|
Cuma, umre ve hac durdurulabilir mi?
Çağın vebası koronavirüs, mesafeleri kısaltıp hiçbir sınır tanımadan bütün dünyada dolaşıma girerken; tam aksine,
ülkeler, devletler ve bireyler hürriyetlerine kısıtlama getirdi
. İnsanoğlu, tarihte defalarca yüz yüze geldiği gibi yeniden küresel bir felaketle karşı karşıya geldi. Bugüne kadar üretilen bilgi ve teknolojinin -en azından şimdilik- aciz kaldığı; çağın özgürlüklerini temsil eden, toplanma, bir araya gelme, birlikte eğlenme, seyahat hatta eğitim gibi aktiviteleri askıya aldıran bir felaket.
Bütün insanlığı etkisi altına alan sihirli, “hürriyet/özgürlük” kelimesine anlam kaybettiren küresel bir belâ
.
Bu belâ, tabii bir süreçle mi yoksa şeytani bir arzunun yapay etkisi ile mi ortaya çıktı? Bu konuda henüz fikrimiz olmasa da; son asırlardaçivisi çıkan dünyamızda,
insanlık için, insan için ilk defa müşterek bir endişenin duyulmasına kapı araladı.
Bu doğrultuda ülkelerin, devletlerin verecekleri tepkiler, alacağı tedbirler ve insanlığa sunacakları fikirler tarihin altın sahifelerine kaydedilecektir. Burada başlığın inanca ve muamelata taalluk eden tarafı tartışılmayacaktır. Sadece
tedbir ile kader arasında sıkışan anlayışlara bir hatırlatma
yapılacaktır.
Koronavirüsün ortaya çıkmasından itibaren Türkiye’nin gösterdiği performans, başta
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca
ve koordineli olarak çalıştığı diğer bakanlıklar ile bilim kurullarının gayretleri takdire şayandır. Bu tedbirlerin sonuca nasıl etki edeceğini şimdiden bilmek imkansızdır. Ancak henüz doğrudan herhangi bir tedavi yöntemi bulunmayan bu çaresizlik karşısında tabii hayatı önceleyen ve moral destek sağlayan tedbirlerin alınması büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’nin bu konuda gösterdiği gayreti tarih elbette yazacaktır
. Hatta belki de bu illet, bütün dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de insana ve hayata yeniden bakışı belirleyecektir.
Bugüne kadar sıkı sıkıya sarıldığımız alışkanlıklarımızı, bizi var ettiğini sandığımız ideolojilerimizi, hayatımızın olmazsa olmazı kabul ettiğimiz tüketim çılgınlıklarımızı bir kere daha gözden geçirmemize imkân verecektir. Belki
zorunlu tatiller, zorunlu düşünmeyi de beraberinde getirecek ve bir insanın öteki için ne anlam ifade ettiğini; aslında ötekinin varlığı ile kişinin var olabileceğini gösterecektir
.
Eskilerin dediği gibi, hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu, güç, kudret, zekâ ve başarının kişilerde, gruplarda ve zümrelerde sabit olmadığının ortaya çıkması hayata yeni bir anlam kazandıracaktır.
Âşık Veysel
’in; “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmazsa; Eğlenecek yer bulamaz, gönlümdeki köşk olmazsa... ” deyişindeki hikmet yeniden anlaşılacaktır.

Felaketler, insanları birbirine yaklaştırır, geçmişteki inatlarından, menfaatlerini besleyen anlayışlarından ve yanlış itikatlarından da uzaklaştırır. Daha makul düşünmeye, ortak çözüm bulmaya ve hayatı yeniden tesis etmeye imkân verir.

Tarihten bir misal verelim:

1830’lu yılların başlarında Hindistan’dan başlayarak o günkü dünyayı etkisi altına alan veba illeti karşısında bulunan yegâne çözüm karantinalar kurmak olmuştur. Müslüman ve Hristiyan hac merkezlerini idaresi altında tutan Osmanlı Devleti de bundan en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur.
Sultan II. Mahmut
, tedbir üretmek peşindedir. Ancak kimi mutaassıp kesimler de
çaresi olmayan bir belâ karşısında teslimiyetin dini bir davranış olacağı
iddiasındadır. II. Mahmut, Batı’da olduğu gibi Osmanlı’da ziyaret yerlerine ve kimi bölgelere giriş-çıkışı kontrol eden karantinalar kurmak ister. Ama önce mutaassıp kesimlerin ikna edilmesi gerekir.
Karantina Meclisi
kurma hazırlıklarını sürdürürken bir âlim Sultan’ın imdadına yetişir.
Ataları Burdur’un ulema sınıfından olan Cezayirli Hamdan Hoca, İthafü’l Münsifîn ve’l Udebâ ismi ile bir kitap kaleme alır
. Kitabı kendi isteği ile mi, yoksa Sultan II. Mahmut’un talebi ile mi yazdığı bilinmez ama Sultan tarafından sahiplenilir. Muhtemelen Sultan’ın emriyle, dönemin önde gelen âlimlerinden İsmetzâde Arif Hikmet, Kethüdâzâde Arif, Bosna Valisi ulemadan Davud Paşa, Kuyucaklı Muhammed Atıf, Çerkeşi Mehmet Efendi, Eminzade Abdülkadir Bey ve Vak’anüvis Esad Efendi kitaba hakemlik yaparlar. Fazla dikkatleri çekmese de bu kitap, bir tedbir olarak sadece karantinahanelerin kurulmasına değil, aynı zamanda bugünkü Türkiye’nin oluşmasına giden fikrî zemini hazırlar. Başka bir ifade ile
bir felaket bir milletin kronikleşmiş taassubunun dönüşmesine imkan verir
. Hamdan Hoca, inat ve taassubun İslâm toplumlarında meydana getirdiği bozulmaya dikkatleri çektiği kitabı ile bugüne de ışık tutar.

Detaylarına giremezsek bile, ulemanın da kabul ettiği fikirleri ile cuma namazı, umre ve hac konusunda cesur adımlar atılmasının önünü de açabilecek Hamdan Hoca’nın yeniden okunma zamanı gelmiştir.

#Fahrettin Koca
#Türkiye
#Osmanlı Devleti
#Aşık Veysel
4 yıl önce
Cuma, umre ve hac durdurulabilir mi?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti