rekabet, Suriyelilere insanlıklarını bile unutturan, onları hakir gören; hatta bugünkü zulmü yaşamalarına sebep olan Fransız mandası ile neticelenmiştir.
İlginçtir, Genç Suriyelilere ilk tepki bir papazdan gelmişti.
Yıldız Sarayı’nda II. Abdülhamid’e de danışmanlık yapmış olan Sabuncizade Louis Alberi
, yaşanan bazı tarihi olayları hatırlatarak
Amerika’daki Suriyelileri
uyarmıştır. 1860 Suriye buhranının Fransızları; 1881 Mısır buhranının da ertesi yıl İngilizleri yerliler üzerine efendi yaptığını söyleyip “
yaldızlı rüyalardan uyanmalarını
” istemiştir.
Arap olsun, Kürt olsun, bugün de durum ayniyle vakidir. A
BD’nin Kürtleri desteklemesi onlara sevgisinden değil, başkalarına olan buğzundandır.
Genç Suriyeli Araplar örneğinden
YPG’yi oluşturan Kürtlerin ders almayacağı açıktır
. Bu yüzden bu konuda yeni bir retorik geliştirmenin hiç bir anlamı yoktur. Şu anda,
yakında sahnelenecek eski senaryolardan biri
nin adaptasyon hazırlıkları sürmektedir.
Bölgenin geleceğini, oyunda alınan roller ile seyirci kısmında tutulan mevkiler belirleyecektir.
#ABD
#YPG
#Kürtler
#Suriye
#Fransa
#Louis Alberi
٪d سنوات قبل
ABD Kürtleri seviyor mu?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak